Yaklaşık bir ay önce bu köşede “Devletin işlevsizliği ve kırılganlığı neden artıyor?” başlıklı bir yazı yazmıştım. O soruyu, ağırlıklı olarak, “Kırılgan Devletler Endeksi” (FSI: Fragile States Index) ve endeksteki unsurlar çerçevesinde irdelemiştim.
Devletin işlevsizliği ve kırılganlığı konusunda okurlardan sorular ve yorumlar geldi. Örneğin, Sayın Hakan Tansel’in “Uluslararası alanda eğer bir ‘toplumu kutuplaştırma endeksi’ olsaydı, Türkiye kesinlikle ilk sırada çıkardı!” ifadesini not ettim.
Bu yazıda Türkiye’de son haftalarda yaşanan bazı olayları bu bağlamda ele almak istedim. Küçük Narin Güran’ın vahşice katledilmesi ile ilgili gelişmeler; yeni mezun teğmenlerin Türkiye’nin bağımsızlığını, laikliğini ve demokrasisini öne çıkaran bir ant içmeleri ele aldığım konulardır.
Enflasyon ve devletin kırılganlığı
Ancak önce devletin kırılganlığı ile enflasyon arasındaki ilişkiyi ele almak istiyorum. Şekil 1’de Türkiye’nin devlet kırılganlığı sıralamasında nasıl bir gelişme gösterdiği görülüyor. Türkiye, 2007-2015 döneminde 180 ülke içinde kırılganlıkta ortalama 90’ıncı sırada yer alıyor. Yani tam ortalarda.
Kaynak: Fragile States Index ve OECD
Ancak mavi çizgide izlendiği gibi, 2015’ten itibaren durum değişiyor. 2017-2018’den başlayarak Türkiye kırılganlıkta ilk 60 ülke içine giriyor. 2022’den başlayarak Türkiye kırılganlıkta bir sıçrama daha yapıyor. Önce ilk 52, sonra ilk 41 ülke içine giriyor. Türkiye hızla devletin çökme riskinin yüksek olduğu ülkelere yaklaşıyor.
Şekil 1’deki kırmızı çizgi, 12 aylık OECD TÜFE enflasyonu ile Türkiye TÜFE enflasyonunu arasındaki farkı ifade ediyor; OECD enflasyonu-Türkiye enflasyonu. Türkiye enflasyonu hep daha yüksek olduğu için aradaki fark eksi işaretlidir.
Görülüyor ki, 2007-20018’e kadar enflasyon yüzde 10’un altındadır. Ancak 2018’de yüzde 20’ye yaklaşıyor ve bir ölçüde geriliyor. Ancak asıl sıçrama 2020 sonrasındadır. Şunu belirteyim; OECD TÜİK verilerini kullandığı için ben de TÜİK verilerini kullanmış oldum. 2021 ve sonrasında TÜFE enflasyonundaki sıçrama aslında daha da yüksektir.
Belirteyim; kırılganlık endeksinde ekonomik unsurlar arasında enflasyon yer almıyor, daha çok gelir dağılımı gibi değişkenler yer alıyor. Buna karşılık, enflasyon ile devletin kırılganlığı arasında önemli bir ilişki olduğu görülüyor.
Bu ilişki şaşırtıcı değildir. Örneğin Lenin, enflasyonun ekonomiyi etkilemesi yanında sosyal yapı ve devlet yapısı için ne kadar tehlikeli olduğunu şöyle ifade ediyor:
“Piyasa ekonomisini, kurumlarıyla birlikte kapitalist sistemi yok etmenin en iyi ve kestirme yolu enflasyon yaratarak sistemin parasını bozmak, paranın değerini düşürmektir.” Aktaran Keynes (1919, s. 220).
Narin’in katledilmesi ve gelişmeler
Belirtmek isterim ki, bu konuda yerel basın yanında yabancı basını da izlemeye çalıştım.
Narin’in katledilmesi sonrasında yaşananlar ve özellikle kolluk kuvvetleri ile yargının içine düştüğü veya düşürüldüğü “sonuç alamayan uğraşılar” dikkat çekicidir. Sonuç alamayan bu kuvvetlerin durumu, devletin bu konularda zayıfladığının bir göstergesidir.
Kolluk kuvvetleri, Narin’in cansız bedenine ancak 19 gün sonra ulaşmıştır. Teknik donanımın yeterli olduğunu varsayarsak, bu çok gecikmiş bir sonuçtur. Gecikmenin önemli bir nedeni Narin’i katledenlerin kolluk kuvvetlerini yanıltabilmiş olmalarıdır. Bu da devletin zayıf ve yetersiz kaldığının bir başka yansımasıdır.
Bu konuda Narin’in katledildiği yöredeki iktidara yakın siyasilerin ve bazı yöneticilerin de etkisinin olduğu ABD kaynaklı bir yayında ima edilmektedir.
Hukuki konularda da zayıflıklar olduğu anlaşılıyor. Örneğin cinayetle ilgili soruşturmaların yetersiz ve özensiz kaldığı ifade ediliyor. Ayrıca, soruşturma metinlerinin hemen şüphelilere ulaştığı bilgisi var.
Yeni Şafak gazetesi yazarı Aydın Ünal 16 / 9 / 2024 tarihli yazısında şöyle diyor:
1) “Yargı, kendisiyle ilgili şüpheleri gidermeli ve güveni tesis etmeli. Yargı, medya ve sosyal medya baskısından tamamen uzak kalabilmeli.” Yazar burada; “yargı, siyasetin baskısından da uzak kalabilmeli” demeliydi, diyebilmeliydi.
2) “Bir devlet ancak ve ancak adaletle ayakta kalabilir. Devletin bekasını gerçekten mesele ediniyorsak hem devleti hem de toplumu adalet çizgisine çekmek zorundayız.”
Kırılgan devletler endeksinin hazırlanmasında adalet ve hukuk konusunda vurgulanan tam da budur. Bunu daha önce de ifade ettik. Bu yönde çok sayıda açıklama oluyor. Ancak uygulama hiç de olması gerektiği gibi değil maalesef.
Yeni mezun teğmenlerin ant içmesi
Kara Harp Okulundan yeni mezun olan teğmenler, Türkiye’nin bağımsızlığını, laikliğini ve demokrasisini vurgulayan kısa bir ant içme şenliği yapıyorlar ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyorlar.
Bu şenliği iktidardaki bazıları iktidarlarına bir başkaldırı gibi göstermeye çalışıyorlar. Halbuki bu bir şenlik ve kapsayıcı olmak isteyen siyasetçiler için de güzel bir fırsat. Devletin ve cumhuriyetin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk için söylenen ifadeler neden bu gençlere ceza vermeyi gerektirsin ki?
Yunan gazetesi “ekathimerini” 9 Eylül 2024 tarihli sayısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İmam Hatipliler toplantısında söylediklerini aktarıyor. Bu teğmenler için cezalandırma olacağını ifade ediyor. Gazete, böylece ordudan bir grubun daha uzaklaştırılacağını söylüyor.
Bazı tartışma platformlarında yabancı katılımcılar ordunun bir “tırpan” daha yiyeceğini ifade ediyorlar.
Adalet kurumları gibi, kolluk güçleri gibi ordu da devletin bir kurumudur. “Tek başına iktidar olma” ve “kendi ideolojisini zorlayarak da olsa kabul ettirme” hevesleriyle bu kurumların yıpratılması, devletin de yıpratılması anlamına geliyor. Ayrıca, yurt içinde söylenen hiçbir söz, içeride kalmıyor, anında Türkiye dışına yansıyor.
Kaynaklar
Keynes, John Maynard (1919) The Economic Consequences of the Peace. Internet Archive. The economic consequences of the Peace: Keynes, John Maynard, 1883-1946: Free Download, Borrow, and Streaming: Internet Archive
Ercan Uygur kimdir?Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı. Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı. Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı. 1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi. Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009) Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı. 2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…" |