Ercan Uygur

08 Ekim 2024

Savaş ve enflasyon

Yargı kurumları, güvenlik kurumları, devlet okulları yanında merkez bankası, TÜİK gibi kurumlara güven yok. Bir savaş yaşamadık ama daha da beterini yaşamış gibiyiz. Yoğun bombalar altındaki Filistin’de enflasyon neredeyse Türkiye’ninki kadar

Ülkemizin çevresinde savaşlar var. Bu savaşların kısa sürede bitmeyeceği de anlaşılıyor. İsrail’in çok uzun yıllardır düşük yoğunlukta, son bir yıldır yüksek yoğunlukta sürdürdüğü savaşlara ilişkin bir soru şu: Bu savaşlar Türkiye’yi de içine alacak biçimde büyür mü?

Bu soruya yanıt olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç kez; “İsrail, savaşı bizim topraklarımıza da taşıyacak” dedi. Bunun üzerine CHP, TBMM’yi bugün toplantıya çağırdı. Toplantının kapalı (gizli) olacağı anlaşılıyor. Peki, nereden çıktı bu “İsrail’in hedefinde Türkiye de var” iddiası?

Bu yazıda iki soruya yanıt arıyorum. Birincisi, İsrail neden Türkiye’ye savaşı taşıyabilir ve bunun olasılığı nedir? İkincisi, savaş ülkelerin enflasyonunu nasıl etkiliyor ve savaşta olmayan Türkiye’nin enflasyonu, savaş ülkeleriyle karşılaştırınca nereye düşüyor?  

“Büyük İsrail” ve “Vadedilmiş Topraklar”

İsrail’in “genişleme savaşları” son dönemde İsrail’de ve uluslararası platformlarda da tartışılıyor. İsrail’de ülkenin sınırlarının “Büyük İsrail”i veya “Vadedilmiş Topraklar”ı içerecek şekilde çizilmesi gerektiğini savunan siyasi partiler ve örgütler biliyoruz. Benzer örgütler ABD’de de var. 

Bu örgütlerin siyasi temsilcileri İsrail’deki şimdiki hükümette koalisyon ortağı olarak yer alıyor. Kritik bazı bakanlıklar bunların elinde. İster demokrat, ister Cumhuriyetçi olsun ABD hükümetlerinde de bunlar görülüyor. Geçen yazıda İsrail istikrar programının ABD’de, ABD’nin maddi ve kadro katkılarıyla nasıl oluşturulduğunu açıklamıştım.

Yahudilerin dinî kitabı İbranice Torah’a veya Arapçasıyla Tevrat’a göre bu toprakları Yahudilere vadeden tanrıdır. Geniş tanımıyla, vadedilmiş topraklar, batıda Mısır’ın Nil nehrinden başlıyor, doğuda Fırat nehrine kadar uzanıyor. Bu toprakların İbranice adı Eretz Yisrael.

Vadedilmiş topraklar içinde; Filistin toprakları olan Gazze ve Batı Şeria var. Sina başta olmak üzere Mısır’ın önemli bölümü; Suriye ve Irak’ın büyük bölümleri ve S. Arabistan’ın da önemli bölümü yer alıyor. Ürdün’ün tümü bu sınırlar içinde. Bazı haritalarda Türkiye’nin Güney Doğusu’nun Fırat’a kadar olan bölümü de bulunuyor.

Tevratta bu toprakların doğu ve batı sınırları bellidir de kuzey ve güney sınırları çizilen haritaya göre değişiyor. Jerusalem Post gazetesinde iki haftta önce yayımlanan bir yazının başlığı şöyle; “Lübnan, İsral’in vadedilmiş topraklarının bir parçası mıdır?” (Fish, 25 Eylül 2024)

Yazıda Soruya “evet” yanıtı veriliyor. Hatta Lübnan sınırları içinde yer alan Sidon gibi şehirler de vadedilmiş topraklar içinde özellikle belirtiliyorlar. Bu açıdan bakınca, İsrail’in lojjistik gücü yettiğince ve ABD yardımı devam ettiği sürece İsrail’in savaşları sürecek gibi görünüyor.

Gelelim baştaki soruya; İsrail neden Türkiye’ye savaş taşıyabilir ve bunun olasılığı nedir? Soruya yanıt vermek için birçok tartışmaya baktım; savaşın Türkiye’ye İsrail tarafından taşınma olasılığı ancak fanatik dinci Yahudi gruplar İsrail’de iktidarı tümüyle ele geçirirlerse olabilir.

Bu olasılık şu anda her açıdan çok düşük görünüyor. Jerusalem Post gazetesindeki yazılarda, bu olasılık belirtilmiyor ve Türkiye’nin adı geçmiyor. Birkaç fanatik dincinin “tanrı mutlaka emir verirse Fırat’ın kuzeyine de gidilebilir” deniyor. Ancak ABD İsrail’i ileri sürerse bu olasılık artabilir.

İster Yahudi ister başka dinler olsun, yüzyıllar önce yazılmış dinî kitaplara göre siyasi, ekonomik ve jeostratejik kararlar almak ne kadar anlamlı olabilir ki? Biz bunun bir örneğini “nass” ile enflasyonu sıçratarak yaşamadık mı?

Savaşta enflasyon etkisi

Savaşlar sırasında ve sonrasında genellikle enflasyonun arttığı bilinir. Geniş bir tarama için

Daly ve Chankova (15 Nisan 2021) çalışmasına bakılabilir. Bu genellemenin bazı istisnaları vardır.

Birinci istisna, savaş içindeki ülkenin savaş harcamalarının tümünün veya önemli bölümünün başka bir ülke tarafından karşılanmasıdır. İkinci istisna, savaşan ülkenin cari açık ve bütçe açığı vermemesi, parasal gevşemeye gitmemesidir. Bu durumda ülkede enflasyonist ortam oluşmaz. 

Örneğin Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’nın savaş giderlerinin ve silahlarının çok önemli bölümü ABD tarafından karşılanıyor. İkinci bir örnek İsrail’dir. ABD bu ülkenin de savaş giderlerinin ve silahlarının çok önemli bölümünü karşılıyor.

Savaş giderleri önemli ölçüde ABD tarafından karşılandığı için Ukrayna’da ve İsrail’de enflasyonun yüksek olması beklenmez. Cari fazla veren ve zaman zaman bütçe açığı verse de bu açığın yüksek olmadığı, sıkı para politikası uygulayan Rusya’da da yüksek enflasyon beklenmez.

Tablo 1’de savaşın sürdüğü ülkelerde ve Suriye gibi savaşın sona erdiği ülkelerde yıllık tüketici enflasyon oranları yer alıyor. Bu tabloda, yukarıda öngördüğümüz gibi, Ukrayna, İsrail ve Rusya’nın enflasyonları tek hanelerde devam ediyor.   

Tablo 1 Savaş Olan Ülkelerde Enflasyon

Kaynak: Ülke merkez bankaları ve tradingeconomics
Not: Başta Suriye ve Lübnan olmak üzere bazı ülkelerin enflasyon oranları ağustos ayına aittir

Lübnan’ın enflasyonu hızlı şekilde düşürdüğü görülüyor. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, Lübnan IMF ile bir istikrar programı üzerinde anlaşarak, IMF’den önemli kredi aldı ve döviz açığını giderdi. İkincisi, ülkesindeki Suriyeli mültecilerin çok önemli bölümünü geri göndedi.

Üçüncüsü, Lübnan hükümeti İsrail ile Hizbullah’ın savaşına katılmıyor ve karışmıyor. Bu bakımdan tam savaşın içinde sayılamaz. Ancak bundan sonraki gelişmeler farklı olabilir. Eğer İsrail ile anlaşıp İsrail işgaline olur verirse, ülkedeki Şiilerin büyük tepkisini çekecektir. 

Üç haneli Suriye enflasyonu konusunda söylenecek fazla söz yok; bunlar öngörüler dahilindedir.

Tablo 2’de AB ile ABD’nin ve enflasyonun yüksek olduğu bazı ülkelerin yıllık tüketici enflasyonları yer alıyor. AB ve ABD’nin uyguladığı sıkı politikalarla enflasyonun büyük ölçüde düştüğü görülüyor. Bu ülkelerde zaten enflasyon beklentileri çok yükselmedi ve bu beklentiler sıkı para politikası açıklandıktan hemen sonra hızla düşmeye başladı.

Tablo 2 AB, ABD ve Savaş Olmayan Yüksek Enflasyon Ülkelerinde Enflasyon

Kaynak: OECD ve tradingeconomics
Not: Birkaç ülkenin enflasyon oranları ağustos ayına aittir

Venezüella’da uygulanan sıkı politikalarla enflasyonun hızla düştüğü görülüyor. ABD’nin el koyduğu varlıkları serbest bırakması ve petrol fiyatlarının belli bir istikrara kavuşması da bu konuda yardımcı oldu.

Arjantin’de ultra liberteryan Milei’nin uyguladığı politikalar sonuç alıyor gibi görünse de, nihai olarak nereye varacağı henüz belli değil. Arjantin de bir anlaşma ve program çerçevesinde,

IMF’den döviz akışı sağlıyor. Ayrıca, özellikle tarımsal üretimin yardımıyla cari fazla veriyor.

Bu ülke, aylık enflasyonu 2024’te ortalama yüzde 4’e, 2025’te ise yüzde 2’ye indirmeyi hedeflemiş durumda. Ancak Türkiye’de olduğu gibi ücretlere, özellikle asgari ücretlere getirilen artış çok düşük olduğu için, nüfusun yüzde 60’ının yoksulluk sınırı altına düştüğü anlaşılıyor. Bu ülkede uygulanan programa karşı sürekli protesto gösterileri var.

İran’nın siyasi, askeri ve ekonomik olarak nereye gideceği henüz belli değil. Ancak savaş İran’ı da içine alırsa, enflasyonun yükseleceği bellidir.

Tablo 2’de Türkiye, enflasyonun seyri bakımından başarısız bir ülke konumunda. Kaldı ki, tablodaki veriler TÜİK verileri ve yaşanan enflasyonun tablodakilerden daha yüksek olduğu genel kanıdır. Evet, Türkiye bir deprem yaşadı ama depremin etkileri 2023 yılında kalmış veya çok azalmış olmalıydı. Kaldı ki, deprem programları da hızlı gitmiyor.

Peki, ne oldu? Türkiye bir savaşa girmedi. Neden o zaman düşük bir enflasyon ve istikrar ortamı yaratılamadı. Tüketicilerin enflasyon beklentilerine, tüketim malları ithalatına, hala yeterince düşmeyen döviz talebine bakarsak, alınan önlemlere güven olmadığı anlaşılıyor. Burada güven eksikliğini yaratan kurum, en üstteki cumhurbaşkanlığı kurumudur.

Cumhurbaşkanlığı başta adalet, eğitim, güvenlik, ekonomi konularında hiç güven vermiyor. Bu açıdan yargı kurumları, güvenlik kurumları, devlet okulları yanında merkez bankası, TÜİK gibi kurumlara da güven yok. Bir savaş yaşamadık ama daha da beterini yaşamış gibiyiz.

Dikkatinizi çekerim; yoğun bombalar altındaki Filistin’de enflasyon neredeyse Türkiye’ninki kadar.


Kaynaklar

Daly, Kevin ve Rosita D. Chankova (15 Nisan 2021) “Inflation in the aftermath of wars and pandemics”, CEPR, VoxEu.

https://cepr.org/voxeu/columns/inflation-aftermath-wars-and-pandemics#:~:text=This%20column%20uses%20data%20extending%20to%20the

Fish, mark (25 Eylül 2024) “Is Lebanın Ppart of Israel’s Promised Territory?”
Jerusalem Post, Israel.

Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"