Bu konu bir hayli konuşuldu, yazıldı, çizildi biliyorum. Ancak bana konuyla ilgili iki soru yöneltildi. İkisi de yerinde, önemli sorulardı ve yanıtlanmaları gerekirdi. Bu yazı bu sorularla ve yanıtlarıyla ilgili ve bir yandan eğitime, teknolojiye; diğer yandan siyasi iktisada ve hukuka gidiyor.
Bir panel ve sorular
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde (DAÜ) bir paneldeyiz. Paneli düzenleyen DAÜ Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Vedat Yorucu. Başlığı şöyle saptamış: "Enflasyonist Ortamda Türkiye ve KKTC'de Finansal ve Ekonomik Gelişmeler".
Panelin konuşmacıları; KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Olgun Amcaoğlu, KKTC Merkez Bankası Başkanı Rifat Günay, KKTC Bankalar Birliği Başkanı Olgun Önal ve ben. Paneli Dekan Prof. Dr. Mustafa Besim yönetiyor.
Paneli izleyenler arasında öğrenciler, siyasetçiler (örneğin milletvekilleri), akademisyenler, iş insanları (örneğin Kıbrıs Türk İş İnsanları Derneği Başkanı), bankacılar var. İzleyiciler arasında KKTC vatandaşlarından daha az olsa da, bir nedenle orada bulunan TC vatandaşları da var.
Panel ilerledikçe ve özellikle sorular bölümüne geçildiğinde anlaşılıyor ki, aynen Türkiye'de olduğu gibi, KKTC'de de enflasyon sürekli can yaktığından, yoksulluk yarattığından artık yeter dedirtiyor. Nedeni şu ki, KKTC'de de Türk Lirası kullanılıyor. TL enflasyonla sürekli değer yitiriyor.
KKTC'de enflasyon bazı sektörlerde, örneğin gıdada Türkiye'dekinden de daha yüksek. Bir de dolarlaşma veya para ikamesi Türkiye'dekinden daha yüksek. Kullanılan veya sığınılan paralar arasında Sterlin de var. TL, Dolar, Euro ve Sterlin arasında seçim yapma gibi zorlu bir karar süreci yaşanıyor.
Panelde konuşulanları daha sonraya bırakmak üzere, panelde ve sonrasında bana sorulan iki soruyu burada ele almak istiyorum. Soruları soranlar genç arkadaşlarımız.
İki soru
Birinci soru şu: Türkiye'de son açıklanan "kamuda tasarruf ve verimlilik paketi" gerçekten bazı sorunlara çare olacak, enflasyonu düşürmeye önemli katkı yapacak mı? Madem önemli katkı yapacak diyorlar, neden şimdiye kadar beklediler?
Aynı soruyla ilgili bir soru daha geliyor. Bu paket, vatandaşların iktidarın yaptığı "itibar" ve "şatafat" harcamalarına duydukları tepkiyi karşılamak üzere hızlıca oluşturulmuş bir paket mi? Bunlar zorlu ve haklı sorular. Kendi yanıtımı vermeden ikinci soruyu da aktarayım.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bu paketin içinde yapısal reformlar taşıdığını söylediler. Örneğin Cevdet Yılmaz en başta şöyle dedi:
"Enflasyonla mücadelede para politikalarının yanı sıra, maliye politikaları ve yapısal reformlar da önem taşımaktadır. OVP de bu çerçeve ile şekillenmiştir." Açıklanan paketin neresinde yapısal reformlar var ki? Ben de şunu ekleyeyeim; OVP 2023'te hangi yapısal reformlar var ki?
Mehmet Şimşek de şöyle dedi: "Kamuda tasarruf ve mali disiplin ile; 1) finansal piyasalardan daha düşük maliyetli ve daha uzun vadeli borçlanma olabilecek, 2) yatırmlar öncelikli alanlara yönlendirilecek, 3) yapısal reformlar hızlandırılacak."
Hangi yapısal reformlar nasıl hızlanacak ki? Burada her iki konuşmacı da "yapısal reform" ifadesini çekici buldukları için kullanmış olmak için mi kullandılar acaba?
Burada ben de şunu ekleyeyeyim. Bazı iktisatçılar da yapısal reform ifadesini sıkça kullanıp ne anlama geldiğini açıklamıyorlar. Sakız gibi her yöne çekilebilen, her boşluğu dolduran sihirli bir ifade sanki.
Önce bu "yapısal reform" sorusunu yanıtlamak istiyorum.
Yapısal reform nedir, Türkiye'de var mıdır?
Yapısal reform (structural reform) kavramı farklı anlamlarda kullanılabiliyor. Örneğin, yapısal reform, yapısal uyum (structural adjustment) ile ilişkili olabilir, ama bunlar farklı kavramlardır.
Yapısal reform politikaları uygulamak için bir enflasyon veya bunalım ortamı gerekmez. Kısaca, yapısal reformlar ekonominin üretim veya arz yanı sorunlarını, yani uzun dönemli büyümeye engel olan unsurları kaldırmak üzere uygulanırlar.
Şimdilerde yapısal reformlar yalnızca büyümeyi değil, eşitsizliği ve çevre / iklim sorunlarını da dikkate alıyorlar. Bu reformlar ekonomik etkinliği, eşitliği ve sürdürülebilirliği sağlamak üzere hazırlanıyor. Örneğin AB'nin yapısal reformlarında bölgesel eşitliğin sağlanması da amaçlanıyor.
Ekonominin arz yanını iyileştirmek, yatırımları, verimliliği, teknolojik ilerlemeyi ve haliyle büyümeyi yükseltmek demektir. Arz tıkanıklığı giderildiğinde, enflasyonun önemli bir nedeni olan arz yetersizliği de biter. İşte bu geniş tanım çerçevesinde yapısal reform politikaları içine birçok unsur girebilir.
Bazılarına göre, yapısal reform politikaları da, yapısal uyum politikaları gibi, serbest piyasayı ve serbest ticareti öne çıkarmalıdır. Mal, hizmet ve işgücü piyasalarının etkin işleyişi önündeki engelleri kaldırmayı amaçlarlar. Tekelciliği engellemek ve rekabetçi yapıyı sağlamak da gerekir.
Başka bazılarına göre, piyasaların etkin işleyişi, sözleşmelerin yerine getirilmesi ve yabancı, yerli sermayeye güvence için hukuk sistemi önemlidir. Adalet ve hukuk sistemi insan haklarını temel almalı ve uluslararası kabul görmelidir.
Bazılarına göre, merkez bankasının da yer aldığı ekonomi kurumları iyi işlemelidir. Kurumların uzmanlık alanlarına müdahale varsa, hükümet sistemi değişmelidir. Yoksa ekonomi etkin, verimli işleyemez.
Giderek artan sayıda iktisatçıya göre, ekonominin arz yanının etkin işleyişi için sabit sermaye yatırımı ile birlikte, hatta daha da önce, beşeri sermayeye yatırım en önemli unsurdur. Beşeri sermaye, eğitimin kalitesi, çağdaşlığı, teknolojik vurgusu ve yaygınlığı ile yükseltilebilir.
Türkiye için yapılan birçok değerlendirmede öne çıkan en önemli yapısal sorun eğitimdir. Türkiye'de eğitim her anlamda giderek geri düştüğü için, Türkiye dünyadaki beşeri sermaye sıralamalarında sürekli aşağılara inmektedir.
Bunun önemli bir nedeni Türkiye'de matematik, fen, teknoloji, sanat konuları yerine din eğitimi veren okullara ve din derslerine giderek daha fazla ağırlık verilmesidir. OECD verilerine göre Türkiye din eğitimi ağırlığının en yüksek olduğu ülkelerden birisidir.
Din eğitiminin ağırlığını daha da arttırmak için yeni hamleler yapılıyor. Daha iki hafta önce Milli Eğitim Bakanlığı "Maarif Programı" ve "Müfredat Taslağı" diyerek eğitimi tarikatlarla daha da geri götürecek hamleler yaptı. Böyle eğitim hamleleriyle Türkiye'de yapısal reformlar nasıl yapılabilir, nasıl oluşabilir? Bu soruya Cevdet Yılmaz'ın ve Mehmet Şimşek'in yanıtları nedir acaba?
Sanayi kesimi sürekli "teknik eleman yetersizliği", "ara eleman yokluğu" diyerek eğitim veya eğitimsizlik sorununa dikkat çekiyor, sorunların giderilmesini istiyor. Ancak iktidar Milli Eğitim Bakanlığı kanalıyla tam tersini yapıyor. Nasıl bir yapısal reformdur bu?
Kısaca, iktidarın ortaya koyduğu uygulamalar, Türkiye'de, hangi türden olursa olsun, yapısal reformların olmadığını gösteriyor.
Kamu tasarruf paketi neden bu kadar bekledi? Yoksa beklemedi mi?
Haksızlık etmeyelim, Hazine ve Maliye Bakanı (HMB) Mehmet Şimşek Haziran 2023'te göreve geldikten kısa süre sonra, 17 Temmuz 2023 tarihinde, bir tasarruf genelgesi hazırladı ve bakanlığı bu genelgeyi tüm kamu kurumlarına gönderdi.
Bu genelgede, deprem kaynaklı maliyetler haricinde tüm harcamaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ve tasarruf takibinin tavizsiz sağlanacağını vurguladı.
HMB'nin bu genelgesi Cumhurbaşkanlığının 30 Haziran 2021 tarihli kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarında tasarruf sağlanması, bürokratik işlemlerin azaltılması ve kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanımına ilişkin "Tasarruf Tedbirleri" konulu genelgesine dayandırıldı.
Cumhurbaşkanlığının bu genelgesini, 13 Mayıs 2024 tarihli "kamuda tasarruf ve verimlilik" paketiyle olan benzerlikilerini de belirterek, T24'ün değerli yazarı Yalçın Doğan 15 Mayıs 2024 tarihli yazısında dile getirdi.
Mehmet Şimşek'in genelgesinde "Kamu harcamalarında etkinlik, etkililik, ekonomiklik ve verimlilik sağlamak amacıyla gerekli standartları tespit etmek ve sınırlamalar koymak, bu hususlarda tüm kamu kurum ve kuruluşları için uyulması zorunlu düzenlemeleri yapmak ve tedbirleri almak" görev ve yetkilerinin Hazine ve Maliye Bakanlığına verildiği hatırlatıldı.
Bu genelgede ayrıca, "bahse konu genel ilkelerin yanında, kamu kurum ve kuruluşları, taşınmaz edinimi ve kiralanması, resmi taşıt edinimi ve kullanımı, haberleşme giderleri, personel görevlendirmeleri, basın ve yayın giderleri, kırtasiye ve demirbaş alımları gibi giderlerini tasarruf kurallarına uygun gerçekleştirecek" ifadeleri vardı. .
"Bunun yanı sıra kamu kurumları, temsil, tören, ağırlama, tanıtım ve personel giderleri, enerji ve su alımları, personel servisi hizmetine ilişkin giderler ve diğer hususlarda genelgede belirlenen kurallara uymakla yükümlü olacaktır" denildi.
Bu alıntıları şu nedenle yaptım: Bu ifadeler 13 Mayıs 2024'te açıklanan paketteki ifadelere çok çok benziyorlar.
Kısacası, "kamuda tasarruf ve verimlilik" paketleri veya genelgeleri çok sayıda var ve fazlasıyla var. Ama sorun şurada ki, bu paketler veya genelgeler sözde kalıyor, bunlara iktidarın kendisi uymuyor. Veriler ortada: 2021'den bu yana hemen tüm harcama kalemleri katlanarak artmıştır.
Daha başlangıçta paketlerde / genelgelerde yer alan kurallara ve sınırlamalara hemen istisnalar gelmeye başlıyor. Örneğin 30 Haziran 2021 tarihli cumhurbaşkanlığı gelegesinde, cumhurbaşkanlığının kendisine istisnalar getiriliyor.
Bu açıdan bakıldığında bu paketlerin / genelgelerin inanılırlığı ve güvenilirliği maalesef oldukça düşüktür. Bu nedenle bunların enflasyonu düşürmeye önemli katkısı olacak demek hiç kolay değil.
Ercan Uygur kimdir?Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı. Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı. Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı. 1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi. Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009) Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı. 2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…" |