Ercan Uygur

12 Mart 2025

Devlet zayıflıyor mu? Yolsuzluk artıyor mu?

Türkiye’de devlet zayıflıyor ve kırılgan hale geliyor söylemi doğru mu? Devletin zayıfladığını ifade eden göstergeler var mı?

Son dönemde Türkiye’de devletle ilgili çok tartışma var. Bir yanda “devlet, artık vatandaşların değil, iktidardaki siyasi partinin, hatta bazı kişilerin devleti haline getirildi” görüşü yaygın.

Bu görüşe göre, devletin böylece zayıfladığı, vatandaşlar için görevlerini yeterince yapamadığı söyleniyor. Çünkü devletin giderek iktidar partisi ve o partideki kişiler için ve ancak onlardan talimat alarak görev yaptığı ifade ediliyor.

İktidar partisinin sıkça sözünü ettiği anayasa değişikliği de bu bağlamda ele alınmalıdır. Devlet kapsamı içinde, iktidardaki hükümet yanında, kamu kurumları, yerel yönetimler ve onların yöneticileri yer alıyor.

Diğer tarafta, devletin yerel yönetimler gibi bazı kurumlarını başka siyasi partilerin seçilerek yönettiği gerçeği var. İktidar partisinin, yerel düzeyde bile, iktidarını paylaşmak istemediği, seçilmiş olsalar da, yargı yoluyla diğer partilere engel olduğu görüşü sıkça dile getiriliyor.   

Türkiye’de devlet zayıflıyor ve kırılgan hale geliyor söylemi doğru mu? Devletin zayıfladığını ifade eden göstergeler var mı? Bu yazıda önce devleti, özellikle ulus devleti kısaca tanımladıktan sonra, devletin zayıflığını ve kırılganlığını gösteren ölçütlere bakıyorum.

Devletin zayıflamasına neden olan bir partiye ve/veya bazı kişilere bağlı hale gelmesi başka sonuçlar da doğruyor mu? Örneğin, yolsuzluk, usülsüzlük ve rüşvet giderek artıyor mu? Bu sorunun da yanıtını kısaca araştıryorum.

Ölçütlerin gösterdiği sonucu kısaca belirteyim; Türkiye, hem devletin zayıflayıp kırılgan hale gelmesinde, hem de yolsuzlukta, diğer ülkelere göre, sürekli kötüye gidiyor. Bu durum bir kısır döngüye giriyor. 

Devlet ve ulus devlet

Devlet, en üst düzeyde bir toplumun siyasi örgütlenmesidir; diğer örgütlenmelerden farklıdır. Çünkü devletin, sınırları belli bir alanın tümünde, tüm ülkede diyelim, egemenlik ve yargılama gücü vardır.

Devlet bu alanda, hukuk ve yasalar çerçevesinde ve tarafsız olarak, egemenliğini ve yasalarını uygular. Devlet bu alanda ve tarafsızlık içinde, vatandaşların ve ülkenin düzenini ve güvenliğini sağlamak zorundadır.

Vatandaşlar, bunun karşılığında, devletin egemenliğini ve yasama gücünü genel bir mutabakat içinde kabul ederler. Genel mutabakat yoksa, devletin yasa uygulama ve egemenlik gücü zayıf demektir.

Ulus devlet, kendilerini bir ulus olarak tanımlayan vatandaşların devletidir. “Biz bir ulusuz” diyenler ülkedeki nüfusun genellikle önemli bölümünü oluştururlar ve kendi kaderlerini tayin ederek (self-determination: öz-belirtim (TDK)) devleti kurarlar.

Devleti kuran çekirdek grup için ulus devlet kendilerinindir, egemen oldukları alan anavatanları olur. Bu çekirdek grup, diğer daha küçük gruplardan devleti tanımalarını ve devlete saygı duymalarını bekler, ister. Brubaker (1996, Bölüm 3 ve 4).

Ulus devletlerin çoğunlukla zor koşullarda, genellikle savaşlar ile kurulduğunu görüyoruz. Avrupa’da ulus devletlerin kuruluşu uzun savaşlar sonrası, 17. Yüzyıl ortalarından sonra 200 yıllık bir süreçte olmuştur. Avrupa’da Fransa ilk ulus devlettir. Britanya ve Belçika farklı uluslardan oluşurlar ve ulus devlet değildirler.

Eyaletlerden oluşmasına karşılık ABD de, iç savaş sonrası kurulmuş bir ulus devlettir.

ABD, bir merkezi hükümet etrafında bir ortak dil ve ortak kültür ile ulus olmuştur. Buna karşılık ABD, Orta Doğu gibi bazı bölgelerde ulus devletleri yıkmaya çalışıyor.

Türkiye Cumhuriyeti de bir ulus devlettir. Osmanlı İmparatorluğunun dağılması sonrasında Türklerin çekirdek grubu oluşturmasıyla bir bağımsızlık savaşı ile kurulmuştur.

Haliyle, Türkiye’nin tarihini ve devletin oluşumunu bilen vatandaşlar, devletin yapısıyla çok oynanmasını istemez.

Türkiye’de devleti kırılgan yapan başlıca unsurlar

Şimdi Türkiye’de devletin kırılganlığının son 20 yılda nasıl geliştiğine bakalım.

Bu konuda 180 ülke için ABD’de bir sivil toplum kuruluşu olan Barış İçin Fon (FFP, Fund for Peace) tarafından 2006 yılından bu yana hazırlanıyor.

Kırılganlık endeksinin değeri, 12 maddeye göre belirleniyor. Bu maddeler, siyasi, ekonomik, güvenlik, dış ilişkiler gibi konuları içeriyor ve bu konularda ülkeye notlar veriliyor. Not yükseldikçe kırılganlık artıyor. Örneğin 2024’te en yüksek kırılganlık endeks değerini Somali 120 üzerinden 111 ile alıyor; sıralamada birinci sırada.

Türkiye’nin endeks değeri 2024’te 84 ve 41inci sırada yer alıyor. Kısacası, Türkiye devleti en kırılgan olan 41inci ülke. Türkiye bu endeks içinde en yüksek puanları, yani en kırılgan görünümü, aşağıdaki maddelerden alıyor:

1) Belli ve/veya muhalif gruplara karşı haksızlık, kindarlık; siyasi liderlik tüm toplumu temsil etmiyor; uzlaşma yok, gerginlik var.

2) Yönetici elit gruplar kamplara ayrılmış ve birbirlerine ayrımcılık, partizanlık ve ötekileştirme yapıyorlar.

3) Sığınmacılar ve göç yüksek; sığınmacı yoğunluğu etkin devlet işleyişini ve devletin vatandaşlarına kaynak ayırmasını sınırlıyor, sosyal sorunlar yaratıyor.

4) İnsan hakları ihlali ve adaletsizlik var; bağımsız medya ve demokratik haklar  kısıtlanıyor ve baskılar görülüyor, adalete güven azalmış.

5) Ekonomide gerileme ve belirsizlikler var.

6) Devletin meşruluğu azalıyor; yolsuzluk yaygın, devlet kurumlarına güven azalmış, seçimlerle halkın bazı bölümleri temsil edilmiyor.

Diğer kırılgalık maddeleri daha geri plandadır.

Şekil 1’de Türkiye’nin devlet kırılganlığı sıralaması mavi çizgi ile temsil ediliyor. 2007’de Türkiye kırılganlıkta 180 ülke içinde 91inci ülkedir, ortalarda yer alıyor. Ancak özellikle 2015’ten itibaren devlet kırılganlığı hızla artıyor ve 2024’te devleti en kırılgan 41inci ülke oluyor. Türkiye burada Ekvator Ginesi ve Fildişi Sahili ile yan yana.

Devletin kırılganlığı konusunda en kötü (yüksek) puanları getiren birinci ve ikinci maddelere bakınca, son haftalarda devletin daha da zayıflatıldığını görebiliyoruz. Son dönemdeki yargı baskıları ve diğer uygulamalar ülkeye yalnızca zarar getiriyor.  

Türkiye’de yolsuzluk

Şekil 1’de Türkiye’nin devlette yolsuzluk sıralaması da yer alıyor ve kırmızı çizgi ile temsil ediliyor. 2007’de Türkiye yolsuzlukta 180 ülke içinde 64üncü sırada.

Yolsuzluk endeksini hazırlayan ve ülke sıralamasını belirleyen ise Uluslararası Şeffaflık Kurumu (Transparency International, TI). Dikkat edelim, TI yolsuzluk sıralamasını kırılganlık sıralamasındaki uygulamanın tersine yapıyor; bir ülkede yolsuzluk yükseldikçe, sıralamada yukarı çıkıyor.

Şekilden görüldüğü gibi, Türkiye özellikle 2013 sonrasında yolsuzlukta hep yukarı sıralara çıkıyor. 2007’de Türkiye yolsuzlukta 64üncü sırada, 2024’te ise 107’inci sıraya yükseliyor.

Belirtelim, burada yolsuzluk hükümette/devlette algılanan yolsuzluktur. Yukarıda 6ıncı maddede belirttiğim gibi, yolsuzluk artışı zaten devlette kırılganlık artışını da beraberinde getiriyor.

Yaklaşık üç hafta önce yayınlanan son Yolsuzluk Algılama Raporu 2024’te bir de şu soruya yanıt aranmış; bir ülkedeki yolsuzluk derecesi ile ülkenin siyasi rejimi  arasımda bir ilişki var mı?

Soruya yanıt vermek için ülkeler şu gruplara ayrılmış; (i) tam demokrasiler, (ii) sorunları olan demokrasiler, (iii) hibrit rejimler, (iv) otoriter rejimler. Batı ülkeleri, Japonya, Tayvan gibi ülkeler tam demokrasi ülkeleri içinde. ABD, sorunları olan demokrasiler içinde.

Türkiye, Gürcistan gibi bazı ülkelerle birlikte yarı demokrasi, yarı otoriter sayılan hibrit rejimler içinde. Türkiye bu listede aşağılarda yer alıyor. Otoriter rejimler içinde Kuzey Kore, Rusya, Çin gibi ülkeler var.

Yukarıdaki sorunun yanıtı şu; en az yolsuzluk, tam demokrasilerde var. Sorunlu demokrasilerde daha çok yolsuzluk var. Türkiye gibi hibrit ülkelerde yolsuzluk daha da fazla gözleniyor. En yüksek yolsuzluk ise otoriter rejimlerde.

Elde edilen bulgular beklenen sonuçlardır. Bu durum zaman içinde Türkiye’de de gözleniyor: Otoriterleşme ile birilkte devletin kırılganlığı da yolsuzluk da artıyor. Bu sonuçlar Türkiye’nin parlamenter rejime dönmesi gerektiğini gösteriyor.

Elde edilen bulgulara zaman zaman iktidar şöyle bir tepki verir: “Bu sonuçlar, yabancıların yaptığı değerlendirmeleri gösterir, kabul etmeyiz.” Bir kere bu gibi çalışmalarda ilgili ülkelerin (ve Türkiye’nin) uzmanları da yer alır, tümüyle yabancıların değerlendirmesi olamaz.

Daha da önemlisi, her bakımdan dışa açık olduğunu iddia ettiğimiz bir ülkede yaşıyoruz. Bu değerlendirmeleri kabul etmemek, dışa açıklığı da inkar etmek demektir. 


Kaynaklar

Brubaker, Rogers (1996) Nationalism Reframed: Nationhood and the National Question in the New Europe (1996), Cambridge University Press.