Ercan Uygur

01 Ekim 2024

Bizim program ne yana düşer usta?

Hükümetin ve bazı yabancı kurumların yaptığı açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, Türkiye’de 16 aydır uygulanan “program” ancak ortodoks olabilir. Zaten hükümet kendisinin yönettiği ve yönlendirdiği fiyatlarda sürekli artış yapıyor. Bu artışlar da diğer fiyat artışları için sinyal etkisi yaratıyor. Ancak, uygulanan programa ortodoks da diyemiyoruz

Program dediğim, istikrar programı. Türkiye gibi yüksek kronik enflasyon ülkelerinde uygulanmak istenen “istikrar” programıdır. “Enflasyonu düşürme programı” veya bazen söylendiği gibi, “dezenflasyon programı” demek uygun değildir.

Çünkü, bizimki gibi ülkelerde yüksek kronik enflasyonla rayından çıkmış olan yalnızca genel ve göreli fiyatlar değildir. Yapısal sorunlar; kamu, özel ve dış dengesizlikler; eşitsizlikler hep artmıştır. Bu nedenle istikrar programında yapısal reformlar, cari denge, kamu kesimi dengesi, gelir dağılımı gibi konular da gündeme gelir.

İstikrar programında amaç, fiyat istikrarı yanında bu dengeleri de sağlayacak kalıcı genel istikrara ulaşmaktır. Başta ABD ve AB, gelişmiş batı ülkelerinde enflasyon geçici bir sorun olarak algılandığı için, enflasyonu düşürme programları vardır. Bu programlarda diğer sorunların, dengesizliklerin pek sözü edilmez.

Bu yazıda ilk amacım Türkiye’de uygulanan “programın” ne türden bir program olduğunu açıklamaya çalışmaktır. Hemen belirteyim; program denilen, geçmiş bir-iki yılın gerçekleşmelerini ve gelecek üç yılın tahminlerini (kamu kesimi için hedefleri) kapsayan “Orta Vadeli Program”dır (OVP). Daha önceki yıllardan farklı bir belge değildir.

İkinci amacım, türünü de dikkate alarak, programın aksayan yanlarını, daha doğrusu genel tanıma uymayan yönlerini irdelemektir. Bu irdelemeden sonra enflasyonun ve bazı dengesizliklerin geleceği konusunda değerlendirmeler yapmaktır.

Üçüncü bir amaç da son günlerde çok gündemde olan İsrail’in uyguladığı istikrar programından söz etmek. İsrail-ABD ilişkisinin niteliğini de uygulanan programı da çok iyi açıklıyor.

Ortodoks ve heterodoks istikrar programları

İstikrar programlarını kabaca iki gruba ayırabiliriz. Birinci grupta ortodoks, ikinci grupta heterodoks programlar vardır. Türkiye’deki program hangi gruba veya türe giriyor? Soruya yanıt vermek için ortodoks ve heterodoks programları tanımlayalım.

Ortodoks istikrar programı sıkı bir maliye ve sıkı bir para politikası ile uygulanmaya başlanır. Bu programların bazılarında, ek olarak, önceden ilan edilmiş bir döviz kuru patikası da vardır. Bu patika sabit kur şeklinde de olabilir.

Bu programlarda döviz kuru nominal çıpadır. Ancak kur patikasını veya çıpasını sürdürmek için yeterli resmi döviz rezervi olmalıdır.

Bazı ortodoks programlarda ise, ek olarak, önceden ilan edilmiş bir para/faiz veya kredi patikası da vardır. Bu gibi programlarda döviz kuru dalgalanmaya bırakılabilir. Bazı programlar ise karma patikalar içerebilir; örneğin kur patikası yanında kredi patikası da yer alabilir.

Heterodoks istikrar programları, ortodoks politikaları aynen içerir. Bu programlarda ek olarak fiyatlar ve ücretler için de patikalar da vardır. Bu patikalar sabit kalabilir; fiyatlar ve ücretler dondurulabilir. Buna kısaca gelirler politikası diyoruz. 

Heterodoks programlardaki gelirler politikası için üç toplumsal taraf; hükümet, işçi sendikaları ve işveren örgütleri programın koşulları ve uygulanması üzerinde anlaşmışlardır. Bu anlaşmadan sonra fiyat ve ücret patikaları belirlenir.

Heterodoks politikaların ortodoks bölümünde genellikle kur patikası da vardır. Öyleyse heterodoks programlarda döviz kuru, ücretler, kamu fiyaları ve özel fiyatlar olmak üzere üç patika yer alabilir. 

Heterodoks istikrar programı, özellikle kronik yüksek enflasyonun olduğu ülkeler için daha uygun görülür. Çünkü hetorodoks politikalarla daha kolay, daha hızlı ve daha az maliyetle sonuç alınabilir. Nedeni şudur: 

Kronik yüksek enflasyon yaşayan ülkelerde enflasyon katılığı vardır. Bu katılık iki şekilde oluşabilir. Birincisi, fiyat ve ücretlerde sıkça geriye doğru endeksleme yapıldığı görülür. İkincisi, beklentilerde katılık vardır; enflasyon beklentileri kolay düşmez.

Enflasyon beklentilerinin hızlı düşmeyip katılık taşıması uygulanan ortodoks programa güvensizliğin ifadesidir ve iki nedeni vardır.

1) Geçmişte enflasyonu düşürmek için uygulanan politikalar başarısız olmuştur, yeni programın da başarısız olacağı düşüncesi yaygındır.

2) Programı uygulayan hükümetin açıklanan döviz kuru patikasını değişik nedenlerle sürdürmeyeceği veya sürdüremeyeceği düşünülebilir. Bunun da önemli bir nedeni siyasidir; hükümet daha çok oy almak için açıkladığı sıkı maliye ve para politikalarını gevşetebilir. Bu durumda ortodoks program çöker.

İşte bu nedenlerle kronik yüksek enflasyon yaşayan ülkelerde heterodoks istikrar programları tercih edilebilir. Ancak bu tercih için daha başlangıçta, uygulama başlamadan, program için toplumsal mutabakata varılmış olmalıdır.

Türkiye’de uygulanan programın türü

Yukarıdaki anlatımdan, hükümetin ve bazı yabancı kurumların yaptığı açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, Türkiye’de 16 aydır uygulanan “program” ancak ortodoks olabilir. Çünkü programın uygulanması için bir toplumsal mutabakat söz konusu bile olmamıştır.

Zaten hükümet kendisinin yönettiği ve yönlendirdiği fiyatlarda sürekli artış yapıyor. Bu artışlar da diğer fiyat artışları için sinyal etkisi yaratıyor.

Peki, uygulanan program ortodoks mudur? Bu soruya da evet demek zor. Birkaç nedeni var.

1) Programın ortodoks olması için daha başta sıkı bir maliye politikasının olması gerekirdi. Siyasi nedenlerle böyle olmadı. Önce Mart 2024 yerel seçimlerini kazanmak için, sonra da “itibar” sağlamak için hükümet harcamaları olabildiğince arttırdı. Ortodoks politika için gerekli bir koşul olan sıkı mali politika olmadı ve yok.

2) Programın nominal çıpası döviz kurudur, ancak bir kur patikası da yoktur. Bu açıdan bir belirsizlik vardır. Bu nedenle kurun seyri konusunda çok farklı tahminler yapılıyor. Bu da önemli belirsizlik yaratıyor.

3) Döviz rezervleri yükselmiştir ama, bu rezervler oldukça istikrarsız olan portföy hareketleri ve swaplarla oluyor.

Bu eksikler bu eksikler programın maliyetini çok arttırmıştır.

1) Bir yandan mali bedel neredeyse tümüyle dar ve sabit gelirlilere yıkılmış durumdadır. Bu insanlar açlık ve yoksulluk sınırlarındadırlar.

2) Program büyük ölçüde yüksek faize ve döviz kuru baskılamasına dayanıyor. Bu politikanın sürmesi de üretimin ve istihdamın yavaşlaması anlamına geliyor.

3) Program, “itibar” ve tarikat harcamalarının kısılması yerine, eğitim ve sağlık alanlarında kısıntılar yapıyor. Bedeli çok ağır olan yapısal sorunları daha da arttırıyor. Halbuki IMF’nin ortodoks programları bile eğitim ve sağlıkta kısıntıya karşı olmaya başladı.

Kısacası, uygulanan programa ortodoks da diyemiyoruz. İşte bu nedenle yazının başlığında “Bizim program ne yana düşer usta?” sorusunu sordum.

İsrail’de heterodoks istikrar programı

Enflasyon İsrailde 1984’te yüzde 445’e varıyor. Aynı yıl temmuz sonunda yapılan genel seçimde soldaki İşçi Partisi ile sağdaki Likud Partisi çok yakın oylar alıyorlar. Her iki tarafın da hükümet kurması zorlaşınca, bir büyük koalisyon, bir uzlaşma hükümeti kuruyorlar. Razin (2018, Bölüm 1).

İstikrar programı uygulaması için hükümete baskılar artıyor. İlginç bir baskı, daha yeni İsrail hükümeti kurulmadan, ABD’den geliyor. Reagan hükümetinin dışişleri bakanı olan George Shultz, ABD’deki İsrailli bazı iktisatçıları toplayıp İsrail için bir istikrar programı hazırlamalarını istiyor.

Schultz şöyle diyor: “İstikrarsız, zayıflamış, hatta enflasyon nedeniyle çöküntüye giden bir İsrail istemiyoruz.” Güçlü bir İsrail istediklerini belirtiyor. Fischer (1995)

İsrail hükümeti öncelikle ABD’nin ne kadar parasal yardım yapacağını merak ediyor ve Stanley Fischer’e soruyor. Fischer de soruyu Schultz’a aktarıyor. Schultz’un yanıtı: “Gerektiği kadar.” Fischer şaşırıyor ve “Parayı alıp istikrar programını uygulamazlarsa ne olacak? Koşullar veya ön koşullar yok mu?” diyor.

Schultz şöyle diyor: “Kendilerine söyle, eğer dediğin gibi parayı alıp programı uygulamazlarsa, buna benzer bir sonuç ortaya çıkarsa, beni çok üzmüş olurlar. Onlar benim ne demek istediğimi anlarlar.” Fischer (1995).

İsrail’in istikrar programı 1985’in Temmuz başında açıklanıyor. Bu program heterodoks bir programdır. Programın iki ortodoks özelliği vardır. Birincisi, başta subvansiyonlar, kamu harcamalarının hızla azaltılması, bütçe açığının bir yıl içinde sıfıra yaklaştırılmasıdır.

İkincisi, merkez bankasının bütçe açıklarını parasal genişleme ile karşılamamasıdır. Daha da önemlisi, krediler için bir üst sınır belirlenmesidir.

Programın heterodoks özellikleri de şöyledir: Birincisi, üç toplumsal taraf; hükümet, işçi sendikaları ve işveren örgütleri programın koşulları ve uygulanması üzerinde anlaşmışlardır. İkincisi, bu anlaşma çerçevesinde başta yapılan bir ayarlamadan sonra fiyatlar ve ücretler dondurulmuştur.

Benzer şekilde döviz kuru, başta yapılan bir devalüasyon sonrasında, sabitlenmiştir. Fischer (1995), ABD tarafının özellikle fiyat sabitlemesinden hiç hoşlanmadığını bildiriyor.

Büyük ABD desteği ile de olsa İsrail istikrar programını uyguladı ve 1990’lara gelindiğinde enflasyonu tek hanelere indirmiş, gelişmiş ülkeler ile benzer konuma gelmişti.

İsrail, küreselleşme sürecinden yararlanmak için gerekli koşul olan enflasyonu düşürdü, istikrarı sağladı. Razin’in (2018, Bölüm 2 ve 3) açıklamasına göre İsrail iki önemli koşulu daha sağladı.

1) İyi eğitilmiş, nitelikli işgücü yetiştirdi. Böyle bir işgücü ile yeni teknolojilere uyum sağlayabildi. “İsrail baştan beri en iyi eğitimi vermeyi amaç edinmiş bir ülkedir.”

2) Teknolojiyi öne çıkaran yatırımlara olanak ve destek sağladı.

İsrail’in son dönemde yaptıkları bu konuda yeterince açıklayıcı olmalıdır.


Kaynakça

Fischer, Stanley (1995) “Recollections of the United States Role in the Israeli Stabilization Program”.

Razin, Assaf (2018) Israel and the World Economy: The Power of Globalization. MIT Press, Boston

Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"