Donald Trump
Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasına artık sayılı gün kaldı.
Ne acayip ki, dünyada bazı işler “Aman Trump gelmeden halledelim” diye hızlandırılırken, bazıları da “Trump gelsin sonra bu konulara da gireriz” mantığıyla bir zamandır halının altına süpürülüyor.
Müstakbel başkanın bir de kendi ajandası var tabii…
Mesela Grönland meselesi.
Siyasette bazı çıkışlar vardır ki, normalde liderlerin ağzından o sözlerin “propaganda” amacıyla çıktığını, gerçekçi hedefleri ifade etmediğini daha söylendiği anda herkes bilir.
Fakat söz konusu Trump gibi profiller olduğunda işin şakası olmuyor.
Nitekim Trump “Neyse parası verelim, alalım Grönland’ı. Hem zaten bize daha yakın” gibi laflar etmeye başladığında kimse gülmedi.
Oysa “normal” bir dünyada epey komik bir çıkış olarak siyasi tarihe geçebilirdi.
Sonra işin devamı da geldi. Trump’ın oğlu Jr Trump uçağa atladı, Grönland’a gitti. Başkent Nuuk’a indi ve hatta ekibinden bazıları “Make Greenland Great Again / Grönland’ı Yeniden Harika Yap” yazılı broşürler dağıttı.
Trump Jr’ın adanın kolonyalist tarihinde önemli bir yer tutan Danimarka-Norveç kökenli misyoner Hans Egede’nin heykelinin önünde poz vermesi de çok tartışıldı
Yani bu işin şakası yok.
Üstelik Trump’ın gözü sadece Grönland’da değil. Grönland’la ABD arasındaki koca toprak parçasını, Kanada’yı da ilhak edebileceklerini söyledi.
Kanada’nın yakında görevine veda edecek başkanı Trudeau her ne kadar bu ihtimalin “cehennemdeki bir kar topundan daha fazla şansı olmadığını” dile getirse ve asıl amacın Kanada’yı vergilerle boğmak olduğunu söylese de dedik ya; söz konusu Trump olunca bu tür çıkışlar bir fanteziden çok daha fazlasını ifade ediyor.
Şahsen ben de ne Kanada’nın ne de Grönland’ın yakın bir zamanda ABD’ye “ilhak edilme” ihtimali olduğunu düşünmüyorum. ABD’nin “Batı ittifakı” içindeki bir ülkeden toprak alması filan Trump için bile “overdose” hayallerden başka bir şey değil.
Zaten Trump da muhtemelen suyu bulandırdıktan sonra aynı suda başka balıklar avlamayı düşünüyor.
Lakin Grönland meselesi benim için başka açıdan ilginç. O da şu: Dünyanın en büyük adasının bu kadar kıymete binmesinin küresel ısınma tartışmalarıyla yakından ilgisi var.
Bu kısma geleceğiz ama gelin ben size Trump sayesinde meraka düşüp hakkında epey okuduğum Grönland hakkında birkaç bilgi vereyim.
Bir kere her şeyden önce en ilginç nokta adanın bağlı olduğu Danimarka Krallığı’na sahiden de yaklaşık 3 bin kilometre uzaklıkta olması.
Buna karşın mesela Kanada’nın bazı kuzey takımadalarına 1100 kilometre mesafede.
Yaşam şartlarının bugün bile çok ama çok zor olduğu Grönland’da yaklaşık 4 bin 500 yıldır bizim kısaca Eskimo diye andığımız kutup halklarının yaşıyor olması insanı hayrete düşürüyor.
Düşünün bugünün şartlarında bile adada tarım neredeyse hiç yok. Sadece güneyinde kısıtlı bir arazide patates yetişiyor, o kadar.
Binyıllar sonra İzlanda ve Norveç’ten Vikingler adaya çıkmaya başlıyor.
Bunlardan en ünlüsü Kızıl Erik. Adaya ismini veren de o. Neredeyse baştan sonra buzla kaplı adaya MS 900’lerin sonlarında bir yaz günü 14 gemisiyle çıkası tutuyor Erik isimli Viking gezgininin. Ve o esnada çok kısa süre yeşilliğini koruyan otları görünce adaya “Yeşil Ada / Greenland” demeye karar veriyor.
13. yüzyılda Kanada’nın kuzeyinden Inuit halkı yani Eskimolar bu kez kalıcı olarak yerleşiyorlar adaya ve bugün de bu halk adada hâkim.
Tabii, ta 1500’lerden itibaren o zamanlar birleşik olan Norveç ve Danimarka krallıklarının hükümranlığında sürüyor yaşam. Hükümranlık onların olsa da aslında nadiren adaya ulaşabildikleri için bu durum çok da umurunda olmuyor Inuit’lerin.
1814’te Danimarka ve Norveç krallıkları ayrılınca Grönland Danimarka’da kalıyor.
Bir ilginç bilgi: ABD’de Grönland’ı satın alma meselesi aslında 1867’de de gündeme geliyor.
Bana kalırsa Trump’ın bu zihni sinir projesinin altında yatan isim de ta o dönemden bir bakan: Dönemin dışişleri bakanı William H. Seward tam olarak Trump’ın aklındaki projenin fikir babası gibi duruyor.
Zira o da Grönland’ı ve hatta İzlanda’yı satın almak, bu sayede Kanada’yı kuşatmak ve nihayetinde işgal etmek istiyor. Yani bugünkü planının neredeyse birebir aynısı.
Yanına bir senatörü alsa dahi 1867’de Kongre’yi ikna edemiyor, proje rafa kaldırılıyor.
ABD ikinci denemesini 1950’de yapıyor. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle 1946’da adanın yönetimini geçici olarak üstlenen Amerikalılar 1950’de Grönland için Danimarka’nın kapısını 100 milyon dolarlık bir teklifle çalıyor fakat Danimarka kapıyı açmaya yanaşmıyor.
Lakin ABD adada bugün de varlığını sürdüren bir askeri üssü Danimarka’dan koparmayı beceriyor. Eski adıyla Thule Hava Üssü bugün hala Pituffik adıyla varlığını sürdürüyor.
1953’te Danimarka’nın Grönland üzerindeki “sömürgeci” konumu sona eriyor ve ada resmen Danimarka toprağı olarak kabul ediliyor.
Size bir tuhaf bilgi daha: Danimarka’nın kuzeyinde tıpkı Kardak Adası gibi küçük bir adacık yüzünden Danimarka ile Kanada arasında 1973’ten başlayıp iki yıl, evet iki yıl öncesine kadar devam eden kansız bir savaş var.
Savaşın komiği olmaz ama bu savaşın ismi bile biraz komik: Viski Savaşı.
Hans Adası olarak bilinen bu minik adacığa Kanada 1984’te Kanada bayrağı dikip bir şişe de Kanada viskisi bırakınca savaşın ismi oluyor size Viski Savaşı.
Neyse, Grönland hikayelerini burada keseyim. Zira kendimi bırakırsam yazının sonunu bulamayacağım.
Neticede iki ülke 2022’de barışıyor.
Grönland 2009’dan bu yana tam anlamıyla özerk. Ülkede bugün 58 bin civarında insan yaşıyor ve ülkede Inuit geleneklerine, diline ve kültürüne olan bağlılık son dönemde oldukça artmış durumda.
Devlet daireleri dışında kendi dillerini, yani Kalaallisut’u konuşuyorlar.
Ada halkında Danimarka’dan tamamen ayrılmak yönünde ciddi bir talep var.
Fakat bağımsızlık istiyorlar, gidip bir başka devletin yönetimi altına girmeyi değil ve bunu adanın yerel halkının bir üyesi olan Grönland Başbakanı da açık açık dile getiriyor.
Normal şartlar altında Danimarka’nın izin vereceği bir referandumla bu gayet kolay halledilebilirdi. Neticede üzerinde yaşamanın çok zor olduğu, buzlarla kaplı bir ada kimsenin umurunda olmayabilirdi.
Tabii küresel ısınma olmasa…
Küresel ısınma nedeniyle Grönland uzun yıllardır eriyor. Bu da adada buzlar altında binyıllarca saklı kalmış değerli madenlerin artık çıkarılabilir hale gelmesi demek. Bu yüzden Inuit’leri kimse kendi kaderine bırakmak istemiyor.
Bir diğer mesele de Kuzey Buz Denizi’nin yine ısınma nedeniyle daha az buzullu bir denize dönüşmesi. Bu da Avrupa ve Asya’nın kuzeyinden Kuzey Amerika’ya şimdiye dek tercih edilmeyen bir ulaşım yolunun açılması demek.
Deniz ulaşımı eski ve yeni kıtalar arasında şimdiye dek hep doğu-batı ekseninde gerçekleşirken küresel ısınma yakın bir gelecekte kuzey-güney doğrultulu yeni bir hattın doğmasına sebep olacak gibi gözüküyor.
İşte bu iki faktör; Trump’ın Grönland’ı olası bir Rusya tehlikesine karşı bir ön savunma hattı olarak görmesi ve bu politikanın aynı zamanda Kanada’yı çevreleme planıyla da örtüşmesi nedeniyle adanın jeopolitik değerini ziyadesiyle artırıyor.
Başka bir yazının konusu ama -belki pazartesi yazısında da bunu anlatırım- Elon Musk’un İngiltere, Almanya, Brezilya, Hindistan vd. pek çok ülkenin iç işlerine burnunu sokmasına ve Trump’ın Grönland’a ve belki daha sonra İzlanda’ya göz koyma, Kanada’yı ilhak etmekten bahsetme gibi laflarına bakınca ortaya şu soru çıkıyor:
Trump Amerika’yı bir imparatorluğa mı dönüştürmek istiyor?
Eğer öyleyse bunu neden istiyor? Mesele sadece Rusya mı, yoksa akıllarında Çin’le girilecek bir savaşta cephe genişletmek gibi tehlikeli planlar mı var?
Grönland’dan sonra sıra İzlanda’ya gelir mi?
Bunlar cevaplarını şimdiden bilmediğimiz sorular…
Belki de Trump en başta dediğim gibi suyu bulandırıp Avrupa’ya, Kanada’ya vergiler üzerinden başka yaptırımların kapısını aralamak istiyor.
Bilemiyoruz Altan. Bekleyip göreceğiz.
Eray Özer kimdir?Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi. Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti. Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı. Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz. |