Geçen hafta İklim Çalışmaları uzmanı Ümit Şahin’le bir sohbet gerçekleştirdik. T24’ün Youtube kanalında yayınladığımız programda iklim meselesini ve küresel ısınmayı konuştuk.
İzleyin isterim. Ümit Hoca küresel ısınma için net konuştu: Böyle giderse yüz yılın sonunda dünya 3 derece daha sıcak olacak.
Peki bu ne demek?
Şöyle anlatmak belki meseleyi daha anlaşılır kılabilir: Malum son birkaç yıldır tuhaf hava olaylarına şahit oluyoruz. Mesela daha birkaç hafta önce Valencia’ya bir yılda yağması gereken yağmur 8 saatte yağdı.
Türkiye’de hiç görmediğimiz kadar orman yangını görür olduk. Daha önce hiç orman yangınına yerinde tanıklık ettiniz mi bilmiyorum ama ben bu yıl Çanakkale’de yaşadım. Öncesi ve sonrasıyla akıl almaz bir vaziyet. Devasa bir arazi bir anda Mad Max filmine dönüyor, doğanın yok olması ne demek bizzat tanıklık ediyorsunuz.
Sadece Türkiye mi? Brezilya’dan ABD’ye kadar her yer yandı geçen yaz.
Hadi bunları da geçelim. İstanbul’da havanın bu haftaki saçma sapan seyri bile nasıl bir anomaliye girdiğimizi gösteriyor: Perşembe sabah sıcak, akşam ani bir soğuma ve gök gürültülü yağış… Sonra Cuma saçma bir sıcak ve cumartesi öğle vakti yükseklerde kar… Eskiden kış geldiğinde kış gelmiş olurdu ve üç ay donardık.
Sizce bunlar normal mi?
İşte tüm bunlar küresel sıcaklık yıllık ortalamada 1,5 derece oynadığı için başımıza geliyor.
Siz bir de 3 dereceyi düşünün!
Ümit Hoca “Bana kalırsa 3 derecede uygarlık bu felaketlerle ekonomik olarak baş edemediği için çöker” diyor.
Yani 70 yıl sonra karnımızı doyuramayacağız çünkü tarlalar sellere teslim olacak. Yaz sıcakları akıl almaz hale gelecek, dolayısıyla ormanlar yanacak. Kuzey Atlantik’teki su akıntısı durma noktasında, durduğunda bazı bölgeler (Ümit Hoca programda Avrupa’nın kuzeyini örnek verdi) kutup soğuklarına maruz kalacak. Kısacası bir kıyamet iklimine gireceğiz.
Yetmiş yıl! Sadece bir insan ömrü kadar bile değil.
Gezegen bize açık açık “Bana bunu yapma, sonu senin için iyi olmayacak” diyor. Peki duyan var mı?
Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nin sonuç bildirgesi benim bu yazıya başlamamdan sadece saatler sonra, gecikmeli olarak açıklandı.
Özeti şu: Fakir ülkeler (gelişmekte olan demeyeceğim, daha ne kadar gelişeceksek) iklim kriziyle mücadele için zenginlerden yıllık 1,3 trilyon dolar istedi. Zenginler sadece 300 milyar verebileceklerini kayda geçirdi. Fakirler isyan etti.
Bu arada Çin ve Suudi Arabistan gibi bazı ülkeler de henüz hala “gelişmekte olan” kategorisinde oldukları için elini cebine atmıyor. Bu da ayrı bir garabet.
300 milyar da ödenecek mi, o da belirsiz. Zirvede bir “Trump etkisi” vardı tabii… Onun “Benden zırnık çalışmaz” diyeceğini tahmin eden diğer zenginler kendi ceplerinden büyük paralar çıkmasın diye en azından 550-900 milyar dolar arasında olması beklenen bütçeyi kısıverdiler.
İklim değişikliğinin dünyaya maliyeti geçen yıl 2 trilyon dolar civarında olmuştu. Yani yangındır, seldir derken 2 trilyonu zarar kapatmak için gözden çıkarıyorsun ama bunun üçte birini iklim felaketini düzeltmek için ödemekten imtina ediyorsun. Alın size insanlığın bir özeti.
Seneye Brezilya’da olacak iklim zirvesi. Lula var Brezilya’da. Solcu başkan. Yağmur ormanlarının korunması için çaba harcayacağını da vaat ediyor üstelik. Lula’nın Brezilyası bir yandan ormanları koruyacağını açıklarken bir yandan da 2035’e kadar gaz ve petrol üretimini yüzde 36 artırmayı planlıyor. Bizzat Lula’nın inisiyatifiyle.
Bu yıl zirve Bakü’deydi. Azerbaycan’da yani. Azerbaycan da önümüzdeki on yıl içinde gaz üretimini üçte bir oranında artırmayı planlıyor. Açılış konuşmasında Başkan Aliyev fosil yakıttan çıkılmasını öneren ülkelere yüklendi: “Gazımızın çoğunu Avrupa alıyor. Her yıl daha fazlasını istiyor ama bir yandan da bize fosil yakıttan çıkmamız için ders veriyor.”
Haksız mı?
Sera gazı emisyonlarında geçen yıl 57 gigatonluk rekor artış olmuş ve önümüzdeki on yılda hiç de düşeceğe benzemiyor. Kimse fosil yakıt üretiminden geri durmuyor. Sadece birilerine üretimi azaltın demekle bu iş belli ki çözülmüyor.
İklim zirvesinde bir de karbon ticaretinin kurallara bağlanması için anlaşmaya varıldı. O da bir acayip iş: Zengin ülkeler kendi topraklarında karbon salınımını azaltamayınca dünyanın bir başka yerine bunu yapması için para vererek kredi satın alıyor.
Her bin ton azalma 1 kredi. Hesap şu: Burada tam gaz karbon salmaya devam ederken orada ağaç dikilecek örneğin, böylece küresel ölçekte artış olmamış olacak.
Bu da doğru düzgün kurala bağlanmadığı için bu işte de yolsuzluk ayyuka çıkmış. Yine zirvede yapılan bir sunuma göre verilen paraların sadece yüzde 16’sı gerçekten karbon salınımını azaltacak işlere harcanıyormuş. Geri kalanı doğaya “sıcak hava” salmaktan ibaretmiş.
Yani anlayacağınız bu çevre işinde tel tel dökülüyor insanlık ve medeniyet. Asık suratlı soğuk savaş artığı yaşlı amcalar ve teyzeler yönetiyor dünyamızı. Bir onbeş, bilemedin yirmi yılları var dünyada. Ne olup biteni anlıyorlar, ne çözüm imkanlarından haberdarlar…
Sadece savaşmayı biliyorlar. Yarınlar yokmuşçasına…
Bitirmeden tabloyu daha iyi anlamanız için bir örnek daha vereyim: Diyelim ki, Türkiye’de değil de Tuvalu’da doğdunuz. Ülkeniz 11 bin kişi. Neredeyse tüm ülkeyi bizzat tanıyor olabilirsiniz.
Pasifik’in ortasında cam göbeği resiflerde yüzerek büyüdünüz. Okul çıkışı hindistan cevizi ağaçlarının gölgesinde arkadaşlarla sohbet ederek yetişkinliğe eriştiniz.
Dünyanın başka bir yerinde başka birileri cep telefonu, bilgisayar, ortalığa metan gazı salan milyarlarca inek gibi şeyleri üretmeye devam ettiği için ülkeniz yavaş yavaş sular altında kalıyor.
Ve sadece 25 yıl sonra bu durum Tuvalu’da yaşamayı imkânsız hale getirecek. Gelgitlerde ülkeniz sular altında kalacak.
Haydi teknolojiyle gelgitlere çare buldunuz. Yüz yılın sonunda kesin sular altındasınız. Zira bilim insanlarına göre bu kez sadece gelgitlerde değil, her üç günden birinde ülkeyi seller basacak.
Niye?
Dünyanın başka yerlerinde insanlar gezegeni yaşanmaz hale getirmeye devam ettiği için…
Bir düşünün isterim: Tuvalulu olsaydınız siz ne hissederdiniz?
İyi haftalar.
Eray Özer kimdir?Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi. Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti. Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı. Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz. |