Cebrail Ötgün

26 Temmuz 2020

Yalan sahnesinde sanat: Post-truth üzerine

Sanatın gerçeği; kaynağı yalan da olsa mitten gelen, zamanla birçok bağlamla kimlik kazanan ve kitleselleşen sanatsal bir duruşu tanımlar. Elbette sanatın uydurması, safsatası, başka bir deyişle "yalan"ı, yalan sözcüğünün pejoratif tanımlarından öte bir anlamdadır

İnsanlık tarihinde bildiğimiz bütün düşünen kafalar mutlak hakikatin peşine düştüler. Varlığa ulaşmak için hakikati akılla, duyguyla, inançla sınadılar, sorguladılar. Onlar hakikatlerini derinleştirdikçe hakikatin evreninde kayboldular. Yetmediği yerde, yalana başvurdular; mitler, masallar ve alegoriler yarattılar. Güç-hakikat birleşti, olağanüstü simgesel göstergelerle hakikati temsil ettiklerini, zamanlarının topluluklarına inandırmaya çalıştılar. Değişimin doğası gereği mutlak hakikat ve gerçek dünya hiçbir zaman tanımlara sığmadı, her dönem yeniden değerlendirildi.

Zamanımız, geçmişe göre, en azından son elli yıldır daha fazla "kurgulanan" hakikate uyarlanmış bir ortama dönüşmüş durumda. Gerçeğe art arda eklenen bu kurgular sayesinde gerçekle olan ilişkimiz dönüştü, dönüşmektedir. Küreselleşme, internet ve dijital teknolojiler, gerçekle fiziksel, ruhsal ilişkimizi azalttı. Gerçeğin yerine algısı manipülasyonlarla kaygan bir zeminde serseri mayın gibi dolaşıyor. Zaman "aydınlıktan karanlığa" doğru hızlanmış gibi. Bütün kurallar küresel kapitalizmin çıkarına uygun yeni yasal zeminler bulmuş durumda. Bugün gelinen nokta, dünyanın sadece kavramsal anlamda değiştiği değil, bireylerde ve toplumlarda değerlerin daha derinden bulanıklaştığı yönündedir. Post truth söylem de bu yeni sürecin kavramlaştırmalarından biri.

2016 yılında Oxford Sözlük tarafından yılın sözcüğü seçilen post truth aynı sözlük tarafından, bir sıfat olarak, "nesnel gerçeklerin belirli bir konuda kamuoyu görüşünü belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu" şeklinde tanımlanıyor. En yoğun kullanılan hali 'post-truth politics' şeklinde olmuş. Politikacıların yalanlarını, yönlendirmelerini, bilgi kirliliğini sürekli kullandığı, yalan haberin her türlü yayın organında ve özellikle sosyal medyada hızlıca yayıldığı, gerçekliğin çarpıtıldığı durumu açıklayan bir kavram post truth. Kavramı ilk kez 1992 yılında, Sırp asıllı Amerikalı Oyun Yazarı Steve Tesich[1] bir makalesinde kullandı. Kelimenin içeriğinin zenginleştirilmesi ve yaygınlaşması ise, Ralph Keyes'in 2004'te basılan kitabı The Post-truth Era[2] ile olmuştur. Post truth sözcüğündeki post ön-eki, bu özel kullanımında, genel kullanımının tersine 'bir olaydan sonra gerçekleşen' anlamında değil, 'önüne geldiği kavramın artık önemsiz ya da gereksiz kabul edildiği bir zamana ait' anlamında kullanılıyor. Yani, 'post truth politika' denildiğinde, 'doğruların, hakikatlerin, olguların önemini yitirdiği bir dönem'den söz edilmiş oluyor. Post ön eki kullanıldığından bu yana kendinden sonra gelen sözcüğün içeriğinin değiştiği, artık eskisi gibi tanımlanamayacağıdır. Post truth kavramından da çıkaracağımız sonuç, gerçekle ilişkimizin bulanıklaştığı, gerçeğin insanın zihnine yansıyan şekliyle gerçek arasında kurulan bağın yitirildiğidir. Kavramın gittikçe yaygın kullanılışından anlaşılan, gerçekle aramızı bulanıklaştıran değişkenler çoğaldığından, gerçeğin artık toplumu değiştirme, dönüştürme gücünün zayıfladığı yönündedir.

Steve Tesich'e göre post truth sistem, halktan bir tercih yapmasını istemektedir. Gerçekleri mi öğrenmek istersiniz? Yoksa sizi onurlandıracak sözleri mi duymak istersiniz? Bugüne kadar diktatörlerin hepsi gerçeği ortadan kaldırmaya çalıştı. Bizse size artık gerçeğin kalmadığını söylüyoruz. Öyle mükemmel 'ahlaki' bir mekanizma kurduk ki, bu mekanizma artık gerçeğin elinden tüm önemini alacak. Özgür bir halk olarak, gerçek sonrası bir dünyada yaşamaya özgürce karar verdik. Bu dünyada erdemin sıradanlık olduğuna inancımız sonsuz olduğundan, ne olup bittiğini değerlendireceğimiz ilkelerden vazgeçiyoruz. Aptalca olduğu için harika olan bir mekanizma bu. Bu felsefeyi yaşamımızın tamamında ilke ediniyoruz.[3] Post truth çağını çok yönlü kavramlaştıran Ralph Keyes'e göre, yalan ve gerçek zaten hep vardı. Geçmişte yalan söyleyen biri er ya da geç yalanından dolayı bir yaptırımla karşılaşırdı. Şimdi sorun dürüstlüğün çökmesi ve yalan söyleme alışkanlığının yaygınlaşmasıydı. Üstelik bu, yalnızca toplumların alt katmanlarında değil, yüksek mevkilerde olanlar arasında daha da yaygınlaşmıştır. Politikacılar, din adamları, akademisyenler, üretken gazeteciler, bunların hepsi dürüstlüğün hiçleştiği bu döneme gittikçe daha fazla katkıda bulunmaktadırlar. Artık günümüzde doğru söylemek ile yalan söylemek arasında bir seçim yapmak bir seçenek değil. Başkalarını aldatmak, bir meydan okuma, oyun ve sonuçta bir alışkanlık haline geldi. Yalan artık kabul edilebilir bir stratejidir ve her yanımızı kuşatmıştır. Çünkü artık dürüstlük göreceli bir değere dönüştürülmüştür.[4] Post truth, yalan mekanizmasının yeni bir sürümü olsa da yalan insanlığın en eski olgularından biridir. Zamanımıza gelinen süreci; Küresel ağın yıkıcı etkisiyle, büyük anlatıların inkarıyla, bilimsel yöntemlerin reddiyle ve bilginin ötekine ulaşma hızında görülebilir.

Küreselleşme ağının aktörlerinin en büyük arzusu "şimdiki zamanı" kontrol edebilmektir. Küreselleşme sınırları olmayan ticaretin, baskın siyasi yaptırımların ve kültürel hareketliliğin genel adıdır. Bilginin üretim biçiminin denetimi ve yönlendirilmesi günümüzün en önemli olgularından biri haline geldi. Post truth da bu süreçte bilginin her türlü denetiminde ve yönlendirilmesinde merkeze yerleşmiş, bu kavram çerçevesinde yalanın gerçeğe üstün geldiği, gerçeğin yitirildiği tartışmalarıyla yeni bir boyut kazanmış durumda. Özellikle ana akım medyada, sosyal medyada anlık bilgi paylaşımı sayesinde olmayan bir şey olmuş gibi gösterilebilmektedir. Tüm bunlar artık gerçekliğe değil, algılara dayalı bir döneme tanık olduğumuzun belirtileridir. Toplum bilginin kaynağına emekle ulaşmak yerine hazır sunulana karşı kurgulanıyor. İletişimsel ağ da bu tembelliği artırıyor. Kurgulanmış bir yalan gerçekmiş gibi oluşturuluyor ve iletişim ağlarıyla toplumun algısına sunuluyor. Polemiklerle, anlık tepki verebilecek sosyal ağlarla olay hızla muhataplarına ulaştırılıyor. Görselliğin kurgulanışındaki kolaylık da bu algıyı pekiştirmektedir. Küresel ağı yöneten sayısal algoritmalar hem siyasal ortamı hem düşünme biçimimizi hem de sanatı ve kültürü dönüştürüyor.

Sanat hakikat ilişkisi

İlk kez politik boyutlarıyla gündeme gelen post truth, aslında sanat dünyasına yabancı değil. Sınırları sınama, disiplinlerarası söylem ve hayli ticarileşmiş sanat ortamında bu bağlam, geçmişte, içerik ve yaklaşım olarak benzer kavramsallaştırmalarla karşımıza çıkmaktadır. Propagandanın aracı olarak sanat örnekleri, simülasyon, anakronik[5] anlatımlar, temsilin aşırılıkları – tekrarları, sahte eser piyasası ve içerik olarak post truth'u kavramlaştıran bazı sanatçıların yapıtları bu bağlamla ilişkilendirilebilir. Yine de sanatı post truth'un sınırlarıyla tartışmak çok zor, çünkü; sanat, her zaman doğru olan-olmayan her türlü gerçekliği kendi gerçekliğine dahil eder. Dolayısıyla sanat, daha geniş bir bakıştan okunmayı gerektirir. 

İnsanlığın uzak ya da yakın geçmişinin ve şimdinin en önemli sorunsallarından biri 'gerçek' olmuştur. Çünkü mutlak bir gerçeklikten söz etmek olanaksızdır. Gerçek görecelidir, dolayısıyla bakış açılarına göre sonsuz sayıda gerçek vardır. Bir de buna 'yeniden üretilen gerçek' eklendiğinde gerçeğin algılanması zorlaşıyor. Yeniden üretilen bir gerçek olarak sanat, yaşamla, dış gerçekliğin doğrularıyla Antik çağlardan günümüze sürekli sınanmıştır. Taklit etme, yaşama oynanan oyun bağlamıyla sanat, doğanın ve doğal yaşamın ötekisi,[6] yani yalanı olagelmiştir. Latince, Yunanca, Türkçe (ars, tekhne, sanayi) sanat; taklit, dönüştürme, "hile", "düzen", "tertip", "kandırmaca", "yapma", "yapay" gibi anlamlara geliyor.

Sanatın referansı sınırsızdır. Hayal de, hakikat de, uydurma ve yalan da sanatın alanında kendi gerçekliğini kazanır. Var olduğuna emin olduğumuz ya da var olmadığını düşündüğümüz bir sorunsal, durum ya da olgu karşıt söylemiyle sanatta farklı bir gerçeklik alanına taşınır. Birçok roman yazarı ve eleştirmeni edebiyatı 'yalanlar manzumesi' yani 'olmayan, uydurma gerçeklik' olarak yorumladı. Tarihte resim ve heykel sanatçılarına, eserlerinde gerçeğe en yakın temsillerindeki başarılarından dolayı 'büyücü' ya da 'muhteşem yalancılar' da denilmişti.

Sanatın gerçeği; kaynağı yalan da olsa mitten gelen, zamanla birçok bağlamla kimlik kazanan ve kitleselleşen sanatsal bir duruşu tanımlar. Elbette sanatın uydurması, safsatası, başka bir deyişle "yalan"ı, yalan sözcüğünün pejoratif[7] tanımlarından öte bir anlamdadır.

Sanatın kendi gerçekliği içerisinde "üstü" ve "ötesi" durum hep vardır. Sanatın kendi doğruları ne kadar yaşantı kaynaklı olsa da ondan bağımsız, ondan öte bir gerçekliğe sahiptir. Sanat aynı zamanda henüz gerçekleşmeyen ya da olmayan bir şeyin 'varmış' ya da 'gerçekmiş' gibi gösterildiği özgür bir alandır. Adorno'ya göre sanat: "hakikat olma yalanından kurtarılmış sihir"[8] dir. Tarihin, günlük yaşantının yalanları sanatla doğrulanır, doğruları yalanlanır. Oscar Wilde'a göre, sanatın asıl amacı yalan söylemek, gerçekte hiç yaşanmamış olan güzel olayları anlatmaktır ve bunu gerçekleştirmek için sanat, yaşama harika formlar sunar. Picasso, "sanat bir aldatmacadır. Kandırmacalar, bizi doğruya götürür"[9] der. Georges Bataille, yaşamı, sanatın yalanlarından arındırma çabasının faydasız olduğunu belirtir. Şair Konstantin Kavafis'in "sanat her zaman yalan söylemez mi?" adlı deneme kitabında daha önce deneyimlemediği bir yer hakkında bir şiir yazdığını söyler. Şair, bu şiirinin kaynağını şöyle açıklar:

Hiç kırda yaşamadım. Başkaları gibi kısa süreler için bile kırlık bir yerde kalmadım. Buna karşılık kırları övdüğüm bir şiir yazdım;…Yazılabilecek en az içten şeylerden biri: kusursuz bir yalan. … En çok yalan söylediği zaman, en yaratıcı olduğu zaman değil midir? O dizeler yazıldıysa, sanatın bir etkinliği değil mi bu? … bu dizeleri kurduğumda sanatsal bir içtenliğim yok muydu? Düşgücüm sanki gerçekten kırda yaşamışım gibi çalışmıyor muydu?[10]

Sanatı kurgu yoluyla gerçekten daha gerçek algılatabilecek teknik başarı günümüzde inanılmaz boyutlara ulaştı. Kurguyla oluşturulan sahneleri, karakterleri, yaşamları ve zamanları gerçekten daha gerçek kabul etmek için dayanaklarımız var artık. Gerçekle ilişkimiz farklı boyutlar kazanmış, gerçek yerine onun etrafında gelişen bir yanılsamalar dünyasındayız. Baudrillard'a göre, günümüzde gerçek artık "işlemsel bir görünüme" sahiptir. Burada bir taklit, suret ya da parodiden değil aslı yerine göstergeleri konulmuş bir gerçek, başka bir deyişle her türlü gerçek süreç yerine işlemsel ikizini koyan bir caydırma olayından söz ediliyor.[11]

Sanatsal kavramlaştırma olarak post truth

Hep merak ederiz. Sanatçılar ele aldıkları konularda gerçeklere ne kadar bağlı kalıyorlar. Bire bir kayıt mı tutuyorlar, yoksa bunları kurgusal bir "anlam" dizgesine göre mi yapıyorlar. Genelde sanatçılar birebir kayıt altına almanın getirdiği sınırlılıkların farkındadırlar. Gördüklerini betimlemeseler bile işin özünde yaratma olduğundan olan biteni yeniden ortaya koymak gerektiğini bilirler. Görünüre dair veya gündemin gerçeklikleri, çelişkileri sanatçının kişisel kavramlaştırmalarıyla farklı bağlamlara oturtularak yeniden düşünme alanımıza sunulur.

Mevcut sanat piyasası manipülasyonları, propaganda amaçlı manipülasyonlar, toplumsal ve politik manipülasyonları eleştirel bakış açısıyla irdeleyen sanat örnekleri, Post truth söylemi bağlamında ayrı ayrı değerlendirilebilir. Ancak bu çalışmada, bazı sanatçıların tamamen gerçeğe dayandırdıklarını iddia ettikleri, gerçek bir öykü yaratma düşüncesine dayanan, yeni bir çıkış noktası olarak kavramlaştırdıkları eser örneklerine bakacağız. Örneğin, post truth durum daha bu kadar yaygın değilken Rus kökenli Amerikalı kavramsal sanatçı Ilya Kabakov 1995'te gerçekleştirilen 4. İstanbul Bienali'ne, bu içerikte iki eseriyle katılmış (Görsel 1-2).

Birinci eserde (Görsel 1) Kabakov, İstanbul Aya İrini Kilisesi'nin zemininde daha önce yapılan kazıların birinde yaklaşık bir metre derinlikte ortaya çıkan orijinal yer mozaiğinin etrafını koruma şeridiyle çevirmiş. Düzenlemenin yanına genelde arkeolojik kazılarda gördüğümüz açıklayıcı bir metin yerleştirmiş sanatçı. Metinde anlatılan öykü, sanatçının çizdiği bir desenin 1500 yıl önce başka bir sanatçının çizdiği motifle aynı olduğu iddiası üzerine. Olayın gerçek olduğuna izleyiciyi ikna edecek bütün veriler kullanılmış. Gerçek buluntu orijinal mozaik zemin, işin etrafını çeviren koruma şeridi ve metal plakaya işlenmiş açıklayıcı bir metin: 

"OLAĞANÜSTÜ BİR OLAY" 12 Ağustos 1995'te başıma gelen bir olayı aktarmak zorundayım çünkü bunu ne ben açıklayabiliyorum ne de başkası; doğruluğunu henüz kanıtlamak da olanaksız.

Küçük bir kentte yaşıyor ve bir bankada çalışıyorum. Yıllardır aynı şeyi yapıyorum, çalışmaya ve saymaya başlamadan önce, bir kâğıt üstüne (aşağıdaki gibi) bir desen çizmek zorundayım. Ancak ondan sonra işim üzerinde yoğunlaşabiliyorum.

Geçen yıl Ağustos ayında hayatımda ilk kez Aya İrini Kilisesi'nin kemerlerinden içeri girince zeminin altındaki dehlizde, derinliğin karanlığında; bütün yaşamım boyunca kendim için çizdiğim deseni gördüm. O anda olağanüstü bir şey oldu. Kendimi orada, 1500 yıl önce yaşar gördüm; o deseni çizen ve bütün kilisenin zeminine yayan sanatçı sanki bendim. Sanatçının bütün çizimini son derece net olarak görüyordum ve kâğıda dökmek zorunda olduğum hiçbir ayrıntı yoktu. Bir yıl sonra bilim adamları ve arkeologlar, zemin üzerinde yaptıkları deneylere dayanarak benim çizimimin 5. yüzyıldan kalan özgün desenle benzerliğinin kanıtladılar. Ama henüz ne başka kanıtlar konusunda ne de yaşadığım gizemli olay üzerinde kesin bir karara varılamadı.[12]

Eser ortam odaklı sanatın bütün özelliklerini taşıyor. Olağanüstü Bir Olay enstalasyonunda sanatçı 'doğrulama' teması üzerine düşündürtüyor. Bir reenkarnasyon durumu hem görsel hem de yazınsal kurguyla izleyicinin onayına sunulmuş. İzleyici metni okuyor, onu düşünüyor ve elbette gerçekliğinden kuşku duyuyor, inanmıyor ya da inanıyor.


Görsel 1. Ilya Kabakov, Olağanüstü bir olay, eserin taslak çizimi ve orijinal yer mozaiği. 1995 4. İstanbul Bienali, Aya İrini Kilisesi


Görsel 2. Ilya Kabakov, Taş, Üzerinde Bizans sanatındaki ilk otomobil betimlemelerinden biri olan. 4.-5. Yüzyıl. 1995 4. İstanbul Bienali, Yerebatan Sarnıcı

Kabakov, aynı bienalin başka bir mekânında (Yerebatan Sarnıcı) benzer içerikte bir yerleştirme daha yapmış. Ama bu kez 'doğrulama' temasına anakronik bir bakışla yaklaşıyor sanatçı (Görsel 2). Antik kaya parçası üzerine yapılmış renkli çizimde (fresk), geleneksel Bizans giysileri giymiş bir binici, eski iki tekerlekli bir arabayı sürerken gösterilmiş. Arabaya at ya da katır yerine modern bir otomobil koşulmuş. Antik kaya parçası, sarnıcın uygun bir yerine sanki yüzyıllardır oradaymış gibi yerleştirilmiş. Yine enstalasyonun yanına metal bir plakaya olayı açıklayan bir bilgi metni asılmış. Plaka Yerebatan Sarnıcı'nın diğer bölümlerindeki antik nesneleri açıklayan plakalarla aynı. Plakaya, otomobilin 4.-5. yüzyılda bulunduğu ve kullanıldığı üzerine bir açıklama yazılmış.

Üzerinde Bizans Sanatındaki İlk Otomobil Betimlemelerinden Biri Olan. 4.-5. Yüzyıl;

Bu Bizanslı zengin bir soyluya ait bezemeli bir binanın bir parçası olan ve üstünde bir otomobil betimlemesi bulunan bir mermer duvar parçası. Alçak kabartmada net bir biçimde görülen otomobil normal olarak Bizans'ın soyluları tarafından kullanılıyordu…(devamı notlarda)…

Konstantinopolis'in zengin ailelerinin bu tür iki ya da üç hızlı arabası vardı. Bu alçak kabartma parçası üstünde böyle bir geziye çıkan soylu bir ailenin imgesi net bir biçimde görülmektedir. [13]

Buradaki açıklama doğruluğuna inanmaya hazır ya da 'hazırlanmamış' izleyicinin tepkisini hedef alıyor. 

İngiliz sanatçı Damien Hirst, Venedik'te 2017 Nisan ayında, post truth kavramıyla ilgili kapsamlı bir sergi gerçekleştirdi. Hirst, Venedik'te iki müzeyi yüzlerce antik 'hazine'lerle doldurdu (Görsel 3). İnanılmazın Enkazından Hazineler başlığını taşıyan sergide eserler; mermer, altın, bronz, kristal gibi malzemelerden oluşturulmuştu. Sergi bir öyküyle desteklenmiş, öyküde, sergilenen eserlerin iki bin yıl öce Hint Okyanusu'nda kaybolduğu varsayılan bir gemiye ait olduğu bilgisi verilmiş. Geminin kime ait olduğu bile belli: "Cif Amotan II" adlı özgürlüğüne kavuşmuş bir köleye ait. Sergideki bu eserlerle birlikte bazı salonlarda dev denizaltı fotoğrafları ve videoları gösteriliyor. Fotoğraf ve videolarda bu hazinenin bir gemiden 2008 yılında çıkarıldığı gösterilmektedir. Tüm bu görüntüler olayın gerçek olduğunu kanıtlamaya yöneliktir. Ancak sanatçının ekibiyle birlikte on yıl önce yaklaşık 250 parça heykeli deniz tabanına yerleştirdiği söylentisi de kulaktan kulağa yayılmış. Elbette iki bin yıl önce batmış gemi öyküsü Hirst'ün uydurduğu bir kurgu. İki bin yıl öncesindeki batık nesnelerden çok, sergide geçmişten günümüze pek çok ikon figürlere yer verilmiş. Medusa başı, Afrika heykeli, büstler, mücevherler, Miki Mouse ve Game of Thrones dizisinden bir savaşçı karakterlerine kadar. Sergi replikalar, orijinal versiyon ve denizden çıkarılmış versiyon heykellerle kurgulanmış. Öykü anlatıcılığı, mizah ve buluşu bir araya getiren eserlerde Hirst, tarih ve zaman hakkındaki düşüncemizi gerçek'miş gibi' bir konuyla ve fiziksel biçimlerle sorgulatıyor. Post truth ortama Hirst basit bir yanıt veriyor: "Bugünün sanat dünyasının gerçeğe hiçbir yararı yok"[14] Yine serginin girişine yazılmış, "gerçek, yalan ve gerçek arasında bir yerde"[15] sözü eserlerin içeriğine yönelik ipuçlarını veriyor.[16]


Görsel 3. Damien Hirst, 2017, İnanılmazın Enkazından Hazineler, Palazzo Grassi, Venedik (kişisel arşiv)

Bir diğer örneğimiz ise ismi bilinen cismi bilinmeyen, günümüz sanatının en güçlü alternatif sokak eylemcisi İngiliz sanatçı Banksy'nin 2005 yılında British Museum'da gerçekleştirdiği "Banksymus Maximus" adlı bir çalışmadır (Görsel 4). Banksy bir yolunu bulur ve gizlice British Museum'un Antik Mısır ve Grek eserlerinin sergilendiği mekanın bir duvarına küçük bir beton parçası yerleştirir. Beton parçasına diğer eserlerde olduğu gibi bir bilgilendirme notu eşlik eder. Betonun üzerine bir alışveriş arabası, bir taş devri avcısı ve bir antilop çizilmiştir. Çizim bir alışveriş arabasını iterken antilop peşinde koşan bir adamı gösteren bir "mağara resmi" gibidir. Eserin altındaki metinde şunlar yazmaktadır:

"Bu iyi korunmuş ilkel sanat örneği post-katatonik çağdan kalmadır ve şehir dışındaki avlanma alanlarına doğru ilerleyen ilk insanı tasvir ettiği düşünülmektedir. [Sorumlu sanatçının, İngiltere'nin Güney Doğu'sunda, takma Banksymus Maximus adıyla önemli eserler yarattığı biliniyor, ancak hakkında çok az şey biliniyor].Bu tip eserlerin büyük kısmı maalesef günümüze kadar gelememiştir. Büyük çoğunluğu duvarları boyamanın sanatsal faziletlerini ve tarihsel değerini bilemeyen gayretkeş belediye görevlilerince yok edilmiştir."[17]

"Banksymus Maximus" adlı çalışma müze duvarında, Banksy web sitesinde insanları müzedeki aldatmaca işi bulmalarını duyurana kadar, görevliler tarafından tespit edilemedi. Bugün müzeye gidenler bu eseri görebilmektedir, çünkü müze yönetimi eseri kalıcı koleksiyonuna dahil etmiştir.


Görsel: 4, Banksy, Duvar Sanatı, East London, 2005


[1] Steve Tesich, 1992. A Government of Lies, https://goo.gl/uY7681, erişim: 20. 01. 2018

[2] Türkçesi için bakınız: Ralph Keyes, Hakikat Sonrası Çağ, Türkçesi Deniz Özçetin, DeliDolu yay. 2017

[3] Steve Tesich, 1992. A Government of Lies, https://goo.gl/uY7681, erişim: 20. 01. 2018

[4] Ralph Keyes, Hakikat Sonrası Çağ, Türkçesi Deniz Özçetin, DeliDolu yay. 2017

[5] Anakronik, Anakronizm: Özellikle edebiyat ve sanatta genellikle eserin geçtiği tarihi döneme ait olmayan varlıkları ve uygulamaları belirtmek için kullanılır.

[6] Ali Artun (Derleyen), Bir Muamma Sanat Hayat Aforizmaları, Çev. S. Somuncuoğlu, E. Gen, N. A. Artun, A. Boren, İletişim Yay., 2015, s. 10

[7] Péjoratif (Fra.): Sıfat olarak yergi öğeleri taşıyan, aşağılayıcı, yerici, küçültücü, kötüleyici vb. anlamları içeren söz, sözcük (TDK).

[8] Theodor Adorno, Minima Moralia, Çev. O. Koçak-A. Doğukan, İstanbul, Metis Yay., 1997, s. 230

[9] Orson Welles, F for Fake – Sahte'nin S'si belgeseli, 1974. Bu belgeselde bir dizi sahtekarın yaşam öyküleri işlenmiştir.

[10] Kavafis, Konstantinos. (1993). Sanat Her Zaman Yalan Söylemez mi? (S. Rifat, Çev.). İstanbul: YK Yayınları. s. 7.

[11] Jean Baudrillard. (2016). Simülakrlar ve Simülasyon, (O. Adanır, Çev.). Ankara: Doğu Batı Yay., s. 14-16

[12] Kabakov, Ilya. (1995). Üzerinde Bizans Sanatındaki İlk Otomobil Betimlemelerinden Biri Olan. 4.-5. Yüzyıl, 4. İstanbul Bienali Kataloğu, İKSV, s.160

[13] Kabakov, 1995, s.160. …Otomobil bir koşum takımıyla, zengin bezemeli bir atlı arabaya bağlanmakta ve arabanın ön camlarından geçen kirişlere özel dizginlerle bağlanarak sürülmektedir. Dolayısıyla otomobil atlarla sürülüyor gibidir.

Johannes döneminde "Berilly" olarak adlandırılan ünlü araba yarışlarında, atların koştuğu arabaların yanı sıra, otomobillerin koştuğu arabalar da yarışıyordu. Kurdeleler ve çiçeklerle süslenmiş bu tür arabalar, şenlik geçitlerinin önünde gidiyordu. Otomobiller aynı zamanda kırsal malikânelere yapılan geziler için de koşuluyordu. Böyle "arabalar" eski Konstantinopolis'in dar yollarında yeterince hız yapamıyorlardı ama, başkenti Bizans'ın öbür kentlerine bağlayan yollarda otomobillerle koşulan arabalar, atlı arabalardan çok daha üstündü. Ancak kentlerin içinde trafik yoğundu, çoğu kez koşum takımları otomobillerden çıkartılıyor, yerlerine eşekler ya da atlar kullanılıyordu…

[14] Aktaran: Wychowanok, Thibaut. (2017). Damien Hirst knocks out the art world in Venice, Erişim: 08. 08. 2017, goo.gl/A1kdKD

[15] "Somewhere between lies and truth lies the truth"

[16] Bu metnin bazı kısımları "Modern ve Modern Sonrası Sanat ve Küreselleşme" adlı daha önce yayınlanmış makaleden kısaltılarak güncellenmiştir.

[17] Will Gompertz, Sanatçı Gibi Düşün, Çev. S. Evren, YKY. 2018, s. 172