Cebrail Ötgün

22 Kasım 2020

İçgüdüsel iştah ya da bölünmüş benliğin gelgitleri; Zuhal Baysar'ın son sergisi üzerine

Baysar da yarattığı çift zamanlı ikili yapıntılarına belli kodlar (olay, gösterge, im, iz, işaret, simge gibi) vererek, yeni anlamlar üretebilmeleri için izleyicisinin belleğine ve imgelemine kapı aralıyor

Günümüz dünyasında yaşam öyle kırılgan bir hale geldi ki sonunda insan, yazgısından duyduğu hoşnutsuzluk nedeniyle kendine sığınacak limanlar bulmakta zorlanır hale geldi. Gerçekliğin yarattığı sertlik yüzünden ütopyalara duyulan inanç da gittikçe hem duygu dünyamızdan hem de düşünce alanımızdan hızla uzaklaşıyor. Doğru ile yanlışın yer değiştirdiği, gücü elinde bulunduranın vurdumduymaz saldırganlığı, yaşamın "gündelik gerçekliği" içinde kurmaca sanallıklarla yönlendirilmiş, çarpıtılmış bilgilerle yönümüzü yitirdiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Bu durum da gerçeği, nitelikli olanı anlamamızı zorlaştırıyor. Gerçekliğin alabildiğine manipüle edildiği günümüzde sanatçı Zuhal Baysar[i] son resimlerinde bu durumu tersine çevirmek ister gibi yönlendirilemeyecek, iki gerçeklik alanını bir araya getiriyor. Kabaca tanımlarsak çoğunlukla kent mekânlarına yerleştirilmiş insan ve hayvan eylemleri. Farklı yapılar bir bütünün içinde bir araya getirilmiş. Serginin başlığı "Av Günlükleri." Elbette bu başlık serginin bütününü anlamamız için bir giriş niteliğinde.


Zuhal Baysar, Kötü Av, 2019, tuvale yağlıboya, 200x250 cm

Zuhal'in bu sergi için hazırladığı yapıtları resim, heykel ve bu iki tür arasında geçişi sağlayan, adeta bir öykü gibi birbirini izleyen renkli notlardan oluşuyor. Günlük renkli notları, işler arasında bağlantılar kurması yanında sanatçının yaratma serüvenini izleyici ile paylaşma isteği olarak da yorumlayabiliriz. Sanat yapıtlarında hem anlatma yolları hem de ifade etme yolları önemlidir. İfade edilenlerdeki farklılıklar anlatılan şeydeki farklılıklar olarak görülebilir. Biri diğerini içerebilir. Neyin anlatıldığı, bunun nasıl anlatıldığı, neyin ifade edildiği ve bunun nasıl ifade edildiği birbiriyle çok yakından bağıntılıdır. Sanatın konusu bence tektir: gerçekliğin doğasını arayış. Zuhal de kendi gerçeklik arayışını, günümüzün güvencesiz ortamını insan ve hayvan davranışları üzerinden oluşturmuş.


Zuhal Baysar, Ben-Sfenks, 2020, strafor ve alçı, 55x117x52 cm

İlk bakışta resimlerdeki kurgu ve biçimler bize bir şeyler söylüyor elbette. Çok tanıdık yerlerde hiç alışık olmadığımız yan yana gelmez yapıntılardır. "Yapıntı" diyorum, çünkü ayrı ayrı olay yeri ve eylem gerçekle çelişmiyor, ancak bir araya getiriliş şekliyle "gerçeğe uymadığını, gerçekle çeliştiğini bile bile tasarlanan" anlamında kullanıyorum.  Sanatçının yapıntıları art zamanlı olarak birbirini izlemez. Örneğin, ‘öyküler art zamanlıdır (diyakronik), anlatılması zamana yayılır. Görsel imgeler ise eşzamanlıdır (senkronik), izleyenler tarafından anında algılanır.' Zuhal'in görsellerinde de üst üste bindirilmiş değişik yapıntı sahneler bir arada sunulur. Canlılar dünyasından birçok tür Zuhal'in resimlerinin konukları. İnsan, hayvan, bitki. Bir de bunların gösterildiği yer, yöre. Çok tanıdık yerlerde çok tanıdık insanların öyküleri yadırgatmıyor, ama yadırgadığımız onların, birbirlerine karşı olan ilkel, içgüdüsel davranışları. Bunların yanı sıra eğer turistik bir geziye (safari) katılmamışsak çoğunlukla bir belgeselde görebildiğimiz hayvanlar dünyasının dehşet verici doğal seçilim eylemleri. Güçlünün hâkimiyetini bütün çıplaklığıyla gösteren sahneler. Resimlerde hayvanlar dünyasının içgüdüsel davranışları insanlara transfer edilmiş ya da bir zamanlar aynı doğa sisteminin parçaları olduğumuzu hatırlatır gibi. Bu sahneler insanın öyküsüne dahil oluyor ve hatta yerine geçiyor. Bu çelişkili ortam gönderme olarak insanın yapıp ettiklerine dönüştüğünde başkalaşıyor. Kompozisyona giren her bir figür tanıdıktır ama eylemleri her durumda karşılaştığımız şeyler değil. Hayvanlar dünyasında mücadelenin bir doğa yasası olduğunu güçlü olanın ayakta kaldığı bir "doğal diyalektik" olduğunu biliyoruz. Hayatta kalma mücadelesinin gereği olarak düşünürüz. ‘Doğada iyi kötü yoktur. Birinin başarısı diğerinin kaybıdır.' Ancak özellikle vahşi doğa belgesellerini izlerken duygu dünyamız allak bullak olur. Bu tür sahnelerde güçsüzün saldırı öncesi habersiz oluşu, saldırı anları ve yakalanışı, izleyen göz için tuhaf bir durum oluşturuyor. Sanırım sanatçı da yapıtlarında duygu dünyamızda en derinden gelgitler yaşatan bu süreçlere dikkat çekiyor.


Zuhal Baysar, Eve Ekmek Getirmek, 2020, tuvale yağlıboya, 90x140 cm

Gördüğümüz ya da sanatçının gösterdiği insanın ilkel doğasına yapılan bir yolculuk öyküsü. Av, avlanma sahneleri. Resimlerde hayvanlar dünyasının doğası temsilleri aracılığıyla, metaforunu, yani insanı imliyor. Bu çift oluş, resimlerde çizgide, renkte ve biçimlerde devam ediyor. Bu çift zamanlı sahne daha karmaşık yapı gösteriyor ve iç gerilime neden oluyor. Bölünmüş benliğin gel-gitleri, ikiliği, sanatçının resimlerinin enerjisini, atmosferini belirliyor. İster anın dondurulması, ister çift zamanlı farklı sürelerin anlaştırılması olsun sanatçı yapıtlarında bu ikili durumla çok yönlü karmaşık çelişkilere bizleri sürüklüyor. Resimlerde özellikle saydam, iç içe geçmiş katmanlardan sıyrıldığımızda tanıdık imgeler içinde mağdur olanın, kaybedenin masumiyetini bakışımız yakalar.


Zuhal Baysar, İlk Karşılaşma, 2019, modelleme hamuru, 14x28x26 cm ile 30x70x21 cm

Zuhal'in bazı resimlerindeki kaybeden hayvanların izleyeni takip eden bakışı, kompozisyonlarının en dokunaklı dikkat çeken yanları. Örneğin bir çita ve yavrusunun parçalayarak yediği ceylanın bakışı, izleyenin bilincine, oradan bedeninin tümüne yayılır. İzleyici olarak yürek titreten bakışa yakalanmanın hem çaresizliğini hem de garip bir hazzını yaşıyoruz. Burada estetik duyumsama anlamında plastik yapılanmadan duyulan haz değil, olayın gerçeklikle kurduğu bağın hazzından söz edebiliriz. Psikolojik ya da ahlaki hazcılık teorisine göre, tüm insan eylemlerinin haz elde etme arzusuyla güdülendiğini, her insanın yalnızca kendi hazzı ya da mutluluğunu gözettiğini, bundan dolayı hazzın yaşamdaki en yüksek iyi olduğunu, başkalarının durumları tehlikeye düşse bile her eylemin hazza yönelik olduğunu savunurlar. Bu çelişki içimizdeki iyi ile kötünün çatışmasını açığa çıkarıyor. Bilincini ve duyarlılığını yitiren insan neye benzer. Zamandan kopar,  hayvana benzer içgüdüsel davranışlar sergiler. Bu resimlerdeki yapıntılar, hazzın içgüdüsel boyutunu ölçüsüz tüm çıplaklığıyla gösterildiği metaforlardır. Bilinçten, duyarlıktan uzaklaşan bedenin şiddetini, ölüme eşdeğer boyutunu, sanatçı tüm açıklığıyla yansıtmış resimlerinde. Sanatçı, benin parçalanışını, kendindeki ve dünyadaki dehşetin varlığını hem biçimsel hem anlamsal olarak veriyor.


Zuhal Baysar, Benim Etim Benim Kanım, 2019, modelleme hamuru, 27x31x20 cm

Zuhal Baysar'ın heykellerinin (tema olarak diğer işleri ile bir ortaklık kurulabilmesine karşın) bazılarına özel bir ayraç açmak gerekir. Özellikle hayvan ve insan imgesinin birlikte kullandığı grotesk biçimli heykellerine. Tarihin en eski sanat örneklerinden biri hayvan figürleridir. Günlük yaşamdan ritüele, imgelemden metafora hayvan figürleriyle anlatım, geçmişten günümüze sanatın konusu. İnsanın fantezilerini, hırslarını, aç gözlülüğünü, zayıflığını göstermek ve doğaüstü güçleri anlatmak için çoğunlukla hayvanlar dünyasına başvurulmuştur. Toplumsal ve dinsel gücün baskılamasının dışavurumu çoğunlukla grotesk biçimlerle verilmiştir. Grotesk figürler doğudan batıya her kültürde görülür. Antik tarih, mitler, masallar ve pagan dinleri, korkutucu ve şaşırtıcı hayal gücünü ateşleyen yaratıkların ve hayvanların öyküleriyle doludur. Grotesklerin geçmişi bir inanç sistemi olarak kaos ve tehlikenin üstesinden gelmeye çalışan, Pagan kültürüne dayanır. Grotesk figürlerin kullanılma amacı mimaride süsleme tarzı ve olası kötülüklere karşı yapıların "koruyucuları"  olmasıydı. Bu figürler bilinmeyene karşı duyulan korkulardan kurtulmak için yapılmıştır. Bu koruyucular genellikle dişlerini gösterecek şekilde çirkin, abartılı, alaycı ve korkutucu gülmeyle gösterilmiştir.


Zuhal Baysar, Kavga I, 2019, tuvale yağlıboya, 110x170 cm

Günümüz çağdaş sanatında grotesk anlatım farklı içerikler ve anlamlandırmalarla devam etmektedir. Hal Foster 1990'lardan itibaren sanatın, temsilin bir sonucu olarak anlaşılan gerçekten, bir travma olayı olarak anlaşılan gerçeğe (abject), bireyin sallantılı ve emniyetsiz doğasını ön plana çıkaran sanata (güvencesiz), bakışların sürekli üzerine çevrildiği öznenin artık bu bakışa tepki olarak kendini ortaya koyduğu sanata kaydığını belirtir. Bu sanat adeta nabız atışlarındaki arzunun tüm görkemiyle ya da dehşetiyle bakışın parıldamasını, nesnenin var olmasını, gerçek olanın gözükmesini istiyor. Bu amaca yönelik olarak, ilintili sanatçılar yalnızca görüntüye saldırmayı değil, onun perdesini parçalamayı ya da zaten parçalanmış olduğunu söylemeyi amaçlıyorlar. Bu söylemin değişkenleri içinde grotesk imge de birçok sanatçıda önemli bir anlatım yolu olarak belirginleşiyor. Sanat ile grotesk arasındaki ilişki Freudyen anlamda ego ve id ikiliğine benzetilir. Grotesk biçimler dizginsiz varlıkların gülünç, acınası, çirkin, saf ve derinlerde yatan güçlü-güçsüz yanlarını ifade etmede kullanılır. Grotesk anlatım günümüzde daha çok gerçeğin sertliğini yumuşatmak, olumlamak yerine, bazen ondan daha yıkıcı bir başkaldırı aracı, bireyin psişik dünyasının bir yansımasıdır. Micheal Bird'e göre grotesk; "çelişkili duyguları kışkırtır. İdeal kuralları ve düzeni somutlaştırırken, grotesk sınırları ortadan kaldırır ve ayrımları karıştırır." Örneğin, Zuhal Baysar'ın kadın başlı aslan heykeli ya da üst giysisini çıkarmış aslan postlu (ya da aslan derili mi desek) kadın heykeli, "sınırlar ve ayırımlar"  bağlamıyla örtüşür. Micheal Bird'ün denizkızı imgesinde yaptığı tespitlerinden esinle yorumlarsak; kadın başlı aslan hem narindir hem güçlü, hem vahşidir hem koruyucudur, hem sıcaktır (anne-çocuk) hem soğuktur, hem sığınaktır hem ürperti veren uçsuz bucaksız savanlardır. İkili bağıntıları çoğaltmak olasıdır, ancak yaratıcılıkla zihnin bilinmeyen, derin, gizemli yönü ile ilişkili bağlantıları, yalnızca yapıtın somut ve görünürlüğünde aramamalıyız. Aynı zamanda sanatçının kişisel bilinçdışı ile kolektif belleğimizin etkilerini de unutmamak gerekir.


Zuhal Baysar, Post, 2020, plaster, 90x73x42 cm

Murielle Gagnebin, sanat yapıtının görünürlüğünü temel görünmezliğinden aldığını, bakmanın kaybetmek olduğunu, bakmak kaybetmekse, bakışa sunmak temel bir yaranın açılmasına çanak tutmak olduğunu belirtir. Gagnebin'e göre, bir sanat yapıtının ışıltısını yaşamak, akılsızlığa dokunmaktır. Kaynaşmada sınırlarını kaybetmecesine açılmak, erimek, yutulmak, sersemlemektir. Yani, seçkin cazibesi yüceltilen dünyanın deliliğine az çok değmektir. Bir sanat yapıtı dünyadan ve patırtısından bizi soyutlamaya, acıyı hafifletmeye, başarısızlık ve yoksunlukları parantez içine almaya elverişli, alımlayıcıya sonsuz sayıda hayat yaşatmaya yatkındır. Sanat yapıtı da, aşk ve ölüm gibi, varlığa torpido misali çarpar, rasyonalist zihni felç, duyu ve duygulanımları tersyüz eder.


Zuhal Baysar, Kavga II, 2019, tuvale yağlıboya, 110x170 cm

Bir sanat yapıtında konunun ne olduğu önemli olduğu gibi nasıl yapıldığı da önemlidir. Bunların yanı sıra her tür konunun duyusal iletilebilirliğinde ortaya çıkan bileşenlerle birlikte bir yapıtın doğasında bulunan saklı anlamları da hissetmeye çabalamak gerekir. Bir yapıtın bir tek anlamı olduğunu iddia etmek iddiayı baştan kaybetmek anlamına gelir. Bu alımlayıcı için geçerli olduğu gibi sanatçı için de geçerlidir. Zuhal Baysar da yarattığı çift zamanlı ikili yapıntılarına belli kodlar (olay, gösterge, im, iz, işaret, simge gibi) vererek, yeni anlamlar üretebilmeleri için izleyicisinin belleğine ve imgelemine kapı aralıyor.


[i] Not: Sanatçı- Akademisyen Zuhal Baysar, Ankara'da yaşıyor ve çalışıyor. Zuhal Baysar'ın "Av Mevsimi" sergisi Ankara Cermodern hub sanat mekan'da 17.11. 2020 - 03.01. 2021 tarihleri arasında görülebilir.