6 Şubat tarihinde Türkiye nüfusunun yüzde 16'sını ve neredeyse 14 milyon insanı etkileyen ve merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık olan 7.6 büyüklüğündeki şiddetli depremin arkada bıraktığı tablo hiçbir yere konu olamayacak kadar karanlık.
İlk hafta ve takip eden haftalarda yardımların herkes, hepimiz tarafından ne kadar istekle ve hızlıca yapıldığını biliyoruz. Bu afeti yaşayan insanların istediği şey onları unutmamamız ve afetin maddi, manevi hasarının gündemden düşürülmemesi. Ama Türkiye'de gündemin ne kadar hızlı değiştiği de bir Türkiye gerçeği. Aynı gün içinde, başka bir ülkenin altı aylık gündemini kaplayacak olaylar yaşanıyor. Hâlâ çadır bulamayan yüzlerce insan var afet bölgelerinde. Çadır bulabilenlerin de çadırını ya su basıyor ya da fırtına uçuruyor ve parçalıyor. Bu büyük afet olalı iki ay oldu ve insanlar hâlâ perişan, hâlâ yardım bekliyor. Selden yağmurdan bakliyatları su olmuş, döşekleri sırılsıklam olmuş insanlar nasıl korunaklı yaşayabileceklerini düşünüyor. Hamile, yatalak olan var, yeni doğmuşu var..
Zaman geçiyor gibi ama orada hâlâ durmuş durumda. Afeti yaşayanlar psikolojik olarak zaten 6 Şubat saat 4.17'de kalmış… Hatay'ı, Adıyaman'ı, Kahramanmaraş'ı, Malatya'yı unutmayan ve elinden geldiğince emek emek bir açığı kapatırız diyerek el ele veren insanlar hâlâ çok var. Bunu da biliyorum. Dünyanın her yerinden ve hala. Londra'da gördüklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
İstanbul Elsewhere, deprem bölgesi için 'Kadın Dayanışma Kermesi' düzenledi. Buradan elde edilen tüm gelir deprem bölgesindeki kadınların güncel ihtiyaçları için kullanılacak. Londra'nın kuzeyinde yer alan Lower Clapton'da bulunan Round Chapel'de düzenlenen bu organizasyon şimdiye kadar gördüğüm en kalabalık kermesti.
Her şey müthiş düşünülmüş, ince ince dokunmuştu. Chapel'in bahçesinden girer girmez yemek kokuları yükseliyordu. Zaten Londra'daki insanların çoğu Türk mutfağının hastasıdır, kokular bile davetiye çıkarıyordu ve insanların bazıları da kendini o şekilde bir iyilik parçasının içinde buldu. Çeşit çeşit yemek stantları bir taraftan, emek emek yapılmış el işleri de başka stantlardaydı.
Mekânın tam ortasında da bir sahne ve sahnede yerli yabancı müzik grupları vardı. Kimileri kermesten canlı yayın yapıyor, kimileri de röportajlar yapıyordu. Neredeyse başlarken katıldığım kermeste üç saatten fazla kalmıştım ve vakit ilerledikçe insan kalabalığı tüylerimi diken diken ediyordu. Çünkü her dokunuş bir umut oluyordu. Her dokunuş, açılacak bir çiçek demekti.
Organizasyonun sorumlusu Sedef Kömürgöz'le konuşmaya başlıyorum. Aslında depremden önce 'Purple March' a özel bir kadınlar matinesi düşündüklerini ama deprem olunca hızlıca organize olup yine kadınları kapsayacak dayanışmaya dönüştürdüklerini söylüyor ve ekliyor: - Duyurular yaptık, insanlar çok hızlı katılım gösterdi. Hem gönüllü olarak yardım etmek isteyen hem de stant açmak isteyenlerden çok fazla mesaj ve aramalar aldık. Burada 18 standımız var, balık, pizza, sucuk ekmek ve ev yemekleri yapan kadınlar var. El yapımı çanta, fotoğraflarını bağışlayan, Totthenam spor klübünden tüm oyuncuların imzaladığı flamalar, çantalar, tişörtler var. Sağolsun Vedat Milor bize kitaplar ve şaraplar gönderdi. Şu anda dışarıdaki sucuk ekmek standında bir Alman arkadaşımız sucuk pişiriyor. - Burada müzikler de yapılıyor, bu insanlar da mı gönüllü? Evet hepsi. Celtic Session, Rengin Women's Choir, DJ Jamie Renton, LIRO fat Cigdem Aslan, Dunja Botic & more… Tüm müzisyen arkadaşlarımızdan çok destek alıyoruz. - Mekânı nasıl aldınız? Biz burada daha önce festival düzenlemiştik, mekânın sorumlusu da çok yardımsever biri. Aklımıza ilk gelen, Kuzey ve Doğu'daki komünite ilk yardıma koşan ilk organize olanlar olduğu için, hem de tanıdığımız insanlar olduğu için burayı seçtik. Biletler onlineda çok satıldı ancak kapıdan da rekor sayıda bilet alan var. - Gelmeyenler de desteklerini esirgemedi bildiğim kadarıyla? Evet, buradaki Türkiyeliler genel olarak hizmet sektöründe. Dolayısıyla restoran kafe işlettikleri ve hafta sonları da yoğun oldukları için birçoğu gelemedi. Ama buna rağmen katkıda bulunmak için 10-15 ve 50 bilet alan oldu. Dayanışmak, bir arada olmak çok güzel. Bu tüm yorgunluğumuzu, moralsizliğimizi alıp götürdü. Ayrıca, başka şehirlerden, ülkelerden gelen ve ürünlerini Türkiye'den satılması için gönderen de var. - Para toplanınca nereye göndereceksiniz? Türkiye'deki depremzede kadınlarımıza gidecek. Hijyenle ilgili ihtiyaçları, regl külotları, ağda bantları, sabun gibi genel olarak kadın ihtiyaçları için kullanılacak. Türkiye'de bir kadın koalisyonuyla ortak bir çalışma yaptık ve buradan topladığımız onlara gidecek, onlar hijyen kutuları hazırlayıp ihtiyaç sahibi kadınlara ulaştıracak. Çok büyük bir felaket yaşandı ve ilginin alakanın da azaldığı bu zamanlarda unutulmaya başlandı belki. Biz bunu sürekli canlı tutmaya, sesimizi çıkarmaya devam edeceğiz. Bir noktada normalleşmeliyiz evet, hayat devam ediyor ama şu anda biz biliyoruz ki orada hayat ne yazık ki devam etmiyor. Oradaki hayatı hep beraber devam ettirmemiz lazım… |
Kesinlikle devam etmesi gerekiyor, oradaki afetten mağdur olan insanların hayata tutunması için sürekli desteklenmesi gerekiyor. Yiyecek, giyecek, oyuncak, kitap, psikolojik destek, verebilenlerin burs sağlayabilmesi, ve oradaki çiftçilerin ürünlerinden alabilenlerin de alması ve bir el vermesi gerekiyor. Bu görev hepimizin.
Aradan birkaç gün geçti ve bir arkadaşımın mesajıyla başka bir dayanışma olayından haberdar oldum. Yönetmen Emin Alper'in son filmi 'Kurak Günler', yine Kuzey'de bulunan Dalston semtindeki Rio Cinema'da gösterilecekti. Bu filmi çıktığı zaman izlemeyi çok istemiş ancak izleyememiştim. Bu vesileyle izlemiş olmak varmış kısmette. Farklı fiyatlarda biletlerin olduğu sayfayı açıp hemen aldım biletimi. Sonra da bu bilgiyi buradaki arkadaşlarımla paylaştım. Çünkü filme geleceklerin aldığı biletler, afet bölgesindeki dayanışma için kullanılacaktı. Salondaki tüm koltuklar doluydu. Hatta dört beş kez daha gösterilse salonlar yine dolar. Film başladı ve ilk görüntü kurak bir iklimde koca bir obruktu. Bilin bakalım neyi hatırlattı…
Buradaki insanlar da ellerinden geleni yapmayı sürdürüyor. İçten, samimiyetle ve hissederek. Elbette gidenleri geri getirmez yapılan ve yapılacak hiçbir şey, ancak yanında hissettirmek biraz güç verir insana, belki biraz iyileştirir de…
Afet bölgesinin yeniden yeşereceğine inanıyorum, çünkü "Mücadele yaşatır"…