Alternatif rock müziğin patlama yaptığı 2000'lerin başında "Eğer Dinlersen" albümündeki "Ayrılamayız Biz" şarkısı ile dinleyicinin radarına giren, sonrasında yayınladığı "Şehir Rehberi" albümünde yer alan "İstanbul" parçası dillere pelesenk olan Pamela, ilk defa bir türküyü yorumladı. Mahmut Yıldız'ın "Kadının Türküsü" albüm projesinde Ankara yöresine ait "Şeker Oğlan" türküsünü, funky ritimlerle bambaşka bir hale sokan Pamela'yla yirmi yıl öncesine gittik, günümüze geldik, "rocker"lık meselesinde uzun uzadıya konuşup mevzuyu Pamela'nın bugünkü hali pür mealine bağladık. Gerisi aşağıda…
- 2008'de Vatan gazetesinden Hüseyin Ustaoğlu'na verdiğin bir röportaja rastladım. Aradan 15 yıl geçmiş ancak sorulan soruların hâlâ soruluyor olması, senin verdiğin cevapların da yine aynı şekilde geçerli olması epey düşündürttü. Misal, röportajın başlığı, "Dünyada 'rocker' diye bir şey kalmadı ama bizde devam ediyor." Buna bir çırpıda eklemleyebileceğimiz kafadan 50 isim sayarız herhalde. Ne dersin?
Sorulan sorular aynı olduğu sürece vereceğim cevapların da aynı olması aslında pek de düşündürtmemeli. Sonuçta fikirlerim ve görüşlerim değişmediği ve aynı doğrulara inandığım için ağzımdan çıkan kelimelerle ideallerim aynı doğrultuda ilerliyor... "Rocker" kavramından kastım yaşam biçimi olarak "rocker" kalmadığı. En basit örnekleme ile rock müziğin hayat bulduğu barlar, çeşitli tshirt plak vs. bulabileceğimiz dükkânların olmaması, keza Akmar diye bir pasaj vardı bu hayatın merkezi kabul edilen, hâlâ var ama eskisi ile etkisi kesinlikle aynı değil. Bunun da sebeplerini çok iyi biliyoruz, teknoloji çağı, internetin getirdiği kolay erişilebilirlik demin saydığım etkenlerin yok olmasını kolaylaştırdı. "Rocker" kelimesi ile kastettiğim buydu. Nasıl ki 30'lu 40'lı yıllarda vals, tango ülkemizde sanat ve halk müziği ile karşılığını bulan bu türler yıllar içinde başka tarzlara yerini bırakıyor… Rock hiçbir zaman ölecek bir müzik değil ama eski etkisine tekrar kavuşacağına inancım yok.
- Yukarıdaki soruya ek olarak, şu sorulmuş: "Ama dışarıda yaş ilerledikçe bir olgunlaşma yaşanıyor. Bizde örneği var mı düzgün yaşını alan sanatçının?" Sen de şöyle cevaplamışsın: "Türkiye'de şöyle bir durum var; kimse hak ettiğini alamadığını düşünüyor. Bir yandan hak da veriyorum aslında. Yurt dışında olsa cebine iyi bir para girer, toplum ona bir saygı gösterir. Yani bu olgunlaşamama durumu bence tatminsizlikten kaynaklanıyor." Bahsettiğin tatminsizliğin, günümüzün dijital ortamında daha da arttığını düşünüyorum. Bir gitar, bir bilgisayar şarkı yazıp yayınlamaya yetiyor ve özellikle pandemiden bu yana bu şekil takılan binlerce müzisyen var. Haliyle olmaması gereken lüzumsuz bir rekabet ortaya çıkıyor ve bu da tatminsizliği artırıyor. Katılır mısın bu görüşüme?
Yüzde yüz katılıyorum. Müzik bu kadar basite indirgenmemeliydi. Film sektörü de öyle aslında. Her şeyin dijitalleştiği bir dünyada bu kaçınılmaz sondu. Pandemi ile bunu apaçık yaşadık, evimizden çıkmadan, odamıza konserleri, filmleri, sohbetleri, sporu getirdiler. Peki gerçekten öyle mi oldu? Elbette ki hayır. O ortamın atmosferinde olmadan konserden keyif alınır mı, alınmaz. Yüz yüze gelmeden, karşındakini canlı görmeden, elini tutmadan yapılan sohbetin verdiği tatmin olabilir mi hiç? Bir yandan haklı bir tarafı da es geçemeyiz. Yaptığı müziği kimsenin denetimi ve müdahalesi olmadan özgürce yayınlamak isteyen müzisyenlerin işi kolaylaşmış oldu. Bu iyi bir şey ama yapılan iş sanat anlamında kaliteye sahipse... O kadar kötü ve gereksiz şarkılar dinliyoruz ki; "Özgürlük bu muydu?" diyesimiz var. Doğru kullanılmadığı ve iyi yetişmemiş insanlardan çıkan müzik veya film, kendini yetiştirmiş entelektüel birikime sahip insanların önüne çıkınca iflah olmaz tartışmalar başlıyor. Beğenmeyen dinlemesin! Gerçekten öyle mi? Beğenmeyeceğim, kulağıma işkence edecek sesler de filtrelenip kullandığım müzik uygulamalarında karşıma çıkmasın o halde. Burada yine konuya geliyoruz, özgürlük gerçekten iyi sanatı ülkemizde ve tüm dünyada öldürdü mü? Ben de sizden bunun cevabını duymak isterim… (Gülüyor.)
- Özellikle "İstanbul" şarkısı patlamaya yaptığında sen hep, "Alternatif rock'ın…" diye başlayan cümlelerle anılırdın. Ancak sonradan makas değiştirip elektronik müziğe kaydığın şarkılar yaptın. Bu değişim nasıl gerçekleşti ve dinleyici nazarında nasıl karşılandı?
"İstanbul" şarkısı patladığında -sizin tabirinizle tabii- ikinci albümüm "Şehir Rehberi"nin ilk çıkış şarkısı idi. Çok sevildi, hâlâ da çok seviliyor ancak o albüm de ondan önceki ilk albümüm "Eğer Dinlersen" de alternatif rock sayılmıyor. İlk albümüm synthie pop ve new wave aynı zamanda eletronik pop öğeleri ile tasarlandığı için makas değiştirmiş olmuyorum. Ben en başından beri onu yapıyordum. "Eğer Dinlersen" bence hâlâ olduğu çağın çok üstünde bir sound'a sahipti, anlaşılması biraz zaman aldı demek ki. Dinleyiciler için şekillendirmiyorum aslında müziğimi. Hep yenilikçi olmaya çalıştım. Bazıları alternatif tabir edilebilecek şarkılarımı severken bazıları sadece duygusal şarkılar söylememi seviyor, bazıları da daha sert rock şarkılar bekliyor. Ben içimden geleni çok da narsist olmadan sunmayı seviyorum. Kendi dinleyemeyeceğim bir şarkıyı söylemeyi tercih etmem.
- Seni ortalarda görmeye zaten alışık değildik ama son yıllarda iyice kayboldun diyebiliriz. Fakat usul usul şarkılarını yayınlamaya devam ettin. Bunun son örneği de "Şeker Oğlan". Şarkıya geçmeden önce "Kadının Türküsü" albümünün hikâyesini senden dinlemek isterim…
"Kadının Türküsü", sevgili Mahmut Yılmaz'ın bir projesi. Bahsettiği zaman seve seve içimde olmak istediğimi söyledim. Henüz hiçbir türkü seçimi bana sunulmamıştı. Sonra projede yer alması muhtemel türküleri yolladı Mahmut. Sanırım bir hafta sürdü "Şeker Oğlan"a karar vermem. Türküyü biraz araştırırken sözlerinde bazı yerleri söyleyen kişilerce ufak değişikliklere uğramış, ben de hoşuma gidenleri derledim ve aranjörüm Hakan Yeşilkaya'nın harika sound'uyla çok keyifli bir iş yaptık. Hepsinden önemlisi biz yapım aşamasında çok eğlendik ve çok keyif aldık. Tüm enstrümanlar canlı kaydedildi bu arada.
- Kadın özelinde çalışmalar yapan sanatçıların çalışmalarını önemli buluyorum. Desteğin de az olmadığını da düşünüyorum ama yine de insanın aklına sadece bu mevzuya merak salanlar mı ilgi gösteriyor yoksa klişe tabirle, toplumun her kesimden insanların da dikkatini çekiyor mu sorusu düşüyor. Nedir bunun cevabı?
Bunun cevabını kesin olarak vermem mümkün değil. Cinsiyetçiliğe bir kadın olarak tabii ki karşıyım. Kadın cinayetleri, kadına şiddet, kız çocuklarının eğitim haklarının verilmemesi ve daha uzayacak bin tane kadını yok sayan mevzu… Günümüzde bunları konuşuyor olmak bile düşündürücü ve üzücü. Yan yana olmayı geçtim, güpegündüz kız arkadaşına şiddet uygulayan, eşini öldüren, kadını taciz eden bir toplumda yaşamak bile aslında her kesimin utanması gereken bir durum. Kadınla ilgili kamuoyu oluştururken bazılarının "mış" gibi orada olması üzücü. Adam kamera karşısında eşitlik diyor, kapalı kapılar ardında kız arkadaşına şiddet uyguluyor. Neyi çözmemiz gerekiyor? Eğitim, eğitim, eğitim…
- Başa dönecek olursak; o röportajda müzik piyasasıyla ilgili artık pek umutlu olmadığını söylüyorsun. Aradan o kadar zaman geçmiş. Şimdi nasıl vaziyet?
15 yıl önce pek umutlu değilsem 15 yıl sonra hiç umut diyorum. Vaziyet baya kötü aslında. Fenomenler, TikTok yıldızlarının kendini şarkıcı ilan ettiği bu dünyada ben mutlu değilim, umutlu hiç değilim. Bunu şarkı söyleyen biri olarak değil, şarkı dinleyen biri olarak söylüyorum. Müzik uygulamalarının eleştirdikleri Unkapanı tekelinden hiç de farklı olmadığını görüyorum. Şarkı yayınlarken paylaşacağınız şarkının süresine, paylaşacağınız fotoğrafta üstünüzdeki kıyafete arka planın rengine bile müdahale eden uygulamalar ne yazık ki Unkapanı sektörünün eline su dökemez. Son olarak rap diye bahsedeceğim ama içinde çeşitli alt sınıflara ayrılmış müzikte de bir kaliteye çok az rastlıyorum... Dünyada da rap müzik var ama buradaki kadar her şey rap müzik etrafında dönüyor gibi lanse edilmiyor. İyi isimler o kadar az ki çöplükte elmas bulmaya çalışıyoruz.
Burak Soyer kimdir? 1986 yılında Kütahya'da doğdu. 1992 yılında Çanakkale'ye yerleşti. 2004 yılında Marmara Üniversitesi Alman Dili Edebiyatı'nı kazandı. Aynı yıl okulu bıraktı. Bir süre garsonluk yaptı. 2005 yılında Radikal Gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Kitap Eki'nde gazeteciliğe başladı. Aynı yıl Rolling Stone Türkiye'nin açılmasıyla birlikte Rolling Stone'a müzik yazıları yazdı. 2006-2008 yılları arasında Akşam Gazetesi Ekler Servisi'nde muhabir olarak görev yaptı. Daha sonra "memleketi" Çanakkale'ye dönüp Çanakkale Olay Gazetesi'nde çalıştı. İnternethaber.com, Sözcü.com.tr, Toplumsal Haber gibi internet haber sitelerinde Siyaset, Gündem, Spor, Yurt Haberler, Kültür Sanat, Yaşam, Lifestyle servislerinde editör olarak çalıştı. Trend Medya'nın YouTube kanalı için kültür sanat ve spor programı hazırlayıp sundu. Son olarak İstanbul Karaköy MONO dergisinin editörlüğünü yapıyordu. Şimdiye kadar Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGün Kitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org'a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı. Halen T24 Haftalık, Bianet ve OT dergisine kültür sanat, K24, Edebiyathaber.net, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik, Mahal Dergi, Romanoku internet sitelerine de edebiyat yazıları yazıyor. 2017 yılında ilk kitabı Zıvana Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Zıvana'nın devamı olan Buji de 2019 yılında aynı yayınevinden çıktı. Son romanı Ring ise, geçtiğimiz Eylül ayında Karakarga Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. Ayrıca bir de kısa film senaryosu bulunmaktadır. 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi bölümündeki eğitimine devam etmektedir. |