Limbus, kelime anlamı olarak "kenarda, kıyıda" anlamına geliyor. Fakat Limbus grubu ilk albümü 'Bequest of the Modern Barn'la hiç de kıyıda köşede kalacakmış gibi görünmüyor.
Progresif rock ve saykodelik rock dünya müzik literatüründe icrası en zor müzik türlerinin başında geliyor. En nihayetinde ucu açık, başı sonu olmayan bir ürün çıkartılıyor ortaya. Ama zaten bu iki türü de çekici kılan bu değil mi? Genesis, Pink Floyd, King Crimson gibi babaları hâlâ dinleyebiliyorsak işin sırrı bu 'algılama zorluğu'nda yatıyor. Sanatın sorgulama misyonu, insanın dünya üzerindeki en büyük sorunsalı olan 'varoluşçuluk' progresif rock ve saykodelik rock'ta en çok kendini gösteriyor. Şıp diye akılda kalmayan melodiler ve sözler zihnin karanlık dehlizlerini ziyadesiyle zorlayarak dinleyicide bir farkındalık, 'öz'e dair sorular sorma isteği uyandırıyor. Ki bu da iyi bir şey. Haybeye müzik dinlemiş olmuyoruz.
Bu girizgâhı yapma sebebim Limbus'un Venüs Müzik'ten çıkan ilk albümü 'Bequest of the Modern Barn'. 2016 yılında kurulan vokal/ritim gitarda Baturalp Şentürk, geri vokal/solo gitarda Bora Aygen, klavyede Mert Eke, bas gitarda Fatih Can Oklay, davulda Murat Alcal'dan oluşan Limbus, ilk bir araya geldiğinde alternatif – indie çizgisinde cover'lar yapıyormuş. Ancak klavyenin gruba dahil olması ve kafadarların tür değişikliğine gitme isteği onları belki de şu anda ülkede bir elin parmaklarını geçmeyen bu türde müzik yapan isimler arasındaki yerlerini almalarına sebep olmuş.
'Bequest of the Modern Barn'da birbiriyle bağlantılı dokuz şarkı yer alıyor. Varoluş meselesi, savaş, toplumsal meseleler, kısaca insana ve dünyaya ait her şey şarkılarda kendine yer buluyor. Enstrümanların birbiriyle olan uyumu, solo gitarda Bora'nın ve klavyede Mert'in sihirli dokunuşlarının şarkıları bambaşka yerlere götürmesi albümü baştan aşağı sürükleyici bir hale sokuyor. Grup 'tekinsizliği' kendine şiar edinmiş gibi bir müzik yapıyor ve bu durum onların yaptıkları müziğin de sınırsızlığının ispatı olarak listemizdeki yerini alıyor.
Limbus, kelime anlamı olarak "kenarda, kıyıda" anlamına geliyor. Fakat Limbus grubu ilk albümü 'Bequest of the Modern Barn'la hiç de kıyıda köşede kalacakmış gibi görünmüyor.
Limbus'la 3'te 3
- Progresif rock ve saykodelik rock Türkiye'de çok az takip edilen bir tür. Yola çıkarken bu konuda tereddütleriniz var mıydı?
Grupta herkesin sevdiği belli başlı progresif rock grupları var. Onları dinleyerek büyüdük, onların yolundan giden bir müzik yapmayı tercih ettik. Bu yolda bizim misyonlarımızdan en önemlisi progresif rock türünü öncelikle ülkemize tanıtmak ve sevdirmek, ardından da bir Türk grubu olarak bunu kaliteli bir şekilde bizim de yapabildiğimizi dünyaya göstermek.
Progresif ve saykodelik rock Türkiye'de şu an az takip ediliyor, ancak progresif müziğin altında yatan, kuralları yıkma ve baş kaldırı ruhunun da yavaş yavaş ülkemizde kazanılmasıyla bu tarzların daha çok keşfedileceğini ve dinleyicilerinin artacağını düşünüyoruz. Bu tarzı, ülkesinin gruplarından dinlemek isteyen hatrı sayılır bir kitle olduğunun da farkındayız.
- Limbus'un kelime olarak, "kıyıda, kenarda" anlamına geliyor. Böyle olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Ya da günümüz insanı mı size böyle geliyor?
Limbus (Limbo), Dante Alighieri'nin İlahi Komedya adlı eserindeki Cehennem kısmının Araf'a en yakın olan ilk halkası. Aslında Cehennem'in Araf'ı olarak da nitelendirilebilir. Dediğiniz gibi kıyıda, kenarda anlamlarını taşıyor.
Biz bu isim altında yaptığımız müzikte anlattıklarımızla ve hissettirdiklerimizle dinleyiciye, yani "modern" dünyanın içinde çırpınan insanlara, kendi insanlıklarına karşıdan bir bakış imkanı sunuyoruz. Aslında özetle, halkanın içinde olup bize miras olan Cehennem'in diğer halkalarına seyahat etmek mi, yoksa dışında kalıp mekanikleştirilen soğuk insanlığımızın hiç göremediğimiz sıcak taraflarını keşfetme şansı mı? Biz burada "Araf" olarak Cehennem'in derinliklerine göz atıyoruz.
- Limbus'tan çıkmanın yolu nereden geçiyor?
Aslında Limbus'tan çıkmak diye bir şey yok. Günümüz insanın ise ne yazık ki Cehennem'e doğru sürüklenirken, aslında içinde olan saf kalan duygularına dönüp bakması gerekiyor. Hayallerin gerçekleştirilememesi, toplum içinde soyutlanma, özgürlük sorunsalı, savaş gibi insanın metalaşması üzerinden üretilen psikolojik ve fiziksel şiddetin son bulması ve insanların halkanın içine bakarak Cehennem'in ne olduğunu fark etmesiyle halkanın dışında kalabiliriz.