"Andrea: 'Kahramanı olmayan ülke ne mutsuz bir ülkedir.'
Galileo: 'Hayır, kahramana ihtiyacı olan ülke ne mutsuz bir ülkedir.'
Bertolt Brecht, Galilei'nin Yaşamı
Seçim sonucu sonrası başlayan "Kılıçdaroğlu saldırıları"nın altında yatan gerekçenin, yukarıda anlatılmak istenilen ile aynı olduğunu düşünüyorum: Kurtarıcı bir kahraman bekleniyordu. Ancak o kahraman yenilgiye uğrayınca, beklenti içerisinde olan toplum da kendisini umutsuzca yenilmiş olarak görmeye başladı. Oysa mücadele uzun solukludur. Bu, yurttaşın duygusudur. Bir de seçimin hemen arkasından Kılıçdaroğlu'na saldırıp, seçimin nasıl hukuksuzca yapıldığını sorgulamak yerine onu tek sorumlu olarak ilan ederek iktidarın yanında konumlananlar var ki her iki grubu birbirinden ayırıyorum. Bunlar, ortaya çıkan bu öfkenin mücadeleye dönüşmesini de engellemesi bakımından önemlidir.
İktidarın elinde bulundurduğu gücü kötüye kullanması ve bu gücü halkının yararına kullanmayıp kaynakları çarçur ederek bugün halkını getirdiği durumla mücadele etmek ve iktidardan hesap sormak, bu iktidarın yaptıklarını gören bilen herkesin sorumluluğudur. Bu tek bir kişiye bırakılamaz ve bırakılmamalıdır da.
Yanlışlar yapılmış mıdır? Evet yapılmıştır ama birine Tanrı rolü yükleyip her şeyin sorumluluğunuona yıkmak da kolaycılıktır. Ortalık toz duman yeri olduğundan birkaç aklı selim kişinin söyledikleri de duyulmamaktadır. Yaşanan durum, gayet güzel bir şekilde tam da iktidarın istediği gibi, iktidarın yaptığı her şeyi örten bir örtüdür.
Seçim sonrası Kılıçdaroğlu'na yönelik tüm o saldırgan, onu itibarsızlaştıran ve dozunu gittikçe artıran söylemlerde bulunan, böylece gündemin de bu çerçevede şekillenmesine neden olan bir grup var ki neye ve kime hizmet ettikleri bilinmiyor. Bu söylemler. iktidarın ekmeğine yağ sürmektedir ve tam da istediği gibi tüm öfkeyi Kılıçdaroğlu'na yönlendirip böylece yapılan tüm yolsuzlukların, bu denli derinleşen ekonomik krizin tek suçlusunun Kılıçdaroğlu olduğu düşüncesini insanların zihnine yerleştirmekte ve dahası yerel seçimler için de muhalif seçmenin Kılıçdaroğlu'nu cezalandırmak için sandığa gitmemesini sağlamaya çalışmaktadır.
İktidarı aklayacak bu yönteme, bugünlerde güya muhalif olanlar da katılarak sanki Kılıçdaroğlu gitse her şey çözülecek sorun kalmayacak gibi söylemler üretilmekte ve sanki yerel seçimlerde yine seçilecek olan kişi Kılıçdaroğlu imiş gibi "Seçmen sandığa gitmez" gibi seçmeni de yönlendiren söylemler üretilmekte ve bu söylemler yayılmaktadır. Gerçeklerden bahsetmeyenler, vurun abalıya deyip varsa yoksa Kılıçdaroğlu'na saldırarak bilinç dışımıza yerleşmiş tek adam rejiminin, ne denli karşılık bulduğunu da pekiştirmektedirler.
Bilinmelidir ki Kılıçdaroğlu, bu seçime tek başına girmedi. Bu nedenle, bu süreçten sadece Kılıçdaroğlu sorumlu tutulamaz. Tüm sorunu, Kılıçdaroğlu adaylığının hatalı olduğu tezi ile açıklamaya çalışmak da siyaset analizinde kolaya kaçmaktır. Oysa Kılıçdaroğlu, yapılan seçimde halktan yirmi beş milyon oy aldı. Ancak buna rağmen, devlet gücünü bu denli sonuna kadar kullanan ve hiçbir etik değeri olmayacak biçimde bir seçim kampanyası yürüten iktidarın bundaki rolü sorgulanmamakta ve "Muhalif seçmen, Kılıçdaroğlu'na kızıp sandığa gitmeyecek" söylemi sürekli tekrarlanarak oluşacak bir güç birliği de engellenmeye çalışılmaktadır.
İktidar şansının kaybedilmesi ile birlikte bazıları, çabucak mücadeleden vazgeçerek suçu yıkacak birini aramaya başlamış ve her şeyin sorumlusu ile suçlusu Kılıçdaroğlu olarak kabul edildiğinden, "Neden aday olmuş? Zaten en zayıf adaymış, ben demiştim" nakaratlarıyla ve seçimden önce üstünde tepinilen kavramlarla Kılıçdaroğlu'nu hedef tahtasına koyup fütursuzca saldırıya geçerek Kılıçdaroğlu seçimi neden kaybetti analizleri yapmışlardır.
İktidar, seçimden önce Kürt oylarını almak için gerekeni yapan Kılıçdaroğlu'nu hedefe oturtup, "teröristlerle işbirliği yapıyor" diye montajlı video yayınladı ve iktidara yakın bütün kanallarda bunun propagandasını yaptı. Ayrıca, tüm kara propaganda yöntemlerini uygulayarak ellinde bulunan gücünü, olanaklarının hepsini ve devlet kaynaklarını kullandı. Solcular yeterince sol olmamakla, sağcılar ise başka gerekçelerle Kılıçdaroğlu'nu suçladı ve böylece her şeyin tek sorumlusu Kılıçdaroğlu olarak ilan edilip , herkes kendi sorumluğundan kurtuldu.
Herkes bilmelidir ki, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olacak diye mücadele edilmedi. Karanlıktan çıkış için, daha güzel, daha özgür. hukuk kurallarına bağlı, çalınmayan, hesap sorulan bir ülke için ve sayılamayacak daha bir çok amaç için yola çıkıldı ve mücadele edildi.
Seçim kaybedilmiş olabilir ancak hesap soracak bir gücümüz vardır ve o da bu ülkenin yarısıdır. Yaratılan umusuzluk ve korku iklimine direnmek, ülkesini seven herkesin boynunun borcudur.
Bu ülkeye bir kurtarıcı geldi ve bu güzel ülkeyi küllerinden yarattı. Sonrasında, ilkeleri ile devrimlerini korumak için bir parti kurdu. Bizim hiçbir zaman bu büyük kurtarıcı dışında başka bir kurtarıcıya ihtiyacımız yok. Zaten olamaz da. İhtiyacımız olan tek şey cesaret ve mücadeledir.
Umutsuzluğa düşen herkes için Brecht'in aşağıdaki şiirin buraya bırakıyorum.
DURAKSAYANA
Diyorsun ki,
davamıza hayrı yok bu gidişin.
Karanlık gitgide, diyorsun, derinleşiyor. Güçler azalıyor diyorsun, gitgide.
Bunca yıl, diyorsun, çalış çabala,
sonunda ilk günden daha güç bir duruma düş.
Oysa işte düşman her zamankinden daha kuvvetli.
Yenilmez gibi de görünür.
Biz de hatalar yaptık, bu inkar edilmez.
Sayımız yavaş yavaş azalmada.
Sloganlarımız orda burda dağınık.
Düşman sözcüklerimizin bir kesimini çarpıttı.
Bugüne dek söylediklerimizden hangisi yanlış şimdi?
Bir kısmı mı, yoksa hepsi mi?
Güveneceğimiz kim var artık?
Arta kalanlar mıyız bizler
yaşayan bir ırmaktan fırlatılmış?
Geride mi kalacağız
kimseyi anlamadan ve hiç anlaşılmadan?
Yoksa şans mı gerek bize?
İşte senin sordukların bunlar.
Ama kimseden bir yanıt bekleme, yanıtını da kendin ver.
Çeviri : A. Kadir – Gülen Aktaş
Berthold Brecht
Bülent Yücetürk kimdir?Bülent Yücetürk 1970 yılında, Malatya'da doğdu. İlk öğrenimini Cumhuriyet Köyü İlköğretim Okulu'nda, orta öğrenimini Akçadağ Öğretmen Lisesi'nde parasız yatılı öğrenci olarak tamamladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1991 yılında mezun oldu. "Kamu Hukuku" dalında yüksek lisans yaptı. 1991 – 1993 yılları arasında, Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapan, 1993 yılında Ankara hâkim adayı olarak mesleğe başlayan Bülent Yücetürk sırasıyla Sivas Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Çermik Hâkimliği, Aksaray Gülağaç Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Haymana Cumhuriyet Savcılığı, Afyonkarahisar Cumhuriyet Savcılığı ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulundu. Cumhuriyet savcılığı yıllarında özellikle bilişim, uyuşturucu, basın suçları, çocuk suçluluğu, çocuk istismarı konularında çalıştı. 26 Nisan 2018 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili aday adayı olmak için görevinden istifa etti. Halen Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapıyor; çeşitli televizyon kanallarında ve Ocak 2022'den itibaren T24'te, hukuki değerlendirmeler başta olmak üzere, görüşlerini paylaşıyor. |