Milliyetçiliğin her türlüsüne karşıyım ama gene de "nerelisin?" diye sorulduğunda "Kadıköylüyüm" demekten alıkoyamıyorum kendimi.
Kadıköylülüğün herhalde her şartını taşıyorum: Burada doğdum, burada büyüdüm, Bahariye İlkokulu'na gittim, bütün hayatım Bahariye'den Moda'ya veya Mühürdar'a inen sokaklarda geçti, Fenerbahçeliyim, hâlâ burada yaşıyorum…
Fakat, matrak bir olay, Aykurt Nuhoğlu'nu eleştiren bir yazı yazdım diye senelerdir bizim belediyenin Twitter hesabını göremiyorum, engelli listelerindeyim…
Selami Öztürk'ün saltanatından geriye bir opera binası, Nuhoğlu'ndan geriye ise Karikatür Evi'nden başka hiçbir şey kalmadı.
Gerisi kaldırım taşı değiştirme, Bahariye caddesinin "bonibonlarını" boyama, seçim günlerinde çarşıdan balık alıp şöyle bir esnaf ziyareti…
CHP'nin adaylarına "biz nasıl olsa kazanacağız," kibirlerinden ötürü hiç oy vermedim, ta ki son seçime kadar.
Şerdil Dara Odabaşı'nın en az benim kadar uzun boylu olması bir yakınlık yaratmadı değil ama şair Yılmaz Odabaşı'nın yeğeni olması daha büyük bir referanstı, üstelik Fenerbahçeli de…
Papaza kızıp oruç bozulmaz, fehvasınca "Yakarım Geceleri" dinlemeyi bırakmadım ama bir değişim olacağına dair inancımı da aradan geçen iki yılda yitirdim.
Ama Şendil Dara Odabaşı'nın çok cılız bir sesle söylediği bir söze sonuna kadar katılıyorum: "Söğütlüçeşme'ye AVM istemiyoruz."
Söğütlüçeşme, bugün, metrobüsle banliyö treninin tam minibüs caddesi üstündeki kesişim noktası olduğu için müthiş bir insan trafiğine sahip, hâl böyle olunca, bazılarının gözünde buraya da derhal fiyakalı bir AVM kondurmak gerekiyor.
Söğütlüçeşme'ye AVM yapılması Kadıköy için büyük bir yıkımı beraberinde getirecek, Kadıköy'ü Kadıköy yapan birçok değeri yerle yeksan edecektir.
Kadıköy'e birkaç yerden gelebilirsiniz.
Bunlardan biri, tabii ki, vapur.
Şimdi, vapurdan indiğinizde, arkanızda dünyanın en güzel manzaralarından biri kalır ama maalesef o manzarayı görmeyiz biz, orası ulaşım alanı kabul edildiği için, egzoz dumanından, korna gürültüsünden geçilmez.
Ama hemen sonrası Tarihi Kadıköy Çarşısıdır; tezgâhlara dizilmiş renk renk sebze ve meyveleri, balıkları, kasapları, şarküterileri, ciğercileriyle bir şölen yeridir, Yanyalı Fehmi'de veya Çiya'da olağanüstü bir yemek yiyebilir, semtimizin efsanevi aşçısı Musa Dağdeviren'le tanışabilir, Beyaz Fırın'dan Selanik gevreği alabilir, Charles Aznavour'un bile bana İstanbul'a dair unutamadığım şey diye söylediği Hacı Bekir'in akide şekerlerinden yiyebilirsiniz.
Kadıköy budur.
Kadıköy sokaktır, Osmanağa camisinin hemen yanında Rumların Aya Eufemia'sı ile Ermenilerin Surp Takavor'unun ahenk içindeki bir aradalığıdır.
Strabon'un kitabında bahsettiği timsahların heykelidir, ıhlamur ağaçlarıdır, Koço'nun ayazmalı meyhanesidir, Moda'nın cıvıl cıvıl sokakları, tıklım tıklım cafeleri, kitapçıları, kayalıklara vuran dalgaları, biçimsiz esen lodosu, sabahın köründe martıların cehennemi çığlıkları, aheste kedileri, unutulmayıp heykele dönüştürülen sokak hayvanlarıdır.
Söğütlüçeşme'ye AVM yaparsanız Çarşı'yı ve semtin bu kadim kültürünü öldürürsünüz.
Duvarlar, klimalar, vitrinler, o sahtelik değildir Kadıköy; sıra sıra kokoreççilerdir, yeri asla dolmayan "sarı öküz" Milka şarküteridir, maç günü taraftarların işgali, Boğa'da buluşmanın heyecanı, esnaf lokantalarının sahiciliğidir.
Denizden gelmezseniz, Bağdat caddesinden geleceksiniz demektir.
Şimdi, bizim "Cadde" dediğimiz yere hava güzelse yürüyerek kötüyse sarı dolmuşla gidilir, "Şaşkın'da" ya da "Caddebostan Migros"ta inilir, yürünür de yürünür, saatlerin geçişi anlaşılmaz, belki sahilde yayılırsınız, belki çekip yönetmen koltuklarını açarsınız birkaç şişe soğuk birayı, gece vakti Adalar ışıldamaya başlarken Caddebostan'ın köşklerinden konuşursunuz.
Bağdat Caddesi, yeni nesil çikolatacıları, cafeleri, barları, bohem köftecileri, pahalı restoranlarıyla ne ararsan bulabileceğin bir piyasa ve alışveriş caddesidir.
Söğütlüçeşme'ye AVM yapmak, Bağdat caddesinin havasını yok edip öldürür.
Belki de başka bir yoldan gelecek ve bindiğiniz artık neyse ondan Altıyol'da ineceksiniz.
Çilek sokağın hercümerci içinde alışveriş yapabilir, kuyumcuları gezebilir, tramvay yolunu takip ederek Bahariye'ye çıkabilir, sahafları dolaşabilir, stadı görüp heyecanlanabilir, Nazım'ın geniş bahçesinde soluklanabilir, ayaküstü bir şeyler atıştırabilir ya da etraftaki onlarca tiyatrodan ya da sinemadan birine gidebilirsiniz.
Kadıköy'ün buluşma noktası Boğa heykelidir, AVM değildir, Söğütlüçeşme'ye AVM yapılırsa Kadıköy'ün buluşma noktası kayar ve bu da etrafını da çoraklaştırır, yok eder.
Karikatür evine, tiyatrolara, sahaflara, kitapçılara, sinemalara, opera binasına ev sahipliği yapan Kadıköy'de AVM istemiyoruz.
Acıbadem'de iki tane var zaten, isteyen onlara gidebiliyor.
Gar Lokantası'nı istiyoruz ama, sahaflar tek tek cafeye dönüşmesin istiyoruz, Kurbağalıdere yeniden kokmasın, Yoğurtçu eski derbederliğinden kurtulsun, şu dünyanın en güzel manzarası hareket amirliğinin olmasın da bir gezinti yerine çevrilsin istiyoruz, Moda İskelesinde yeniden oturalım, kalan köşkleri yıkılmaktan kurtaralım, bir daha asla o çirkinlik numunesi Double Tree ve benzerlerine geçit vermeyelim, muhallebici Saray'ı, tatlıcı Hacı Bekir'i, tarihi Çarşısı ile Kadıköy'ün markalarına sahip çıkalım istiyoruz.
Efsaneye göre, Kadıköy, "Körler Şehri", İstanbul'dan önce kurulmuş bir yerdir.
İstanbullu karşı sahilde bizi görüp buraya yerleşmeyi düşündüğüne göre, haddini bilmeli ve Kadıköy'e ne yapılacağına biz karar vermeliyiz.
Şerdil Dara Odabaşı'nı destekliyorum ve yüksek sesle haykırıyorum.
Söğütlüçeşme'ye AVM istemiyoruz.