Donald Trump, Recep Tayyip Erdoğan ve Ebu Muhammed el-Colani
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan CNN Türk’te Ahmet Hakan’a verdiği mülakatta YPG konusunda izlenen stratejiyle ilgili önemli ipuçları verdi. Anladığım kadarıyla Ankara bir yandan Batı’ya “YPG’ye desteği bırakın” diye baskı yaparken, bir yandan da Şam’daki yeni yönetimin YPG’yle müzakeresinden sonuç almasını bekliyor. Canlı olarak izlediğim mülakatın Dışişleri’nin web sitesinde yayınlanan yazılı metninden aktarıyorum:
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Şimdi Suriye'deki yeni yönetimin açıkçası bu sorunu sahiplenmesi ve kendi ülkesinin milli bütünlüğünü, bölgesel bütünlüğünü sağlama adına gerekli adımları atması gerekiyor. Bizim beklentimiz bu yönde.
Sunucu: Atıyor mu?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Atacak, yani görüşmeler devam ediyor, bu yönde birtakım adımların atılmasını bekliyoruz. Buna bir zaman vermek lazım bir müddet.
Fidan’dan ültimatom açıklaması
Fidan bu noktada, konunun zaman alacağını kabul ediyor. Ancak birkaç dakika sonra “zaman” konusunda başka bir ifade kullanıyor.
Ahmet Hakan, YPG’nin HTŞ’nin önerilerini kabul etmemesi durumunda ne olacağını sorduğunda Fidan şunları söylüyor:
“Kabul etmezse, ki zamana oynadıkları ortada, yani bunu da görüyoruz. Bu insanlar buraya savaşarak geldiler Ahmet Bey. Yani Şam'daki yönetim öyle herhangi bir hafife alınacak yönetim değil, savaştan korkanların olduğu bir yönetim değil, savaşarak ele geçirdiler Şam’ı.”
Fidan, bir yandan HTŞ-YPG müzakeresi için zaman gerekiyor diyor, bir yandan da YPG’nin zamana oynadığına dikkat çekiyor. Ve YPG uzlaşmaz bir tavır alırsa HTŞ’nin askeri yönteme başvurabileceğine vurgu yapıyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Ahmet Hakan
Ankara ültimatom verdi ama ilk tercih askeri yöntem değil
Ama tam da bu nokta Türkiye açısından yaman bir çelişkiyi içeriyor. Suriye’nin normalleşmesi, ayağa kalkması, istikrar görüntüsü vermesi ve zaman içinde Ankara’yı rahatlatacak şekilde mültecilerin dönüşü için silahların susması lazım. HTŞ-YPG çatışması, Batı’lıları da Arap sermayesini de ürküteceği için; Ankara’nın ilk tercihi silahların konuşması değil.
Ve fakat bir taraftan da YPG’nin direncinin biran önce kırılması isteğinin de ağır bastığı anlaşılıyor.
Hemen akabinde şu diyalog geliyor:
“Sunucu: Peki, Türkiye böyle bir durum söz konusu olduğunda YPG’yle bu yeni yönetimin mücadelesine askeri katkı sağlar mı?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Şimdi bakın, bizim onlara verdiğimiz ültimatom ortada, Amerikalılar üzerinden de verdik…
Sunucu: Kime?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: YPG’ye. Uluslararası terörist savaşçı niteliği taşıyan, Türkiye'den, İran'dan, Irak'tan gelmişlerin behemehâl terk etmeleri gerekiyor.”
Diplomasi muhabiri olarak öğrendiğim ilk şeylerden biri diplomaside son söyleyeceğiniz şeyi ilk söylememek. “Ültimatom” da son söylenecek şeyler arasında gelir.
Ültimatom verdiğiniz taraf istediğinizi yapmazsa inandırıcılığınızı kaybetmemek için gereğini yapmanız gerekir. Türkiye de son birkaç yıldır, Suriye’ye yeni bir askeri operasyon konusunu “Demokles’in kılıcı” gibi sallandırıyor.
Mülakatın devamında PKK’lı kadroların ülkeyi terk etmesi talebine dair Fidan, “Şu anda buna yönelik bir hazırlık da görmüyoruz, niyet de görmüyoruz açıkçası ve bekliyoruz” diyor.
Bu cümle de kritik.
Ültimatom verdik, ama bu ültimatomun gereği yapılmıyor diyor ama ardından da ekliyor, “bekliyoruz.”
Ne kadar beklenecek? Bu sorunun cevabı mülakatın ilerleyen safhasında karşımıza çıkacak gibi duruyor. Oraya geleceğim. Ama kaldığımız yerden devam edelim:
“Sunucu: Peki şimdi siz diyorsunuz ki, biz bunlara, yani bu YPG yapısına dedik ki, şunları şunları yapın, ültimatomu verdik. Gözlemleriniz bu doğrultuda hareket etmedikleri noktasında mı?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Evet.
Sunucu: Ne yapılacak peki?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Gereği yapılacak.
Sunucu: Gereği nedir?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Askeri harekattır. Yani Şam onlarla konuşuyor, bir defa söyledi, bir daha söyleyecek, bir daha söyleyecek, yani nush ile…
Sunucu: Uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı askeri operasyondur diyorsunuz.”
Yani ültimatom verildi, buna rağmen karşı tarafta hareket yok; ama biraz daha süre de lazım. Ama bu süre de bir yere kadar; olmazsa mecbur askeri operasyon.
Ve fakat bu sürenin uzunluğu muallak.
Bu noktada süre konusu ile Donald Trump’ın başkalık koltuğuna oturacağı 20 Ocak arasındaki bağlantıyı ortaya koymak gerekiyor. Zira Fidan da mülakatın bir noktasında şöyle konuşuyor:
“Artık herkes şu anda 20 Ocak’a oynuyor, yani 20 Ocak’a kadar konuyu götürelim var olan haliyle, ondan sonra ne olacaksa olsun. Aslında altı çizilmesi gereken nokta bu.”
Fidan'ın 20 Ocak meselesiyle birlikte özellikle ABD'ye yönelik verdiği mesajı şöyle özetleyebilirim:
“Ey Amerika, bizim Kürtlerle bir derdimiz yok. Bizim PKK/YPG ile derdimiz var. YPG ortadan kalkacak diye Kürtler mağdur olacak diye bir durum yok, tersine, ülkedeki diğer gruplar gibi yeni yönetimin şekillenmesinde hak ettikleri ölçüde yerlerini alacaklar. Bunun garantisini veriyoruz. YPG ortadan kalkacak diye DAEŞ’e karşı mücadele zaafiyete uğramaz. Bunun da garantisini veriyoruz. Hapiste ve kamplardaki on binlerce DAEŞ’linin kontrolünü de gerekirse biz yaparız; o iş bizde. Daha fazla işi sürüncemede bırakmadan YPG’ye taleplerimizi karşılaması için gerekli mesajı ver. Ver ki mesele kansız hallolsun. Yoksa kan dökülecek. Biz de istemiyoruz kan dökülmesini.”
Peki Amerika bu mesajı alıyor mu? Alıyor gibi görünüyor ama Amerika da zamana oynuyor.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın 8 Ocak’ta Paris’te yaptığı açıklamaya bakalım. Blinken, “Suriye'deki Kürt dostlarımızın gözetimi altında tutulan 10 binden fazla yabancı terörist savaşçının dışarı çıkması” ile DAEŞ’in yeniden güçlenmesi olasılığının Trump yönetimini de tedirgin edeceğini söylüyor. Yani Ankara’ya bir nevi “Trump’a o kadar güvenme; Trump yönetimi de en az bizim kadar DAEŞ meselesine önem veriyor” diyor.
Ardından Suriye Demokratik Güçleri’nin yani YPG’nin DAEŞ’le ilgili misyonunu sürdürmesi gerektiğini söylüyor ama ardından sözü Türkiye’ye getiriyor. Türkiye’nin PKK ve terörizm gibi konularda haklı endişeleri olduğunu söylüyor, “Müttefikimiz ve ortağımız Türkiye ile bu endişelerin çözümünü sağlayacak şekilde geçiş sürecini yönetmek için çok yakın çalışıyoruz” diyor.
Bu endişeleri sıralarken; “SDG’nin (yani YPG’nin) Suriye ulusal güçlerine entegrasyonu, bu güçler içindeki yabancı üyelerin ülkelerine dönmeleri, petrol ve sınır konularına dair sorunlar” diye konuşuyor.
Malum Türkiye Suriye’de Kürtlerin nüfuslarının çok üstünde bir alanda hakimiyet kurmalarına, petrol ve su kaynaklarını kontrol etmelerine de karşı çıkıyor.
Benim bildiğim kadarıyla ABD’li üst düzey bir yetkili ilk kez bu kadar Türkiye’nin taleplerini detaylı olarak dile getiriyor. Ve “Bunlara çözüm getirebiliriz” diyor.
Ancak Blinken “Bu bir süreç, zaman alacaktır; bu zaman içinde de çatışma çıkması Suriye’de olumlu gördüğümüz gidişatın yararına olmayacaktır. Böyle olmaması için elimizden geleni yapıyoruz” diyor.
Yani "YPG'yi öyle ortada bırakıp sırtımızı dönemeyiz; ama zaman içinde senin de endişelerini giderecek bir hal çaresi buluruz. Ama sabırsız davranıp askeri çözüme gidersen, Suriye'deki olumlu gidişata zarar vermiş olursun" demeye getiriyor.
Türkiye’nin endişelerini haklı bulup, çözmek için süre isterken samimi mi; yoksa ipe un mu seriyor?
Ankara’nın ikilemi
Sanırım Ankara bir ikilemle karşı karşıya: Sahada Suriye Milli Ordusu aracılığıyla askeri sopayı gösterip, diplomatik baskıyla sonuç almak için beklemek mi? Yoksa meseleyi sürüncemede bırakmamak için, SMO, HTŞ ya da doğrudan bir sınır ötesi operasyonla YPG’nin üst düzey kadrolarına darbe vuracak şekilde aksiyona geçmek mi?
Bu sorunun cevabı bir miktar Trump’ta yatıyor olsa gerek. Ankara Trump göreve gelmeden aksiyon alınmasının, ABD başkanıyla olumsuz bir başlangıç yaratabileceği ihtimalini de hesaba katıyordur diye düşünüyorum.
Zira Trump, yaptığı açıklamalarla her ne kadar Erdoğan’dan övgüyle bahsetse de Ankara’ya “yeşil ışık” anlamına gelecek bir mesaj da en azından açıktan vermedi. Trump, 7 Ocak tarihli basın toplantısında bir gazetecinin, "Suriye'den ABD askerlerini çekecek misiniz?" şeklindeki sorusuna, "Bunu size söylemeyeceğim çünkü bu bir askeri stratejinin parçası. Ancak şunu söyleyebilirim ki bu Türkiye ile ilgili bir durum," diye yanıt verdi. Geçmişte Erdoğan’ı “Kürtlerin peşine gitmemesi” için uyardığını da hatırlattı. Buradan çok net bir mesaj çıkmıyor.
Türkiye, ABD ve Suriye üçgeninde sahada ve diplomatik arenada gergin saatler yaşanıyor. ABD Dışişleri Bakan yardımcı vekili John Bass dün Ankara’da Suriye konusunda temaslarda bulundu.
Ankara askeri çözüm seçeneğini canlı tutarak, diplomatik baskıyla da ABD’nin YPG’ye geri adım attırmasını istiyor. Son günlerini yaşayan Biden yönetimi ise, askerî harekâtı önleyecek bir ara yol bulmaya çalışıyor. Dışişleri Bakanı Fidan’ın ültimatom verdik demesi önemli. Ancak Trump’tan gelen mesajlar muğlak. Ortada sanki zamana karşı bir yarış da var. Trump gelmeden aksiyon almak mı yoksa beklemek mi? Peki aksiyon almak meseleye istenen çözümü sağlar mı yoksa daha çetrefil hale mi getirir?
Barçın Yinanç kimdir?Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı. Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi. 2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti. Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi. Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor. |