Son dönemlerde özellikle Avrupa'dan vize alınması konusunda çok büyük sıkıntı yaşanıyor.
Daha önce bir, iki yıllık Schengen vizesi alıp, şimdi başvurduğunda binbir belge, çokça Euro ve uzun bir bekleme süresinin ardından 20 günlük vize alanların, hatta ret yiyenlerin sayısındaki ciddi artış dikkat çekiyor.
Bu durumun biden fazla nedeni var. Önem sırasından bağımsız olarak bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz.
Birinci olağan şüpheli Covid-19 pandemisi. Seyahat yasakları ve uzun süre konsoloslukların kapalı kalması çok büyük bir yığılma yarattı. Pandemi sırasında vizeleri bitenler, seyahat kısıtlamalarının da kalkmasıyla aynı anda vize talebinde bulunmaya başladılar.
Avrupa'da havaalanlarında yaşanan sıkıntıları hatırlayacaksınız. Tıpkı havaalanlarında olduğu gibi, vize işlemlerine bakan personelin bir kısmı pandemi sırasında gönderildi, işten çıkarıldı, ve şimdi Avrupa havaalanlarında yaşanan personel sıkıntısı gibi, gönderilenler geri gelmeyince, vize işlemlerini yapacak insan gücünde sıkıntı yaşanıyor.
Bir de tabii özellikle Avrupa başkentlerinde genel anlamda da Covid-19 sonrasında çalışma koşullarında farklılaşma yaşanıyor. Evden çalışanlar işyerlerine geri dönmemek için ayak sürüyor; ya Covid-19 olursak diye rapor alıyor vs. vs.
Alman büyükelçiliği yetkilileri, yığılma nedeniyle konsolosluk personelinin cumartesi günleri bile çalıştığını söylediler ki, mesai saatleri konusunda esneklik göstermeyen Almanya için dikkat çeken bir veri.
Ancak personel sıkıntısı Türklerin çektiği çileyi tam olarak açıklamıyor. Tamam, çok belge istedin; tamam uzun süre de beklettin; o zaman neden az süreli vize veriyorsun?
Daha önce 9 kez Schengen almış bir meslektaşıma Danimarka Büyükelçiliği 20 gün vize verdi; daha önce pek çok Schengen'i olan bir başka arkadaşıma Yunanistan sadece 6 ay verdi.
Sonuçta bu insanlar tekrar seyahat etmek zorunda olurlarsa, tekrar başvuracaklar; bu nedenle yığılma sorununu kendi elleriyle beslemiş oluyorlar.
Türkiye'deki ekonomik ve siyasi durum
İkinci olağan şüpheli Türkiye'deki ekonomik ve siyasi durum.
Türkiye'nin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ne (AKPM) yaz başında sunduğu rapora göre 2014 yılında yüzde 4 olan Schengen vize reddi 2020 yılı itibarıyla yüzde 12.7'ye yükseldi. Fransız basınında yer alan bir habere göre 2021'de de yüzde 19'a yükseldi.
Ret demek; "ben senin, gidip sonra geri döneceğine inanmıyorum" demek.
Çevrenizde 40-50 yaş altı kim varsa, hem ekonomik nedenler hem de siyasi iklimin boğuculuğu yüzünden bir an önce yurt dışına yerleşme niyetinden bahsetmiyor mu? Türkiye'de yaşayan diplomatlar da bu durumun farkında. Öyle olunca, vize taleplerinde kılı kırk yarıyorlar; en ufak bir şüphe ise başvuranın aleyhine sonuçlanıyor.
Tabii buraya bir de olağan kriminal şüpheli olarak insan kaçakçılarını da eklemek gerekiyor. En son İspanya ve Fransa Ağustos ayı itibaren Türk vatandaşlarından transit geçişler için de vize istemeye başladı. İspanyolların açıklaması, özellikle 18 yaş altı gençleri kaçıran bir çetenin varlığı nedeniyle bu yola başvurdukları yönünde oldu. Vatandaşı cezalandıracağınıza, çeteyi çökertin demek bir işe yaramıyor.
Üçüncü olağan şüpheli ise Türkiye'nin imajı ve özellikle AK Parti Türkiye'sinden hazetmeme hâli.
Yukarıda bahsettiğim AKPM'ye sunulan rapor "Schengen Bilgi Sisteminin Avrupa Konseyi Üye Devletleri Tarafından Siyasi Güdümlü Bir Yaptırım Olarak Kötüye Kullanılması" başlığını taşıyor. Elbet bu başlık bize çok şey söylüyor. Vize sıkıntısı yaşayan bazı iş insanları, "İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine taş koyduk; acaba o nedenle mi?" diye tahminde bulunuyorlarmış.
Açıkcası, Avrupa Birliği ülkelerinin eşgüdüm içinde Türkiye'ye dönük vizeyle ilgili böyle organize bir karar alma durumu olduğuna ihtimal verilmiyor.
Gizli talimat mı?
Ancak yine de gerek Türkiye'deki kötü ekonomik ve siyasi gidişatın yasadışı girişleri arttıracağı beklentisi, gerekse siyasi ilişkilerde yaşanan sorunlar nedeniyle, "kılı kırk yarın, en ufak bir şüphede ret verin" türünden bazı gizli talimatlar olabileceği ihtimali de dışlanmıyor.
Kimilerine göre talimata bile gerek yok. Birincisi; Avrupa ülkeleri, Türk turistin ya da Türk iş insanının ülkelerine gelememesi durumunda büyük bir kayıp içinde olacaklarını düşünmüyorlar. Diğer bir deyişle, "Bize biraz daha Türk turist gelse, daha çok Türk işi nsanı gelse," gibi özel bir heyecanları/çabaları yok.
Öte yandan AK Parti Türkiye'sinin imajı o kadar kötü ki; "aman Türkler bizden uzak dursun," noktasındalar. Bir yetkilinin dediği gibi, "Biz üçüncü dünya ülkesinden birisine yada bir Afgan'a nasıl bakıyorsak, bize de öyle bakıyorlar. Gelmese de olur zihniyeti var."
Kötü niyet o kadar yaygın ki; Avrupalı diplomatlar meslektaşlarına bile kök söktürüyor. Misal Türk Dışişleri Bakanlığı çalışanları, tayin oldukları Avrupa ülkesine anne, babalarına, yakın akrabalarına vize almakta bile zorlanıyorlar.
Karşılıklılık ilkesi nerede?
Karşılıklılık ilkesi çerçevesinde, turizmi etkilemeyecek türden karşı birtakım adımlar atılması ise AK Parti iktidarının gündeminde değil.
Tam tersine, "diklenmeden dik durmak" söylemini özellikle Avrupa'ya karşı sıkça kullanan AK Parti yetkilileri, son dönemlerde, harcanacak beş- on Euro aşkına kapıları sonuna kadar açmış durumda.
Bırakın pasaportu vizeyi; pek çok Avrupa ülkesi vatandaşı, kimlikle Türkiye'ye girebiliyor. Hatta pasaport süresi dolanlar bile, süre bittikten bir yıl içinde hatta bazısı 5 yıl içinde geçerliği biten pasaportla Türkiye'ye giriş yapabiliyor. Bunların büyük bölümü de Türklere vize konusunda kök söktürenler.
Her iki kategoride bulunan ülkelerin listesini görmek için Dışişleri Bakanlığının web sitesine bakmanız yeterli.
Parasızlığın gözü kör olsun mu diyeceğiz? Lafa gelince atıp tutmak kolay mı diyeceğiz?
Barçın Yinanç kimdir? Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. 1990’da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu’nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu’nda çalıştı. Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar’dan Ortadoğu’ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi. 2004 yılında İstanbul’a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News’da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010’dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti. Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi. Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye’de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası’na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020’de itibaren T24’te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş’la birlikte “Dış Politika ile İçli Dışlı” adlı programı yapıyor. |