Atilla Dorsay

03 Ağustos 2018

Yine bir doğayla amansızca boğuşan insan hikâyesi

"Olay gerçekten yaşanmış ve bir kitaba dönüşmüş. Film de bunun sadık bir uyarlaması"

SIFIRIN ALTINDA: DAĞDAKİ MUCİZE 
(6 Below: Miracle on the Mountain)
X  X  X

Yönetmen: Scott  Waugh
Senaryo: Madison Turner
Görüntü: Michael Svitak 
Müzik: Nathan Furst
Oyuncular: Josh Hartnett, Mira Sorvino, Sarah Dumont, Kale Culley, Jason Cottle 

Amerikan filmi

 

Dünyamızın gidişini saptayan temel olaylardan biri de kuşkusuz gitgide kirlenen, dengeleri bozulan ve sanki isyan eden bir doğanın insanoğluna hazırladığı olumsuz gelişmeler, acı sürprizler...Geçirdiğimiz şu garip yaz iklimininin, heryerde adeta patlayan orman yangınlarının, çöken evlerin, basan sellerin bize, insanoğluna sürekli tahrip ettiği doğanın görkemli bir uyarısı olduğu açık değil mi?

Hernekadar biraz mistik gözükse de, ben olayı böyle alıyorum. Hele betonun kentlerden köylere, dağbaşlarından yaylalara, ovalardan yamaçlara, Konya’nın Mevlana meydanından İstanbul’un Taksim meydanına heryeri giderek kapladığı ülkemizde, bu gerçek yadsınabilir mi?

Batılı bunun farkında. Ve bu yüzden sinema da bu tür filmler yapıyor. Ve aslında insanoğlunun tarih kadar eski olan doğayla mücadelesine ona sürekli meydan okumanın, giderek onu adeta planlı biçimde yok etmenin damgası da ekleniyor.

Yalnız son aylardaki bu tür filmleri anımsarsak, en azından Joseph Kosinski’nin Only the Brave- Korkusuzlar, Rob Cohen’in The Hurricane Heist- Kasırgada Vurgun, Baltasar Kormakur’un Adrift- Sürükleniş filmleri akla gelmez mi?

Bu yeni film de en azından Adrift gibi gerçek olaylara dayanıyor. Babasının onu alabildiğine sert ve savaşçı biri olarak yetiştirme tutkusuyla (“sen asla 25 yaşında kravat takan, hergün 9’dan 5’e çalışan biri olmayacaksın!”), annesinin sevgiyle büyütme  çabası arasında kalmış Eric LeMarque, sonunda bir hokey ustası ve bir ‘snowboard’ şampiyonu olur.

Arada baba tam Amerikan usülünce çekip gitmiş ve onu kırgın bir öksüze çevirmiştir. Bu yüzden zirvedeyken takımını terkeder, annesine baş kaldırır. Ve uyuşturucuya başlar. Günün birinde de yaşadığı California’nın ünlü Sierra Nevada dağlarında, kendisini berbat bir havada tepelere vurur.

Bu tam sekiz gün sürecek ölümcül bir serüvendir. Giderek soğuğa teslim olan bedeni, yaralı bacakları ve tükenen gücüyle ölümün eşiğine gelecektir. Ama çıkmadık candan umut kesilir mi?

Olay gerçekten yaşanmış ve bir kitaba dönüşmüş. Film de bunun sadık bir uyarlaması. Gerçek doğa mekanlarının kullanılması harika. O bitmeden yağan kar, o bastıran fırtına, o vahşi tepeler...O teslim olmaya hazır kırılgan bedenimiz.   

Ama ayni ölçüde doğanın –ya da Tanrı’nın- bize bahşettiği o inanılmaz direnç, o kolay yenilemez hayatta kalma dürtüsü.

Tüm bunlar izlemeye değer bir filmini malzemesini oluşturuyor. 

Lucky Number Slevin, Pearl Harbor, bizim tarihimizden süzülüp gelenThe Ottoman Lieutenant- Osmanlı Subayı gibi filmlerden hatırladığımız Josh Hartnett, hemen tüm ağırlığını yüklendiği filmi yeterince sürüklüyor. Anne rolünde uzun, çok uzun süre sonra yeniden değerli ve Oscar’lı Mira Sorvino’yu bulup özlem gidermekse çok hoş.

YARIN: KARANLIK ZİHİNLER

Not: Haftanın bir diğer filmi Christopher Robin eleştirisi bu hafta ortakoltuk.com sitesinde.