ALİ BABA VE 7 CÜCELER X X X X Yönetim ve senaryo: Cem Yılmaz |
Cem Yılmaz’ın tek başına ikinci yönetmenlik denemesi, bence ilki olan (ve birtürlü ısınamadığım) Pek Yakında’dan çok daha iyi. O filmdeki aşırı duygusallık ve kör kör parmağım gözüne nostaljiden çok daha zengin ve denetimli bir film bu. Ve Yılmaz için ciddi bir aşama.
Ali Şenay, bahçe ve yeşil alanlar için zaman zaman kullanılan ‘cüce heykelcikleri’ imal eden bir iş adamıdır. Bunun için de firmasının adı, züccaciye’den esinlenen (ama telaffuzu çok daha zor, neredeyse imkansız olan) ‘cüccaciye’dir!...
Ortağı ve eniştesi İlber’le bir sponsor arayan Şenay, hayli matrak ve kırılan potlarla fiyaskoya giden bir ‘tanıtım seansı’ndan sonra Avrupa’ya yelken açar, Sofya’daki bir fuara katılır. Ve böylece filmin hemen tüm geri kalanı Sofya’da ve yemyeşil Bulgar taşrasında geçer. Bizim için ne değişiklik!...
İki kafadar, bir yanlışlıklar komedisinden sonra şüpheli, gizemli ve son derece tehlikeli ‘iş adamı’ Boris Mançov’la karşılaşırlar. Ve süregelen yanlış anlamalar, onları önce ismi Barış Manço sanmalarına, sonra da hapse yollar. Hapisten çıkmaları ise mutlu son değildir: çünkü Sofya’da yolunu şaşırmış başka birkaç Türk garibanla birlikte akibetleri, Mançov’un zengin ve acımasız dostları için düzenlediği bir avda göz kırpmadan avlanan zavallılar konumuna düşmek olacaktır
Film Yılmaz’ın tek başına yazdığı bir senaryoya dayanıyor. Ve komedi kadar ciddi bir aksiyon tabanına oturuyor. Öyle çok görkemli değil, ama varolan herşey oldukça inandırıcı biçimde çekilmiş: daha Sofya’nın ana meydanlarından birinde başlayarak (o müthiş trafik ve ‘lastiksiz araba, sahnesi) doğadaki kaçıp kovalamacalar, döğüş ve düellolar, derin bir kuyuya düşüş ve çıkışlar, vs.
Arka planda ise çok çeşitli ögeler var. Bir yandan ilk kez Avrupa’ya çıkmış ortalama bir Türk’ün gözüyle görülmüş Batı: Şehircilikten canlı sokak kültürüne, rahat bir yaşam biçiminden hoşgörüye...Ama, aynı zamanda, özellikle tüm eski sosyalist ülkelerde varolan o ‘nevzuhur’ Mafya olayı ve onun uzantıları. Ve ona koşut olarak çöken ve özellikle kadını metalaştıran bir ahlak...
Bir diğer temel öge, Türk kültürünün bir avuç ikonuna yapılan saygı gösterisi. Başta Barış Manço: Arkadaşım Eşek’ten Kazma’ya şarkıları, filme yer yer bir Manço nostaljisi katıyor. Ayrıca Namık Kemal’den Cemal Süreya’ya alıntılar ve de bir İzzet Altınmeşe’yi anma çabası var. Benim pek tanımadığım bu ünlü türkücü Cem’in gözdelerinden olmalı ki, onu anmakla kalmıyor, oğlu aracılığıyla cisimleştiriyor.
Film elbette en çok oyuncuları üzerinde duruyor. Başta bizzat Cem: Film boyunca çok farklı iki kişiliği, saflıkla cinlik arasında kalmış esnaftan Ali Şenay ve azgın Bulgar Mafyacı Mançov’u aynı sağlamlıkta oynarken, bir düzineye yakın dilde konuşmayı da beceriyor!...
Hemen ardından, Pek Yakında’da tutmadığım Zafer Algöz, eski Rus askeri, ama aslında yaman bir türkücü olan Memedov’da dört dörtlük oynuyor. Pek tanımadığım Çetin Altay’ın enişte İlber’deki oyunu çok iyi. Yoshi Mizrahi, Bahtiyar Engin, Can Yılmaz için de benzer şeyler söylenebilir. Rus dilberi İrina İvkina ise tam yerine oturmuş.
Elbette kusursuz bir film değil bu (öyle olsaydı, beş yıldız verirdik!). Bir noktada biraz tıkanıyor, yavaşlıyor gibi. İlber’in ölüp dirilmesi ve sonra bir zombiye dönüşmesi yeterince işlenmemiş. Sanki çok daha komik birşeylere yol açabilirdi.
Belki aşırı küfür kullanımı da biraz eleştirilebilir: Cem Yılmaz’ın buna gerçekten ihtiyacı var mıydı? Edep bakanlığına sıvanacak değilim, ama filmin hedef kitlesi içinde oldukça küçük yaştakiler de olabilir, olmalı. O zaman, bu biraz uygunsuz kaçıyor denebilir.
Neyse...Filmin kusurları daha çok senaryodan kaynaklanıyor. Çekimlerden değil. Bu ‘yönetmen Cem Yılmaz’ için iyi haber!.. Senaryo ise biraz daha özen, belki bir ortak yazar istiyordu belki...
Ne olursa olsun, çıtayı yükselten ve izlenmesi gereken bir popüler sinema örneği. Sonuç olarak tek bir Cem Yılmaz’ımız var. Ve iyi ki de var!...
Agah’la birlikte imzalıyoruz!
Sinema yazarlığına ömürlerini vermiş sevgili dostum Agah Özgüç’le birlikte ilk kez kitap imzalıyoruz. 14 Kasım Cumartesi (yarın) TÜYAP Kitap Fuarı’nda, 10. salondaki Horizon yayınları standında. Ve 14- 17.00 saatleri arasında... Özgüç yayınevinden çıkan 5 kitabını, bense Yeşilçam’dan 100 Portre’yi imzalayacağım.
Yarın: SNOOPY VE CHARLİE BROWN