X X X Yönetim ve Senaryo: Çağan Irmak Orchestra Content yapımı, 2023 |
Çağan Irmak'ın Bizi Hatırla'dan tam beş yıl sonra karşımıza gelen yeni filmi, 2000'lerden başlayarak Mustafa Hakkında Her Şey, Babam ve Oğlum, Ulak, Issız Adam, Prensesin Uykusu, Dedemin İnsanları, Tamam Mıyız?, Unutursam Fısılda, Nadide Hayat gibi unutulmaz filmler yapmış yönetmenin dönüşünü haberliyor; ki onu 2014'te çıkan 100 Yılın 100 Türk Filmi kitabıma Babam ve Oğlum, Issız Adam ve Dedemin İnsanları ile almıştım. Bugün sadece 52 yaşında olduğuna göre, ondan daha çok şey beklenir!..
Film öyle bir hikâye anlatıyor ki, açık vermeden ve entrikayı deşifre etmeden özetlemek kolay değil. Yine de denersek...
Öncesinde, hâlâ film çekmeye çalışan, ama artık vaktinin geçtiği anlaşılan yaşlı bir adamı tanıyoruz. Selçuk Yöntem'in kusursuz biçimde oynadığı Selim Erensoylu... 1970'lerdeyiz ve Yeşilçam'ın devam etse de, zor günler geçirdiği bir dönem anılıyor. O dönemin filmlerini hatırlatan isimler, afişler ve sahnelerle bir Yeşilçam resmigeçidi izliyoruz
O arada Selim'in hayatına genç bir adam giriyor. Ve onunla sürekli bir diyaloga giriyor. Kim bu derken... Onun aslında Selim'in kendi gençliği olduğunu anlıyoruz; bu kez Kubilay Aka'nın canlandırdığı... Bu 'kendi kendisiyle sürekli diyalog' fikri, filme Brechtçi bir hava ve belli bir gizem katıyor.
Sonra Selim, Sevda ile tanışıyor. Elif Ceren Balıkçı tarafından oynanan ve bir açıdan Yeşilçam'ın en ünlü birkaç aktrisinin bir karması olan... Anlaşılıyor ki, Selim Erensoylu gençliğinde Sevda'ya tutulmuş ve onunla evlenmiştir. Ama hikâye giderek gizemini yoğunlaştırıyor. Çocukları Suna, daha küçük yaştan itibaren sağlığıyla bir sorun oluyor. İlerki yıllarda, bu kez Selin Şekerci tarafından oynanan Suna (ki çok zor bir kompozisyon olduğu kesin!) ailenin ve özellikle babasının temel derdi olacaktır. Ama aile ailedir; geçmiş geçmiştir. Ve sonunda belki mutluluk yeniden yakalanabilir.
Gençliğinde tam bir bıçkın olan Selim, bir yerde 'taçsız kral' veya 'efsane' diye anılıyor. Ama giderek ününü kaybediyor. Onu yine kazanmak için özveride bulunması şarttır. Ama nasıl bir özveri, hangi bedeli olan? İşte hikâyenin en dramatik yanı.
Filmin sonuç olarak tam bir Yeşilçam'a saygı veya özlem çabası olduğu söylenebilir. Ama bunu yaparken modern, çağdaş ve yenilikçi bir tempo ve dil yakalanmış. Gerçi abartılı sahneler yok değil... Özellikle ıssız dağ başlarında geçirilen geceler (ki kahramanlarımız açısından insana korku veriyor!); Suna'nı elinden hiç düşmeyen mini-kamerası, vb. Buna karşılık, öylesine romantik çekimler de var ki... Örneğin Sevda'nın dev çınarın yanıbaşındaki çekimi; o eski günlerdeki gibi kağıt helva yeme bölümü. Ve Selim'in ağzından çok tipik bir Fransızca deyim: "Un point, c'est tout – Nokta, işte o kadar!"...
Sonuç olarak film, gerçek ve otantik Yeşilçam'ı anmak için güzel bir fırsat oluyor. Oyuncularda anma fırsatını bulamadığım Fatoş rolündeki Günay Karacaoğlu'nu da kutlayayım. Ayrıca son jeneriklerde gelen Teoman şarkısı, 'beynelmilel' görüntü ustası Mirsad Herovic'in görüntüleri de anılmaya değer...
Yarın: FABELMANLAR
Atilla Dorsay kimdir? Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"... |