VORTEX X X X ½ Yönetim ve senaryo: Gaspar Noe Fransız filmi, 2021. |
Arjantin kökenli, 1963 doğumlu yönetmen Gaspar Noe'yi geçmişte oldukça ilginç bir avuç filminden tanıyoruz. İlk kez İrreversible - Dönüş Yok'la... Hayatımızı Değiştiren Filmler 1995-2015'te yer alan eleştirimde önce hikâyesini baştan sona değil, sonundan başlalatmasının altını çizmiş, "Önemli, cesur ve görmeye değer bir film" sonucuna varmıştım: "Alabildiğine acılı, hüzünlü, matem yüklü bir aşk filmi" diye noktalayarak...
Aradaki Enter the Void ve Love - Aşk filmlerini kaçırmış (sanırım bize gelmedikleri için), 2018 yapımı Climax filmini daha az sevmiştim. Hayatımızı Değiştiren Filmler serisinin son kitabında yer alan yazımda... İçinde tam 15 dakikalık tek bir çekimle sunulan bir kolektif dans bölümü de içeren bu film gerçekten son derece şaşırtıcıydı. Tümüyle biçimsel deneyişlerle dolu filmi sonuç olarak "Her Türk vatandaşı için değil; ama en azından ruhen genç, yeniliklere ve deneylere açık sinemaseverler sevebilir" diye nitelemiştim.
Noe yine benzer şeyler yapıyor. Tam 60 yaşındaki sanatçı, bize yaşlı bir çiftin hüzünlü öyküsünü anlatıyor. İsimleri verilmeyen kahramanlarımızdan erkek Dario Argento. Evet bildiniz, bir dönemin ünlü korku filmleri yönetmeni!.. 1940 doğumlu İtalyan sanatçının Suspiria, İnferno, Creepers, Trauma, The Stendhal Syndrome gibi dehşet üzerine filmleri var.
Ve de Fransız Françoise Lebrun'ün oynadığı karısı. İkisi de 80'li yaşlarına ulaşmış; filmdeyse tam olarak Alzheimer olmasa da benzer bir duruma yakalanmış iki patetik kişilik. Filmin bir yerinde dendiği gibi "beyinleri kalplerinden önce ayrışmış" insanlar... Hayatta bir oğulları, Alex Lutz, onun ayrıldığı karısından olan küçük oğlu, yani torunları Kiki, erkeğin yıllar önce karısına ihanet edip aşık olduğu sevgilisi Claire. Ve de çok az gözüken komşuları ya da dükkan sahibi tanıdıkları vardır.
Ama çift için son artık yaklaşmıştır. Ve ikisi için de yapılacak çok şey kalmamıştır. Kadının durumu görünüşte daha kötüdür; aslında eski bir psikiyatr olduğu anlaşılan kadın, her türlü sürprizi yapar kocasına... Örneğin kapıyı bile örtmeden çıkar; yakındaki çıfıt çarşısı gibi karmakarışık bir dükkana dalar ve oyuncak bölümünü sorar. Torunu Kiki için mi? Belli olmaz.
Adam biraz daha aklıbaşında gözükür. Amacı "sinema ve rüyalar" ana temalı bir kitap yazmaktır; bunun için kahve dostlarına veya olası yayıncısına danıştığı gibi, arada sırada TV ekranında eski filmlere de dalar. Ama onun da aklı başında olmadığı anlaşılır: örneğin oyuncak arabalarıyla gürültü çıkarıp duran ufacık Kiki'ye saldırdığı bölümde...
Gaspar Noe tüm bu dramı tam ve olgun bir biçimcilikle anlatır. Önce dar bir ekran içinde açılan film, çifte geçince birden genişler, iyice yaygın bir çerçeveye oturur. Ve o andan itibaren ekran ikiye bölünür. Ya çiftin hikâyesi her birini aynı anda izleyen şekilde, koşut biçimde izlenir. Bazen ise bölünmeyip tek sahne tüm o genişliğe yayılır.
Noe'nin pek sevdiği o uzun tek çekimler bu filmde de vardır. Ve biçimcilik, özellikle de geniş ekran olayı, finale doğru çoğalan o en acılı bölümlerde çok etkili biçimde kullanılır. Başlarda fonda sürekli duyulan yaşlılık ve sonuçları üzerine didaktik ahkam kesmeler, giderek yerlerini daha görsel ve sinemasal yaşlılık belirtilerine bırakırlar.
En ilginç üçüncü baş kahraman, oğul Alex'tir. O tek oğul ki nasıl olmuşsa olmuş, çiftimiz vaktiyle onu bir akıl hastanesine yatırabilmişlerdir!.. Belki genetik bir devamlılığın ya da gelecek günlerin bir habercisi... Ama bence çok iyi oynanan Alex kimliği filme ayrı bir boyut katar.
Evet, bu izlemesi çok kolay olmayan, 140 dakikalık uzunluğunun da bu işi kolaylaştırmadığı film, yine de şaşırtıcı olarak insanı beyazperdeye bağlar. İçeriğin uygun bir biçimcilikle birleşmesinin sanki bir mucizesi olarak... Dario Argento yazar (olmaya çalışan) babada zaman zaman vatandaşı, yazar-yönetmen-oyuncu Vittorio de Sica'yı hatırlatır ve rolüne cuk oturur. Tipik aksanıysa bir yerde İtalyan olduğunun söylenmesiyle açıklanır. Annede Françoise Lebrun, oğulda Alex Lutz gayet inandırıcıdırlar.
Ve film, tüm Gaspar Noe filmleri gibi, seyirciden belli bir sabır talep eder. Ama bunun karşılığını da verir. Ayrıca ana teması açısından bana hatırlattığı başlıca filmi de anmalıyım: Alman yönetmeni Michael Haneke'nin Amour - Aşk filmi... 2012 tarihli filmde Fransız sinemasının iki büyük oyuncusu 80'li yaşlardaki bir çifti canlandırmışlardı: Jean-Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva'nın unutulmaz oyunculuklarıyla...
Son bir nokta... Filmin başlarında müzikal bir sürpriz var. Fransız 'chanson'unun klasik şarkıcılarından Françoise Hardy bizlere Mon Amie La Rose - Dostum Gül adlı şarkısını söylüyor. Hem de baştan sona... Ben umdum ki sonda da finalle duygusal yakınlığı olan bir şarkı bulunup çalınsın, gösterilsin... Ama böyle bir şey olmadı. Keşke olsaydı...
Yarın: TEPKİ