Kemal Kılıçdaroğlu
Vay vay vay... Öylesine bir savunma, o kadar yürekli bir nutuk, o denli cesur sözler ki... Böylesini uzun zamandır ne duymuş ne de izlemiştim...
Evet, bu yine tüm çağdaş ve yürekli siyasetçilerin yapması gerektiği gibi, sözüm ona devlet karşıtı birkaç sözü için mahkemeye sevk edilen bir ismin, Kemal Kılıçdaroğlu’nun savunmasıdır. Okurken hem tüylerim ürperdi; hem 75 yaşında, neler görmüş geçirmiş, zirvelere çıktığı kadar itilip kakılmış bir siyaset adamının böylesine konuşabilmesine hayran oldum. Bu hayranlığı hep koruyacağım.
Aslında ben onu hep sevdim. Baştan beri bana en çok İsmet İnönü’yü hatırlattı: Ata’nın belki en iyi takipçisi; demokrasinin ve barışın en önde gelen kurucu ve koruyucularından; bir gün asansörde karşılaştığımda ellerine sarılıp öptüğüm o devlet adamı. Ve dediğim gibi, Kemal Bey bana hep bunları düşündürdü.
Ama böylesine bir çıkış... Siyasetin karmakarışık, irkiltici olduğu kadar ürkütücü, hayret duygusu kadar nefret de uyandırdığı bu dönemde, onun cesareti... O upuzun konuşma medyaya elbette yansıdı... En çok manşetten olmak üzere SÖZCÜ’ye, HÜRRİYET’e, CUMHURİYET’e ve herhalde göremediğim başka gazetelere... Ama bunu milletçe önemsemek gerekiyor. Özgür Özel, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu; hepsi bence eşit düzeyde önemli, yürekli, sorumluluk ve bilinç sahibi siyasetçilerimiz... Ama bir kenara atar gibi olduğumuz Kılıçdaroğlu, bu çıkışla aralarındaki onurlu yerini almış bulunuyor. Onu artık hiç unutmayacağız.
Uzun savunmasından küçük bir bölümü seçip bakarsak... Şu sözlere dikkat:
“Ben Kemal Kılıçdaroğlu, Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanlığı... Gelir İdaresi Başkanlığı’nda Daire Başkanı ve Genel Müdür Yardımcısı... BAĞ-KUR ve Sosyal Sigortalar Kurumu’nda Genel Müdürlük ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda Müsteşar Yardımcılığı yaptım.
Siyaset arenasına girmeden önce üniversitede ders verdim. Milletvekilliği ve Grup Başkan Vekilliği yaptım.
Daha sonra, üyesi olmaktan her zaman gurur duyduğum CHP’de Genel Başkanlık görevini 13 yıl boyunca yerine getirdim.
Sayın yargıç... Bütün görevlerim süresince çok büyük bütçeler yönettim. Ne beytülmalın bir kuruşuna el uzattım; ne de bir kişiye müsaade ettim.
Tarih kadar uzun bir yolculuktan geldim. ‘68 kuşağında Denizlere, Mahirlere, Hüseyinlere yoldaşlık, idamlara tanıklık ettim. Sağdan ve soldan idam edilenlerin aslında aynı hedefe yürüyen kardeşler olduğunu, düşmanlarımızınsa tek olduğunu anladım.
Biz sağcı-solcu, seküler-dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt değildik. Biz, dünyanın en güzel toprakları olan bu vatanda, barış, kardeşlik, huzur ve bereket içerisinde yaşama mücadelesi veren; ama işgalci güçler ve onların içimizdeki işbirlikçileri eliyle birbirini öldüren... Çocuklarının eğitim-sağlık ve beslenme ihtiyaçlarını karşılayamayan... Emeklisi aç, hastası tedavi edilemeyen, emeği sömürülen... İnsanlık onuruna yakışan bir hayattan çok uzaklaşmış... Ağız dolusu gülmeyi unutmuş 85 milyon ve tek millet olan kardeşler olduğumuza inandım.”
Ve bu çağdaş hukuk ve adalet nutku öylesine akıp gidiyor. Sakin, ama coşkun bir nehir gibi... Ve Kılıçdaroğlu’nu yeniden siyaset sahnesinin ortasına oturtuveriyor. Kendi adıma bunu candan diliyor ve onu gönülden kutluyorum.
Atilla Dorsay kimdir?Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. 10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.." |