MANTIKSIZ ADAM (An Irrational Man) X X X 1/2 Yönetmen ve senaryo: Woody Allen |
Woody Allen’in 79 yaşında çektiği bu 52. son filmi, Cannes 2015’de dünya galasını yapmış ve sonradan eleştirmenlerce orta karar bulunmuştu. Ama aslında belki onun en iyi filmlerinden, olasılıkla ilerde daha değer kazanacak bir yapım.
Film Abe Lucas adlı bir felsefe hocasının Rhode İsland’daki bir yaz okulunda ders vermesiyle açılıyor. Hala formunu koruyan, hayata felsefenin ve onun daha çok Varoluşçuluk kanadının gözlükleriyle bakan Abe, bu okuldaki çoğu zengin ve şımarık genç kızların ilgisine mazhar oluyor. Meslekdaşı, kocasından ayrılmanın eşiğindeki Rita Richards’ın cinsel tacize varan ilgisinin yanısıra, öğrencilerinden Jill Pollard da onunla ilgileniyor.
Ama bir gün tuhaf birşey oluyor. Bir lokantada, yan masada konuşulanlar kulaklarına çalınıveriyor. Ve böylece, kötü niyetli bir yargıcın yanlış kararıyla hayatı kararan genç bir insanın öyküsünü öğreniyor.
Bu olay, Abe için bir dönüms noktasıdır. Çünkü hep bol konuşmakla, laf ebeliğiyle, hiçbir büyük karar almadan, gerçek bir sorumluluk yüklenmeden geçmiş hayatında, belki ilk kez eyleme geçerek bir insanı kurtaracaktır; o yargıcı bir ‘kusursuz cinayet’ tasarlayıp öldürerek!..
Görüldüğü gibi, Woody’nin açıkça Hitchcock’a yaklaştığı bir hikaye bu... Gerçi onun suç ve ceza temasına dayanan filmleri oldu. Suçlar ve Kabahatler, Manhattan Murder Mystery, Broadway Üzerinde Kurşunlar, Small Time Crooks- Ufak Sahtekarlıklar, Maç Sayısı gibi...dek...İlginçtir, internette bir sinemasever özellikle Suçlar ve Kabahatler, Maç Sayısı ve bu yeni filmin birlikte onun “Dostoyevski üçlemesi” olabileceğini yazıyor!...
Her ne olursa olsun, bu hikaye bir yandan Hitchcock’a kayarken, öte yandan bir tür Gerçek-üstücülüğe uzanıyor. Çünkü o konumdaki bir insanın böyle bir işi düşünmesi bile tuhaf. Hele gerçekleştirmesi...Belki saygın eleştirmenleri en çok iten bu oldu: hikayedeki bu inanılması zor gelişme...
Ama Woody işin içinden gayet iyi çıkıyor. Ve bu görkemli ‘suç fantezisi’ni bize tüm gelişmeleriyle ve parlak finaliyle kabul ettirmeyi başarıyor. Onu hala önemsemeyip dahi sıfatını yakıştırmaktan kaçınanlar utansın!..
Sonuç olarak Allen’in son yıllardaki birbirinden ilginç ve yenileyici filmlerinin, yukarda saydıklarımın yanısıra Paris’te Geceyarısı, Mavi Yasemin veya Magic in the Moonlight- Sihirli Ay Işığı’yla birlikte anılması gereken farklı ve ilgiye değer bir film. Allen’in ikinci kez çalıştığı Emma Stone, filmin yükünü büyük ölçüde sırtlıyor.
İlk kez çalıştığı Joaquin Phoenix ve Parker Posey de kusursuzlar. (Posey yakında yeni filminde de rol alacak). Woody-severler ya da daha genel biçimde has sinemaseverler kaçırmasın.
Şeytana tapmak ya da tapmamak...
KORKU TERAPİSİ (Regression) X X Yönetmen ve senaryo: Alejandro Amenabar |
Şili-İspanyol karışımı Alejandro Amenabar, ilk filmi Tez’den başlayarak, ama özellikle Nicole Kidman’lı Diğerleri filmiyle kendini öylesine bir modern gerilim ustası olarak tanıttı ki...Artık bu türdeki her filminde karşımızda bir tür mucize bekler olduk.
Korku Terapisi aslında fena film değil. Ama beklentilerimizi karşılamadığını ve bizi yeterince ‘germediğini’ söylemek de şart.
ABD’de özellikle 70’li yıllarda patlak veren ‘satanist’, yani şeytana tapan örgütler ve birbirinden garip inançlara sahip modern tarikatler, dikkatleri bu ülkeye çekmiş ve başta ünlü The Exorcist- Şeytan, bu konuda birçok romana ve filme yol açmıştı. The Believers’dan The Exorcism of Emily Rose’a....
Korku Terapisi bu akıma dahil. 1980’lerin Minnesota eyaletinde geçen film, 17 yaşındaki bir kızın babası tarafından tecavüze uğradığını söyleyerek kıliseye sığınmasıyla başlıyor. Alkolik baba bu konuda hiçbir şey hatırlamıyor, ama suçu da yükleniyor.
Sonra işin içine yine tecavüze karıştığı söylenen bir polis memuru, giderek tüm aile karışıyor. Özellikle herşeyin başı olduğu iddia edilen yaşlı büyükanne ve yıllar önce evi terkedip gitmiş olan oğul. Acaba o da mı tacize uğramıştır ve işin ardında şeytani seks ayinleri düzenleyen bir örgüt mü vardır?
Amenabar öyküsünü belli bir ustalıkla anlatıyor. Yine de senaryonun 105 dakikalık filmi kaldıracak ve doyurucu bir finale götürecek güçte olmadığı açık. Film zaman zaman koyu bir hıristiyanlık sosu altında sanki kaybolur gibi oluyor. Özellikle ‘şeytan’ figürünün bu din için önemi düşünülürse, bu doğal olabilir. Ama ya biz ne yapalım?
Entrikanın sonunda yumuşak, ama inandırıcı biçimde sonuçlanmasını kimileri sevecektir. Ama ben yine de hikayenin öylesine bizi yorduktan ve kafamızı karıştırdıktan sonra gelen o ‘psikolojik çözüm’den tatmin olamadım. Siz deneyebilirsiniz. En azından Ethan Hawke, David Thewlis, Emma Watson gibi oyuncuları hatırına....