Atilla Dorsay

14 Ekim 2022

Uzun bir korku serisi artık veda ediyor

Film tüm bu bilmem kaçıncı film tekrarlarına ve karanlık entrikasına karşın, türün meraklılarına az şey vermiyor

CADILAR BAYRAMI SONA ERİYOR

X X X

(Halloween Ends)

Yönetmen: David Gordon Green
Senaryo: Paul Brad Logan, Chris Bernier, Danny McBride. D. G. Green
Görüntü: Michael Simmonds
Müzik: John Carpenter
Oyuncular: Jamie Lee C urtis, Rohan Campbell, Andi Matichak, Kyle Richards, Will Patton, Stephanie Mcintyre, Candice Rose, Joey Harris, Keraun Harris

Universal filmi, 2022.

Halloween sözcüklere göre Batı Hristiyanlığının All Saints - All Hallows denen bayramından bir gün öncesi yapılan geleneksel bir törendir. Avrupa'dan yola çıkmışsa da ABD'de yerleşmiş ve uzun zamandır tüm dinsel kılığından sıyrılıp, geniş anlamda bir halk kutlamasına ve eğlencesine dönüşmüştür.

Ama beyaz perde baştan beri bunu böyle kullanmadı. Genelde İngiliz klasik edebiyatının 19. yüzyıldan başlayarak korku ve fantastik alanında yarattığı eserlere dayanan Hollywood usulü korku sineması, önceleri Frankenstein, Dracula, Görünmez Adam gibi filmler yaptı. Hem de büyük başarıyla...

Ama zaman geçtikçe, daha tipik bir Amerikan malzemesi moda olmaya başladı. Bir yandan Halloween ya da Cadılar Bayramı adıyla kutlanan bir törenin çekiciliği. Öte yandan, özellikle Amerikan taşrasının içerdiği o bir tür uğursuzluk ve kötücüllük kavramları bu filmlere yol açtı. Halloween serisi bunların en başlarında geliyor.

İlki 1978 yılında çekilen film, bu sinemanın ustası yönetmen John Carpenter ve meraklı yapımcısı Debra Hill'in imzalarını taşıyordu. Ve dönemin eleştiri kurumu, bunu tam bir başyapıt olarak karşıladı. Zaten bir eleştirmene göre, bu yeni film direkt olarak o ilk filmin devamı!.. Carpenter baştan beri birçok filmde müziği yapmayı da sürdürdü. İlk filmle başlayarak Jamie Lee Curtis ve Donald Pleasencc baş rolleri aldılar. Ardından Halloween 2 geldi. Yine ayni ekip... Sonra Halloween: Season of the Witch filminde tüm kadro yenilenmişti. Ama eski çekicilik de kalmamıştı.

Sonrasının Halloween 4- The Return of Michael Myers, The Revenge of Michael Myers ve The Curse of Michael Myers filmlerinde eskilerden sadece Donald Pleasencc vardı. Halloween H20 - 20 Years Later yapımında Jamie Lee Curtis olduğu gibi, annesi ünlü yıldız Janet Leigh de rol almıştı. Bu arada onun bir dönemin iki büyük yıldızı Tony Curtis ve Janet Leigh'ın kızları olduğunu da hatırlatayım.

2000'lere geçince ilk film Halloween - Resurrection yine Jamie Lee Curtis'e kavuştu. 2007'de yepyeni bir kadroyla işe yeniden başlandı: Halloween ve ardından gelen Halloween-2 filmleriyle. Ve yepyeni isimlerle... 2021'de Halloween Kills çekildi. Yine Jamie Lee Curtis'le... Ve iki filmden sonra, yine David Gordon Green'in yönetimiyle... O filmler iş yapmış olmalı ki, şimdi bu filmle karşı karşıyayız. Ama bu kez sadece adı bile bunun gerçekten de bu uzun halkanın sonu olduğunu söylüyor. Kendi adıma bu filmleri vaktiyle yazmış olsam da, son dönemde görüp yazmadığımı belirteyim.

Bu filme gelince... İlkinden tam 44 yıl sonra çekilen bu kim bilir kaçıncı film karşımıza öncelikle Laurie Strode'u, yani bunca yıldır ayni yıldızın, Jamie Lee Curtis'in büyük bir sadakatle canlandırdığı kadın karakterini getiriyor. Ve olasılıkla onun yıldız misyonunu da sonlandırıyor.

Film oldukça çarpıcı bir bölümle açılıyor. İllinois vilayetinin Haddonfield kasabasında, bir aile küçük ve yaramaz oğulları Jeremy'yi ağabeyine emanet ederek sokağa çıkarlar. Ağabey Corey bir ara Jeremy'den ses gelmediğini farkeder, onu aramaya gider. Ama bulamaz. Sonunda öyle bir nokta gelir ki, ağabey kardeşini yukardan bir kat aşağı atmış gibi olur. Ve Jeremy ölür. Bu Corey'in tüm kentte bir canavar gibi dolaşmasına ve sürekli hakarete uğramasına yol açacaktır.

Böylece zaman geçer. Kasabada ilişkiler farklı yönlerde gelişir. Corey etrafındaki düşmanlığı yenmeye uğraşırken, bizler de yeniden o taşra dehşetine tanık oluruz: gencecik okulluların bir ağabeye karşı inanılmaz nefreti. Ki bu sonunda kendi korkunç akibetlerine de yol açacaktır.

Laurie yıllar boyu amansız katil Michael Myers'in varlığından ürkerek yaşamıştır: bu bir türlü ele geçmeyen insan kılığındaki şeytanın yok edilemeyen fiziksel varlığı. Arada bu yüzden kızını ve damadını da kaybetmiştir: önceki filmlerde gösterildiği gibi... Ona tek kalan torunu Allyson'dur: gururlu, inatçı, çekici bir genç kadın... Allyson kasabanın yalnız adamı Corey'e gönlünü kaptırmıştır: büyükannesinin kesinlikle koyduğu yasaklara rağmen... Ve tutulduğu Corey'le birlikte buradan çekip gitmenin hayallerini kurar.

Arada Laurie'ye başka teselliler çıkar. Öncelikle yazdığı ve geçmişini anlattığı kitap... Ayrıca birden çıkıp gelen eski sevgilisi Hawkins... Ama kötülük hep oradadır, kasabada dolanıp durmaktadır. Ve öylesine bir atmosferde, kadınlara (hatta yaşını-başını almışlara bile) değişik kılıklarda dolaşan kötülüğü -ya da bizzat şeytanı- ölümcül düellolarda yok etmek misyonu düşecektir.

Evet, bu uzun özet bilmiyorum siz okurlara nasıl gözüküyor... Kişisel olarak korku filmleri sevdiğim bir tür olduğu için bu denli üzerinde durdum. Ayrıca bir de şundan olabilir: filmin yapımcıları arasında Atilla Salih Yücel diye birini görmeyeyim mi? Teknik bölümde de soyadı Dorsey olan birini!..

Ama ciddi olalım!.. Film tüm bu bilmem kaçıncı film tekrarlarına ve karanlık entrikasına karşın, türün meraklılarına az şey vermiyor. İyi çekilmiş, iyi oynanmış. Kasaba, otel, okul atmosferleri iyi verilmiş. Korku sahnelerinin gerilimi de iyi -her ne kadar kimilerinde katilin kim olduğu biraz belirsiz kalıyorsa da!.. Belki final da kişisel bir yoruma ve tartışmaya açık.

Yine de dediğim gibi, gerilim ve dövüş sahneleri gayet inandırıcı. Oyuncularda elbette yıllar sonra yeniden Jamie Lee Curtis'i bulmak hoş oldu. 64 yaşındaki oyuncu, maşallah sapasağlam duruyor. Ben gençlerden Allyson'da Andi Matichak, Corey'de Rohan Campbell ve bir diğer 'dönüş yapan' oyuncu olarak eski sevgilide Will Patton'u da keyifle izledim.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...