Atilla Dorsay

08 Kasım 2020

Trump'a artık "güle güle" derken...

Ne kadar kızıp sövsek de azından devasa kültürüyle hep izlediğimiz o dev ülke, sonunda başındaki o kaçıktan kurtulacak. Ve emin olun, en çok dengesizlerden çeken tüm dünya için bu çok daha iyi olacak.  

Beklenen ve olması gereken oldu. Donald Trump adlı tuhaf kişilik sonunda dünyanın en büyük ve güçlü devleti ABD’nin başından gidiyor. Ve ülkesindeki tüm aklıbaşında ve çağdaşlıktan birazcık nasibini almış herkes gibi, dünya da rahat bir nefes alıyor.

Çünkü devletlerin başına böylesine dengesiz insanların çöreklenmesi yalnız o ülke için değil, tüm dünya için büyük bir tehlikedir. Hele aynı zamanda birçok yerde aynı cinsten yöneticilerin olması: Latin Amerika’dan Rusya’ya, birçok Orta Avrupa ülkesinden birkaç Afrika ülkesine, Orta Doğu’dan Uzakdoğu’ya...Unutmayın: 20. yüzyılın o iki büyük savaşı da aynı cinsten siyasetçiler yüzünden çıkmadı mı?

Elbette bu biraz da ABD’ye bakışınızla ilgili. ABD’ye ve de Amerikan kültürüne... Eğer bu kültüre tümüyle yabancı iseniz, bırakın birçok kişi gibi “Ha Trump, ha Biden...Ne fark eder?” demeyi, Ahmet Hakan gibi “Neden Trump’çıyım?” diye yazılar da yazabilirsiniz.

Bu elbette özel bir tavırdır, aldığınız eğitimle, edindiğiniz dünya görüşüyle ilişkili...Ahmet Hakan temel eğitimiyle en azından 'daha iyi bir Müslüman olmanın yolları'nı öğrenirken (bu amacı da hiç, ama hiç  küçümsemediğimi söylemeliyim), ben ve bizim kuşaklar en çok Amerikan kültürüyle besleniyorlardı; sinemasıyla, edebiyatıyla, cazdan rock'a, müziğiyle...

Ki bunu yazarken, 54 yıldır yazan bir gazeteci-yazar olarak şunu rahatça söyleyebilirim: Ben asla o kültürün koşulsuz esiri olmadım. Öncelikle kendi kültürümü çok sevdim; çok okuyup yazdım; dilimizin gizlerini ve şifrelerini çözdüm. Sinemamızdan pop müziğimize birçok şeyi çok yakından izledim.

Benzer biçimde, Galatasaray Lisesi'nde temel eğitimini aldığım Fransız kültürünü de, sonradan yaklaştığım birçok kültürü de o ülkeleri görüp tanıdığım ölçüde çok sevdim: İtalya’dan İspanya’ya, İran’dan Hindistan’a, Japonya’dan Küba’ya, Kuzey Afrika’dan Kuzey Avrupa’ya... Her kültür değerlidir; her kültür saygıyı hak eder ve öğrenmeye değer

Ama o Amerikan etkisi bende hep biraz kaldı. Hele vaktiyle o ülkeyi beş hafta boyunca bir baştan öbürüne gezip görünce... Ahmet Hakan dostum bunu anlamak için ‘amiral gemisi’ndeki yoldaşı Ertuğrul  Özkök’e bakabilir!.. Ki o da benim gibi Fransız kültürüne de hayli, tutkundur.  Ama bu şimdilerde yazılarında kullandığı on sözcükten ortalama birinin İngilizce olmasını engellemez!..Ya da onulmaz bir ’rock-sever’ olmasını...

Ama, sırası gelmişken söylemeden duramayacağım: Özkök de o malum ve meşhur hatayı hep yapıyor: İngilizce’deki ‘loser’ kelimesini yıllardır ‘looser’ diye yazıyor. Şu günlerde eski yazılarımı derlediğim için fark ediyorum, kaç kez düzeltmişim... (Fena mı, bu onun sadık takipçisi olduğumu göstermez mi!)

Ve Özkök beni Tuğrul  Eryılmaz’ın yarısı kadar okusa bu düzeltmemi çoktan fark ederdi!.. Kelime aslında ‘to loose- kaybetmek’ fiilinden geliyor; ama ‘loser’ diye değişmiş olarak... Ve ‘kaybeden’ anlamına kullanılıyor (‘ezik’ diye de çevrilebilir). Özkök yanlışı Cuma günkü yazısında yine yapmış; ama ertesi günkü yazısında doğrusunu yazmış. Eminim artık öğrenmiştir.

Evet, gelelim Trump’a... Artık sonuçlar kesinleşti. Ve ne kadar kızıp sövsek de azından devasa kültürüyle hep izlediğimiz o dev ülke, sonunda başındaki o kaçıktan kurtulacak.

Ve emin olun, en çok dengesizlerden çeken tüm dünya için bu çok daha iyi olacak.  

Güle güle Timur Selçuk

Zamanında üzerine pek yazamamıştı; çünkü o ünlü bestelerini kabaca 1965-75 yılları arasında  yapmıştı, benim müzik üzerine henüz yazamadığım yılllar... Ve böylece doğmakta olan Türk popunun  öncülerinden biri olmuştu. Özellikle 1967’de çıkan 'Ayrılanlar İçin' ve de 70’lerdeki İspanyol Meyhanesi şarkılarıyla... Sonraları pop müziği bırakmış, daha ‘ciddi’ işlere koyulmuştu: Oyunlar ve filmler için müzik, siyasal içerikli marşlar, bale ve orkestra süitleri...

Efsanevi Münir Nurettin Selçuk’un oğlu, şarkılarında özellikle kadri pek bilinmemiş iki şairimizin sözlerine rağbet etmişti: Ümit Yaşar Oğuzcan ve Faruk Nafiz Çamlıbel.  2003 yılında çıkan Ne Şurup-Şeker Şarkılardı Onlar adlı müzik tarihi kitabımda verdiğim 100 Yılın En İyi 100 Türk Pop Parçası listemde yukarda andığım iki şarkısı da vardı: İspanyol Meyhanesi ilk ona girmiş olarak...

Uzun yıllardır sesi sedası çıkmayan Selçuk anlaşılan ciddi sağlık sorunlarıya boğuşuyordu. Onu babasıyla birlikte hiç unutmayacağız.