X X X (Argylle) Yönetmen: Matthew Vaughn Universal filmi, 2024 |
İşte yılın en iddialı filmlerinden biri... Son derece farklı konusu, içerdiği değişik türler karması, zengin kadrosu... Ve de uzunluğu (140 dakika). Tüm bunlar gerçekten de ilgi çeken şeyler... Ama filmin tümüyle başarılı olduğunu söylemek de kolay değil!...
Son derece çarpıcı biçimde açılıyor film... Çok güzel bir kadın ortalığı birbirine katıyor. Helikopter Dansı denen seksi bir dans gösterisi yapılıyor, tuzağa karşı tuzak kuruluyor. Sonra bir Yunan adasında Türk kahvesi içiliyor; revani yeniyor!...
Ve sonra ABD'de Colorado'ya geçiliyor. Bu kez bir kadın roman yazarı, asıl adı Elizabeth olan, ama Ellie Conway adıyla romanlar yazan bir kadını tanıyoruz. Hafif kilolu, rahat, güzel yüzlü bir kadın... Ve beşinci romanını çıkarmak üzere... Uzun zamandır göremediğimiz Bryce Dallas Howard'ın filmi baştan sona ustalıkla götüren oyunuyla...
Romanlarının asıl kahramanı Argylle adlı bir ajandır. Bu kez Henry Cavill'in canlandırdığı... Bu uluslararası –ve dolayısıyla bir ülkeden öbürüne uzanan- maceralar, Ellie'ye çok para getirmiştir. Bol kitaplı, şömineli, lüks bir evde yanından hiç ayırmadığı Alfie'yle birlikte oturmaktadır. Alfie filmin baş kahramanlarından olan bir kedidir. Evet, bir kedi!... Ama öylesine bir kedi ki... Kavgalara karışır, kötüleri korkutur; sevdiklerini kurtarır. Ve gerçekten de hikayenin önde gelen canlılarından biri olur.
Ellie bir tren yolculuğunda uzun sakallı bir adamla tanışır. Gayet komik bir sahneyle... Trende harika bir düello olur; Hitchcock'un Trendeki Yabancılar filmini hatırlatan biçimde... Bu sakallı ve matrak adam Aidan Wilde'dır: Bu kez yine eskilerden Sam Rockwell'in cuk oturduğu...
Ve filmin kahramanları da, bizler de temel bir şeyi fark ederiz: Olup bitenler tıpkı Ellie'nin romanlarında olup bitenler gibidir... Sanki roman kişileri gerçek hayata geçmekte, o kişilerin kopyaları ekrana gelmektedir... Öylesine ki, bir yerde biri öbürüne "Sen bir halüsinasyonsun, gerçek değilsin!" diye bağırır...
Ve aşkı biraz tanıyan bir kadın, öncelikle erkeğini banyoya sokar. Tam da şu günlerde tartıştığımız "temizliğine dikkat etmeyen, üstü-başı kokan erkek, kadınını kaybeder mi?" sorununu hatırlatır biçimde!... Bu kargaşa içine Fransa da işin içine girer: Fransız usulü şarap yapmanın sırları tartışılır...
Böylece hikâye uzar da uzar, ki sonunda Arap yarımadasına dek gidecektir!... Ve başlardaki yenilik duygusu ve sürpriz hisleri biraz kaybolur.. Arada Aidan sakalını keser; normal haline döner. Sonunda Ellie'nin gerçek sevgilisi olacak ve ona belki aşkı tattıracaktır.
Bu sonuç olarak özgün bir film. Estetik, fantastik, komik ögelere belli bir animasyon - canlandırma duygusu da eklemiş. Stilize, absürt ve eğlendirici. Yer yer biraz sıksa da... Ve bir kediye sinemada görülmemiş ölçüde bir baş rol vermiş. Ahmet Hakan veya Ömür Gedik'in bayılacağı türden bir iş!... Ama şunu da söyleyeyim, baştan sona tüm sahnelerde onun gerçek bir kedi olduğu söylenemez!... Bu arada finaldeki dans, kavga ve atraksiyon karışımı bölüm de kolay kolay unutulamaz.
Yönetmen Matthew Vaughn 1971 doğumlu bir İngiliz yapımcı-yönetmeni. 2004'ten itibaren az, ama öz film yönetmiş. Bir Dilim Suç, Yıldız Tozu, Göster Gününü, X-Men, üç filmle seriye dönüşen Kingsman... Ve de bu film. Diğerleri kadar açıkça popüler olamaz herhalde; ama ustalığı birçok açıdan kendini gösteriyor.
Oyuncu kadrosu ayrı bir alem. Saydığım ve övdüğüm isimlerin yanı sıra Bryan Cranston, John Cena, Ariana DeBose, Dua Lipa, Sofia Bouella, Samuel L. Jackson gibi yaşlı-genç, kadın-erkek oyuncular. Ve genelde rollerine tam oturmuşlar. Belki ne yaptığı pek belli olmayan deneyimli Samuel L. Jackson dışında... Çok açık biçimde herkese öğütlenecek filmlerden değil; ama birçok açıdan ilginçliğini anlatmaya çalıştım. Seçim yine sizlerin...
Not: Bu ayın dopdolu Milliyet-Sanat dergisinde (özellikle Evrim Altuğ'un çok emeği geçmiş) ele aldığım klasik film, 1955 yapımı East of Eden - Cennet Yolu... Elia Kazan'ın bir John Steinbeck romanından uyarladığı film, efsane oyuncu James Dean'in çok genç yaşta ölmeden önce çevirebildiği üç filmin ilkiydi. Yanında Julie Harris, Raymond Massey, Burl İves, Jo Van Fleet gibi ustalarla...
Atilla Dorsay kimdir?Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. 10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"... |