BFG X X 1/2 |
Gerçekten de, yaşayan belki en popüler yönetmen olan Steven Spielberg, bitmek bilmeyen enerjisiyle çektiği bu son filminde tam 34 yıl öncesinin bir büyük sinema olayını, olasılıkla başyapıtı olan E.T. filmini yaratan buluşmayı sanki yaratıyor.
Bu kez, eserleri Gremlins, Charlie ve Çikolata Fabrikası, Matilda gibi filmlere dönüşen tanınmış çocuk romanları yazarı Roald Dahl’in 1982’de yayınlanmış bir kitabına başvurarak…
Ama senaryonun sorumlusu, E.T.’nin de yazarı olan Melissa Mathison. Müzikteyse yine kimbilir kaç kez işbirliği yaptığı John Williams var.
Bu kez bir uzaylıyla dostluk kuran küçük çocuğun yerini, aynı yaşlardaki (on yaşında) Sophie alıyor. Küçük kız tuhaf maceralardan sonra, kendisini bir devin yanıbaşında buluyor. Yani bizzat filme adını veren BFG - Büyük Dost Dev…
Önce bu dev adamın midesine ineceğini sanıp ödü kopan Sophie, giderek onunla dost oluyor. Civarda ondan çok daha büyük ve aç asıl devler olduğunu ve onların tam tersine, BFG’nin insan eti yemediğini de öğrenerek…
Film E.T.’nin her yaşa seslenme mucizesini pek gerçekleştiremiyor. Bu sonuç olarak küçük yaşlara seslenen bir filmdir. Gerçi bizlerin gözümüzü doyuracak çok şey var. Öncelikle teknoloji: En başta, hepsini gerçek oyuncuların oynadığı devleri bir rüya (ya da kabus!) haline getirmedeki başarı.
Öyle ki, BFG’de bir önceki Spielberg filmi Casuslar Köprüsü’yle Oscar alan, geç keşfedilmiş İngiliz tiyatro oyuncusu Mark Rylance, gerçekten de şaşırtıyor: canlandırma gözüken o karikatür gibi bedeni ve dev kulaklarıyla, gerçek yüzünün inanılmaz bireşimiyle…Ve her bir mimiğiyle hikayeye çok şey katarak…
Hepsi tuhaf isimler taşıyan devlerden Teklokmadayutan, Kızgınyürekli, Açgözlü, Oburmide, Hepacıkan vb. karşımıza ürkünçlükle komikliği harman eden yaratıklar olarak geliyorlar. Açıkça kıraliçe Victoria olan adı konmamış kıraliçede Penelope Wilton oynuyor. Ve bu bölümler, İngiltere’nin o altın çağına bir özlem duygusu taşıyor. Sophie’de ise küçük Ruby Barnill geleceğin oyuncularından olabilir.
Sonuç olarak, özellikle çocukları memnun edecek bir film. Belki o çağa dönmek isteyen kimi büyükleri de…
Üstün yetenekli bir çocuğun tuhaf öyküsü
MIDNIGHT SPECIAL X X X |
Alton Meyer garip güçler taşıyan, kimi zaman gözlerinden ölümcül bir ışık saçan ve uzak alemlerle temasa girebilen bir çocuktur. Filmin hemen başında, iki adamın onu kaçırdığını görür ve kaygılanırız.
Ama onlar ‘iyi adam’lardır: Biri çocuğun babası olan…Ve onu alıp bir süredir uzak olduğu annesine götüren… Alton’u bir tür tutsak alan ve yeteneklerini kendi amaçları için kullanan bir tarikatın elinden kaçırmışlardır. Ama bu polisin, hatta FBİ’ın peşlerine düşmesini engellememiştir: ABD devleti de çocuğun doğaüstü yeteneklerine ilgi duymaktadır…
2007’den beri yaptığı beş filmi hem yazıp hem yöneten Jeff Nichols, Amerikan bağımsızlarının önde gelenlerinden… Shotgun Stories, Take Shelter- Sığınak, Mud- Çamur, bu film ve Loving- Sevmek. Hemen her filmi Cannes’da oynadı ve onu festivalin gözdelerinden yaptı. Loving de Cannes 2016’da büyük ilgi gördü.
Ülkemize gelmesi biraz geciken Midnight Special, bu hafta Türkçe ad konmadan, özgün adıyla gösterime çıkan ikinci film. Bizlere dekor aldığı Amerikan taşrasından olağanüstü görüntüer sunan film, o taşrada egemen olan batıl inançlara ve tarikatlara da değiniyor. Aynı biçimde, kolayca bölünüp parçalanan ailelere ve bunun çocuklar üzerindekiyıkıcı etkilerine de…
Bir kitle filmi olmaktan çok bağımsız sinemanın kendine özgü soluğunu taşıyan film, baştan sona rahatlıkla ve ilgiyle izleniyor. Yazar-yönetmenin fetiş oyuncusu Michael Shannon yine çok iyi. O statüye girmeye başlayan Joel Edgerton da öyle.
Annede Kirsten Dunst ve kendine özgü araştırmacı Sevier’de son dönemin usta oyuncusu Adam Driver yine kusursuzlar. Özlenen Sam Shepard, tarikat liderinde ve kısa bir rolde kendisini hatırlatıyor. Küçük Jaeden Lieberher ise Alton’u inandırıcı kılmayı başarıyor.
Değişik hikayeleri ve bir bağımsız lezzeti özleyenler için…
YARIN: HİTLER’E SUİKAST