Atilla Dorsay

01 Aralık 2022

Sinema yapmanın zorlukları üzerine bir hiciv

Penelope Cruz - Antonio Banderas ikilisinin bir araya geldiği üçüncü filmmiş bu... Doğrusu iyi bir buluşma olmuş

RESMİ YARIŞMA

X X X

(Official Competition)

Yönetmen: Mariano Cohn, Gaston Duprat
Senaryo: Andres Duprat, Gaston Duprat, Mariano Cohn
Görüntü: Arnau Vals Colomer
Oyuncular: Penelope Cruz, Antonio Banderas, Oscar Martinez, Jose Luis Gomez, Manolo Solo, Nagore Aranburu, İrene Escolar, Pilar Castro

İspanya-Arjantin yapımı, 2021.

İşte dünya sinemasının bir başka kültür yuvasından, Latin mahallesinden gelen hayli ilginç bir film. Yazar-yönetmenleri Arjantinli olan film, üstelik sinemanın çok sık başvurmadığı bir temayı, film yapma sanatını ele alıyor. Hem de son derece keskin bir mizaha yaslanmış, esprili ve alaycı bir dille... Ve amacına ulaşıyor.

İspanyol zengin iş adamı Humberto Suarez 80 yaşına ulaşmıştır. Büyük servetini daha iyi bir yönde kullanmayı, geride kendisini en iyi biçimde hatırlatacak bir eser bırakmayı arzular. Bir köprü mü inşa etmek, bir vakıf daha mı kurmak... Yoksa çok başarılı bir film mi yapmak?

Sonuncusu hiç anlamadığı bir alandır; sinemayı ne bilir, ne sever... Ama aileden aldığı teşvikle bu alanı seçer. Tavsiye üzerine çok sevilen bir kadın yönetmene başvurur: Penelope Cruz'un oynadığı Lola Cuevas... Şöhretin doruğunda, Altın Palmiye sahibi, alabildiğine karmakarışık saçları, frapan kılıkları, inanılmaz özgüveni... Ve kendini adadığı sanatıyla evlenip çocuk bile yapmamış bir hatun...

Onun önerisiyle çok satmış bir roman seçilir: iki kardeşin inanılmaz rekabetini, giderek düşmanlığını Yeşilçam tarzı bir melodram gibi işleyen bir büyük aile dramı... Bunun için gereken iki erkek oyuncuyu da Lola bulur: daha çok ABD'de ün yapmış yakışıklı Felix Rivero (Antonio Banderas) ve Latin aleminde tanınan, daha durmuş-oturmuş ve olgun gözüken sahne şöhreti ile İvan Torres (Oscar Martinez). Ve filmi hayata geçirme çabaları başlar.

Film, akla gelen 'film çevirme üzerine filmler' serisinden temel bir yanıyla ayrılıyor: Bu sonunda bir hicivdir ve sinema yapma sanatının en komik yanlarına değinir. Ama onların aynı zamanda bu işin en dramatik yanları olabileceği de akla gelmez mi? Hele iki baş oyuncu azılı rakiplere dönüşüp tam bir kavgaya girişirlerse?

Ve onca komedi sahnesinden sonra, acaba bu film gerçekten de ortaya çıkabilir mi? Çıkarsa, hangi bedel karşılığı?

Film birçok unutulmaz sahne, durum ve diyalog içeriyor. Örneğin Lola'nın o kalın senaryosunun aslında birçok çizgi, karikatür, boya içeren bir 'çocuk kitabı' olması... Ünlü 'okuma provaları'nın "Gerçekten ağlamalı mı, ağlamamalı mı?" tarzı tartışmalara dönüşmesi... Yönetmen Lola'nın 'duruma hakim olma' çabaları; bu arada iki erkek oyuncunun bir türlü beceremediği genç bir figüran kızla sevişme olayını, kızı yere yatırıp tam bir lezbiyen gösteriye dönüştürmesi. Ki filme ayrı bir tuhaflık kattığı gibi, Lola'nın gerçek kişiliği üzerine de bilgi veriyor!..

Ya da, bir bölümde iyice öfkelenmiş bir Lola'nın çekimlerde canına okuyan Felix ve İvan ikilisinden intikam almak için, ikisinin de aldıkları en önemli ödülleri özel makinelerde paramparça ettirmesi. Bu arada, hakkaniyetli olmak için, kendisininkileri de unutmuyor!..

Penelope Cruz - Antonio Banderas ikilisinin bir araya geldiği üçüncü filmmiş bu... Doğrusu iyi bir buluşma olmuş. Oscar'a da uzanmış olan Cruz yakın planları, arada yaptığı 'göbek dansları', çapkın bakışlarıyla sanırım komedi alanındaki en iyi rolünü bulmuş. Oscar deyince, filmin bu ünlü ödülle de hayli dalga geçtiğini hatırlatalım: ödülü sürekli küçük gören İvan'ın olası bir Oscar ödülü nutkunu kendi kendine prova ettiği sahne!.. Bu arada İvan'da bize hayli yabancı gelen Oscar Martinez'in de çok başarılı olduğunu hatırlatayım.


YARIN: VAHŞİ GECE

Sevgili dostlar,
3 yıl sonra TÜYAP kitap fuarında buluşacağız.
Benim ilk imza günüm bu Pazar.
Bekleriz efendim...

 

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...