SUÇLU EMILY X X X
(Emily The Criminal) Yönetim ve Senaryo: John Patton Ford Universal, 2022 |
İşte adına B tarzı (yani ikinci sınıf) gerilim filmi denen, ama kendi sınırları içinde küçük başyapıtlar yaratmayı bilmiş bir türün en iyi örneklerinden bir film.... Bizde oynamamış, ama şu günlerde Digiturk’de gösteriliyor. Ve görülmeyi hak ediyor.
Emily Benetto, ABD’de Los Angeles’de yaşayan, birçok yeteneğe (başta resim, özellikle de portre yapmak) sahip, ama bir türlü yolunu bulamamış sempatik bir genç kızdır. Özellikle eğitimi nedeniyle ciddi biçimde borçlanmıştır; ama geçmişinde yaşadığı ve artık kayıtlara geçmiş kimi polisiye olaylar ve ayrıca da kendine özgü gururu nedeniyle iş bulması da hiç kolay olmaz.
Bir şirket için evlere yemek dağıtımını dener. Ama hayatına karışan bir adam ona çok daha iyi kazanmanın yollarını gösterir. Bir saatte 200 dolara kadar yükselen... Veya adına sahte alış-veriş denen... Bu işler sırasında Lübnan’lı Yusef ve ailesiyle tanışır. Hele o Yusef’in alabildiğine matrak şişman annesi!... İşin içine görkemli bir kredi kartı soygunu, giderek artan kazançlar, ama aynı ölçüde de tehlikeli adamlar girer. Biri de Yusef’in yeğeni Khalil olmak üzere... Tüm bunları yaparken zavallı Emily çok yakın bir kız arkadaşının ona emanet ettiği sevgili köpeğine de bakmak zorunda kalacaktır.
Görüldüğü üzere filmin ana teması hayli özgün: Bir yalan-dolan, düzenbazlık, soygun ve kör cesaret isteyen bir yaşam biçimi. Ve bunu denemeye zorlanmış, aslında bir çocuk kadar ürkek gözüken bir kızcağız... Haşin, ama doğrucu... Korkak, ama cesur...
Arada hiç de yakışıklı olmasa da son derece sempatik gözüken Yusef’le hayatları birleşme yoluna gider gibi olur. Yusef büyük kazancıyla kaparosunu ödediği hoş bir ev alır. Ama orada yaşama şansları olacak mıdır? Ve Emily o kadar hayal ettiği Latin Amerika’ya gitme rüyasına erişebilecek midir?
Bu kendine özgü biçimde sempatik film 95 dakikanızı rahatça dolduruyor. İlk filmini çeken yazar-yönetmen John Patton Ford büyük usta John Ford’dan çok uzak olsa da, görevini yapmış. Elbette hemen her sahnede varolan Aubrey Plaza’yı öncelikle alkışlamak gerek. 2010’ların başlarında çok sevilen Parks and Recreations-Parklar ve Bahçeler adlı TV dizisinde tanıyıp sevdiğimiz oyuncu bu filmi tümüyle sırtında taşımış. 1984 doğuml sanatçı iyi bir dönüş yapmış denebilir. Ayrıca Yusef’te Theo Rossi de alkışlanmaya değer.
Son olarak bir role daha değinmek istiyorum. Sonlara doğru Emily’nin yine gururlu bir anında çıkıştığı kadın patron Alice’de karşımıza gelen Gina Gershon. Bu güzel kadını ne uzun zamandır görmemiştik...1962 doğumlu sanatçı 80’lerde başladığı kariyerinde tam bir ikon-kadın olmuştu. Keşke daha çok film yapsa...
Mudanya'dan dostluk günleri
Mudanya’da geçirdiğimiz günler sonuna yaklaşıyor. Haftasonu katılacağımız 5. Kitap Fuarı’ndan hemen sonra İstanbul’a dönecek ve klasik hayatımıza başlayacağız.
Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz'la
Ama son günlerde çok hoş şeyler oldu. Mudanya belediye başkanı sayın Hayri Türkyılmaz’ı ziyaret ettik. CHP’li (hem de nasıl!) başkanı bulup görmek kolay değil. Çünkü sürekli kenti ve çevreyi dolaşıyor; halkıyla ilişkiler kuruyor. 100 bin nüfusluk bu ilçeye neler katabileceğini, her yer gibi sahip olduğu çeşitli sorunlarını nasıl çözebileceğini hesaplıyor. Elektrik mühendisliğinden gelme Türkyılmaz, 2014 yerel seçimlerinde başkan seçilmiş. Aynı başarıyı 2019 yerel seçimlerinde de kazanmış. Bunca deneyimden sonra, halkını bu denli iyi tanımasına şaşılır mı? Yanıma aldığım iki ayrı belediye yayını (Mudanya Ekspres ve Mudanya Gürses), renkli sayfalarında bu güzel yerleşimin sorunlarını ele alıyorlar.
Ve hanım yardımcılarını da tanıyoruz. O harika hanımlar. Başta Kadriye hanım olmak üzere... Ama illa da Özel Kalem Müdürü, ilk kez tanıdığımız Harun Karanfilci... Hayatta birçok Harun tanımıştık. Ama böylesine esprili, zeki, beni ve bizi çok iyi tanıyan bir kamu görevlisiyle hiç tanışmamıştım!.... Çok iyi dost olduğumuzu hissediyorum. Ve buradan ona başarılar diliyorum. Bizim bir ayağımız (aslında birden çok ayağımız!) Mudanya’da olduğuna göre, daha çok karşılaşacağız!... Buna Mudanya’ya aşık ve bu çevreyi bir kültür alanına dönüştürmek isteyen yayıncı dostum Murat Bulut ve benim yıllardır derleyip bir sergiye dönüştürmek istediğim Mudanya fotoğraflarım da dahil...
Son olarak Mudanya mutfağından da söz edeyim. Birçok iyi lokantası var. Kıyıda olmanın getirdiği deniz ürünlerini ve türlü-çeşitli balığı birçok yerde bulacaksınız. Son gün keşfimizse mütevazı gözüken bir pide-lahmacun dükkânı oldu. Orada ‘cantık’ denen yerel bir pide keşfettik ki, tadı hâlâ damağımızda.... Bulup denemeye çalışın...
Atilla Dorsay kimdir? Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"... |