YESTERDAY Yönetmen: Danny Boyle Universal (UIP) filmi |
Evet, Yesterday. Ve onunla birlikte 1960’ların başlarından itibaren müzik dünyasını sarsan, giderek tüm dünyayı bir ölçüde değiştiren, pop müziğin nasıl bir devrim aracı ve alanı olabileceğini kanıtlayan o şarkılar. Yani Beatles denen mucize gurubun dört üyesiyle birlikte 20. yüzyıla armağan ettiği o kolay tükenmez hazine.
Peki, ya The Beatles var olmasaydı? Ve o şarkılar hiç bestelenmeseydi? Elbette bu Coca-Cola olmasaydı, sigara bilinmeseydi, Harry Potter romanları hiç yazılmamış olsaydı demek gibi bir şey. Ve bu tuhaf filmde, zaten bunların hiçbirinin var olmadığı ya da unutulduğu bir dünya tasvir ediliyor!.. Ve bu da en kesin yoldan kanıtlanıyor: Çünkü artık hiçbirini internette bulmak mümkün değil!..
Peki nasıl oluyor bu? Tüm bunları nasıl oluyor da sadece Hint kökenli İngiliz rock müzisyeni Jack Malik hatırlıyor? Acaba tüm dünyada elektriklerin 12 saniye için kesildiği o meşum gecede, Malik’in bir kamyonun çarpmasına uğrayarak yaralanması mı, bu mucizenin nedeni?
Ve yıllardır uğraşmasına ve güzel menejeri Ellie’nin de koşulsuz desteğine karşın üne kavuşmayı başaramayan Malik, unutulmuş olduklarını rastlantıyla keşfettiği Beatles’in şarkılarına sığınarak başarıya ulaşabilir mi?
Bu ilginç film, öncelikle yönetmeni ve yazarının işbirliğiyle hayli özgün ve çarpıcı olmayı başarıyor. İngiliz yönetmeni Danny Boyle, 1990’lardan başlayarak Shallow Grave- Mezarını Derin Kaz, Trainspotting, A Life Less Ordinary- Olağanüstü Bir Hayat, 28 Gün Sonra, Milyonlar, Sunshine- Gün Işığı, 127 Saat, Steve Jobs gibi filmleriyle hep ilgi görmüştü. Senaryo yazarı Richard Curtis ise birçok düzeyli filme katkısının yanısıra Love Actually- Aşk Heryerde, The Boat That Rocked- Rock’n Roll Teknesi, About Time- Zamanda Aşk gibi birkaç hatırlanan film yönetmişti.
Gerçi filmde Beatles’in ünlü şarkılarının hiçbiri özgün yorumlarıyla kıyaslanabilecek bir yeni ve çağdaş yoruma kavuşamıyor, hatta hemen hep bölük-pörçük kullanılıyor. Yine de öyle şarkılar ki bunlar, hatırlanması bile insana keyif veriyor.
Ve hikâyenin bilim-kurgu yanının zayıflığına karşın, bunların unutulması düşüncesi bile insanı ürpertiyor. Yani müziksever insanı!..
Bir türlü zirveye çıkamamış Malik’in ani yükselişi ve finale doğru sunulan o muhteşem konser sahneler, son dönemin parlak müzikalleriyle aşık atacak kadar etkili. Bu şöhrete tırmanış fazla ani gözükse de...Özellikle İngiltere’nin Gorleston sahilinde çekilen ve yörenin tüm ahalisinin figüran olarak katıldığı konser bölümü çok etkileyici.
Hikâyenin sonlarına doğru Malik’in grubun elemanlarıyla karşılaştığını hayal ettiği sahneler etkileyici. Özellikle de 40 yaşında bir suikasta kurban giden John Lennon’la buluşması...
Oyunculuklara gelince... Hint kökenli İngiliz sanatçısı Himesh Patel’in seçimi ilginç. Gerçi bunun yine klasik bir “beyaz Anglo-Sakson başarısı” olmaması iyi olmuş denebilir. Ama Patel’in yeterince sempatik ve de iyi oyuncu olduğunu söylemek zor. Kankası Rocky’de Joel Fry ve de ana-babasını oynayan yaşlı Hintlilerin filme önemli bir güldürü boyutu kattıkları kesin...
Aynı biçimde, uzatmalı aşk Ellie’de Lily James ve hırslı kapitalizmi temsil eden menajer Carol’da Sophia Di Martino gayet iyiler. Günümüzün en ünlü İngiliz şarkıcısı olan Ed Sheeran ise bizzat kendisini oynuyor. Kabul edilebilir bir çabayla...
Sevgili okurlar. Tatile gidiyorum, bir süre yazmayacağım. Buluşmayı umarak...