Han Solo: Bir Star Wars Hikâyesi X X ½ (Solo: A Star Wars Story) Yönetmen: Ron Howard Walt Disney- Lucas film yapımı |
1977 yılının ilk Star Wars’ı bize geldiğinde nasıl heyecanlanmıştık...1980 tarihli yazıma (çünkü film ancak üç yıl gecikmeyle gelmişti) şöyle başlamıştım:
“Yıldız Savaşları orada öyle duruyor: parlak, parlak da söz mü, göz kamaştırıcı, pırıl pırıl, görkemli, başdöndürücü bir film. Küçümsemek isteseniz de, boşluğunu savunsanız da, ‘tuzak’ deseniz de, aydınca bir dudak bükmeyle işi savuşturmak isteseniz de, bir anlamda nafile.”
Bu yazım Beyaz Perdede Kırmızı Filmler adlı fantastik sinema örneklerine eğildiğim kitabıma girmişti (1986). Sonra da 100 Yılın 100 Filmi’ne daha geniş ve kavrayıcı bir yazıyla almıştım.
Bu yeni çaba yine o malum sözlerle açılıyor: “Çok eskiden.... Bir zamanlar...Başka bir yıldız sisteminde...”. Ve ilk filmlerin kahramanlarından birkaçının, özellikle de Han Solo’nun ilk günlerine geri dönüyor.
Bu bize serinin en sempatik kahramanlarından Han Solo’yu daha iyi tanıma fırsatını getiriyor. Harrison Ford’un son filmlere dek uzanan oyunculuğuyla tanıdığımız o şen-şakrak, espri kübü, ayni ölçüde atılgan, yürekli ve pervasız kahramanın örneğin Solo soyadına nasıl kavuştuğunu, o unutulmaz orangotan suratlı dostu Chewbacca ile tanışmasını, yine sonraki tanışlarından Lando Calaissian’ın gençliğini görüyoruz.
Ama doğrusu çok yeni birşey de yok, o eski tad da...Dur-durak bilmeyen bir tempo kısa zamanda, seyirciyi alıp götürmekten çok uyutuyor, serseme çeviriyor. Bilmiyorum, zihinleri bizden daha taze olan genç kuşaklar bu hıza uyum sağlayıp filmi sevecekler ve böylece devam filmlerine yeşil ışık yakacaklar mı?
İlginç şeyler var elbette...Örneğin yeni kadın kahraman Qi’ra. (Onu Emilia Clarke canlandırıyor). İyi mi, kötü mü olduğu hep şüpheli, gizemli ve savaşçı bir dişi. Ya da “kimseye asla güvenme” sloganına sarılmış, üç kağıtçı ve hırsızlar kıralı Tobias (formda bir Woody Harrelson) ve dişisi Val (Thandie Newton)
Ya da yeni robot L3. Ki sahibi Lando’ya duyduğu aşkı saklamıyor!..Ben önce bunu eşcinsel bir ilgi sanıp ‘bu filmde ne işi var bunun!” deyip durdum. Onun dişi bir robot olduğunu farkedene dek!....
Ya da “çok eskiden...bilinmeyen bir yıldız sisteminde” olsa da...Bize günümüzü (ve de ABD’yi) çok hatırlatan kimi sahneler. Örneğin o bar sahnesi ve mikrofondaki elbette siyahi şarkıcı...Ya da Han Solo’nun amansız bir kumar oynadığı bölüm. Sanki Las Vegas!...
Ve de o Amerikan Bar’da buluşan eski kahramanlarımız...Sanki ilk Star Wars’un ünlü sahnesi. Gencecik birer Solo ve Lando....180 yaşında olduğu söylenen Chewbacca. Ve başkaları. Keyifli bir bölüm.
Ayrıca genç oyuncu Alden Ehrenreich’in Han Solo’da çok iyi olduğunu belirtirken, kimi karakterlere seslerini veren ünlüleri hatırlatayım: Rio Durant’da oyuncu-yönetmen Jon Favreau veya Lady Proxima’da NCİS dizisinin Hetty’si Linda Hunt...
Ve sonuç olarak galiba asıl sorun şu ki....Nostaljinin eski tadı yok!...Ünlü oyuncu Simone Signoret’nin anılar kitabına verdiği isim gibi...
Yarın: You Were Never Really Here