Atilla Dorsay

28 Aralık 2023

Netflix'ten müziğe ve aşka dayalı bir yılbaşı hediyesi

Oyuncular bence en büyük sermayesi bu filmin...

MAESTRO

X X X

Yönetmen: Bradley Cooper
Senaryo: B. Cooper, Josh Singer
Görüntü: Matthew Libatique
Müzik: Leonard Bernstein
Oyuncular: Bradley Cooper, Carey Mulligan, Matt Bomer, Vincenzo Amato, Greg hildreth, Michael Urie, Brian Klugman, Nick Blaemire

Netflix yapımı, 2023

İşte Netflix'te karşımıza gelen ve geçirdiğimiz zayıf hafta içinde izlemeyi ihmal etmediğimiz ilgiye değer bir film... Hemen özetlemem gerekirse, şöyle diyebilirim: Bu müziği, karısını ve erkekleri aynı ölçüde seven bir adamın hikâyesidir!...

Bir ön not daha... Netflix'te gösterime sunulması filmin pek de ticari olmadığının bir belirtisi. Biraz özel bir seyirciye sesleniyor; ama sanat filmlerine olduğu kadar, klasik müziğe meraklıların da görmesinde fayda var..

Leonard Bernstein Amerikalı bir sanatçı. Besteci, orkestra şefi ve piyanist... 1918 yılında doğmuş. 1990 yılında, yani 72 yaşında New York'ta ölmüş. Müzik eğitimini orada almış ve dünyaca tanınan ilk büyük orkestra şeflerinden biri olmuş. 

New York Filarmoni orkestrasını ve fırsat bulursa ünlü dünya orkestralarını da yönetmiş. Ve sayısız ünlü sahne oyunu, film ve müzikal filmin de bestecisi. Ki aralarında Wonderful Town, On the Waterfront, West Side Story, On the Town, Candide, Mass gibi bazıları çok klasik olmuş yapımlar var. Yıllar boyu Carnegie Hall konserleriyle de Amerikan halkına klasik müzik zevkimi aşılamış biri.

Film siyah-beyaz olarak ve kareye yakın bir ekranla açılıyor. Ve ilk duyduğumuz şöyle bir cümle oluyor: "Bir sanat eseri sorulara yanıt aramaz; o soruları sorar." Ve biz ekranda birlikte yatmış ve sabah uyanan iki genç adam görüyoruz. Besbelli ki iki aşık!... Zaten ekrana gelen 1950'lerin ABD'si (giderek tüm dünyası) sürekli sigara içilen, hatta birini söndürüp hemen ötekini yakan insanlar; eğlenceli konser atmosferleri ve hayatı bir zevk sarmalı gibi gören kişilerdir. Yahudilere de pek iyi gözle bakılmadığını ekleyeyim... 

Ve de dönemin o New York damgalı eğlence hayatında gay'ler de önemli bir yer tutar. O çılgın eğlence ortamında birçoğu hemcinsleriyle flört eder. Ve deneyimli gay'ler genç çocukları "piliç" diye anar!... Gencecik bir Leonard Bernstein biraz önce bir gay'le öpüşürken, bu kez gözü sahnede izlemeye geldiği oyundaki genç kıza takılır. O Felicia'dır: Aslen Şili'den gelmiş, burada bir şeyler yapmak isteyen, alabildiğine sempatik bir kız... Bu bir yıldırım aşkıdır ve o günden sonra kısa adıyla Lenny, artık Felicia'yı da o karmaşık hayatının içine alacaktır: temel direklerinden biri olarak... Ve onun sayesinde babalığın da keyfini tadarak...

Böylece Felicia kocasının hemen her şeyi olur. Onun müzikal provalarına katılır; ikisi "kıskançlık ve sırlar" temalı hınzır bir oyun oynarlar, karşılıklı itiraflarda bulunurlar. Broadway sahnelerinde görkemli oyunlar oynanır; çoğu erkeklerden oluşan gençlik koroları kurulur. Arada klarnet ustası genç David, Lenny'nin yeni aşkı olur. Hatta Felicia onu ve kocasını öpüşünken yakalar!... Ama yine de dayanır. Gerçek aşk ve bağlılık bunu gerektirmez mi?

Arada Bernstein'ın ünü giderek artar. Basın, radyo, TV söyleşileri, besteciliği kadar şefliğinin de gizleri, her yerden yağan davetler, biyografik bir kitap için öneriler... Büyüyen çocukları, özellikle babasının özel hayatıyla şok geçiren kızı... Ama, koşut biçimde, yaratıcılığının tükendiğini hisseden, depresyon geçiren bir Lenny vardır artık... "İnsan ilahi güce ya inanır, ya inanmaz" diyen... Acaba son aşkı olan Tommy'yi kızına gagalayıp ikisini (bu durumda üçünü) birden mutlu edemez mi?

Aslında oyuncu olarak bilinen Bradley Cooper, yönetmen olarak ilk çabasını ünlü A Star İs Born - Bir Yıldız Doğuyor klasiğinin yenden çekiminde gösterdi (2018). Bu filmde ikinci yönetmenliğini yaparken, aynı zamanda yapımcı, senaryo yazarı, oyuncu (hem de baş oyuncu) olarak çalışmış. Yönetmenliğinde başarılı olduğu yerler de var, pek olmadığı yerler de... Öncelikle filmin siyah-beyaz olduğu ilk yarı bence çok daha başarılı. Öylesine bir hareket ve estetik hakim ki... Film 1960'lar ve sonrasını renkli olarak anlatmaya başlayınca, sanki her şey biraz yavaşlıyor, duraklıyor.

Yine de başarılı çekimler var. Örneğin tek bir çekimle verilmiş uzun bir diyalog sahnesi... Başka bir sahnede, ön planda bizimkiler varken, arka planda geçen gemiler, yelkenler, vs. Gerçekten nefis bir bölüm... Ve o kilisedeki korolu konserin tümü... Lenny'nin çılgın gibi yönettiği, aynı zamanda melodiyi söylediği ve sonunda ter içinde kaldığı bölüm... Gayet etkileyici. Ama özellikle ikinci yarıda kimi sahneler fazla uzak ve fazla uzun kalıyor.

Oyuncular bence en büyük sermayesi bu filmin... Suratına eklettiği burunla iyice Bernstein'ın fiziğine bürünen Bradley Cooper örnek bir oyunculuk sergiliyor. 1975 doğumlu oyuncu, Lenny'nin yaşamında 40 yıla yayılan değişik fizikleri ustalıkla çiziyor. Her yaş için gereken görünüme kavuşarak...

Onun kadar, belki ondan çok da katkısı olan bir diğer oyuncu ise Eelicia'daki Carey Mulligan... 1985 doğumlu bu İngiliz kökenli oyuncu öylesine kompleks, zengin ve çok boyutlu bir karakter çiziyor ki... Çok sevdiğimiz, ama uzun zamandır sesi-soluğu çıkmayan sanatçı film gereği giderek yaşlanıyor; hatta ölümsüz bir hastalığa tutuluyor. Ama film boyunca temsil ettiği anlamlar ve bize sunduğu duygular tam bir şölen. Ve filmin sonunda bizi ağlatıyor. Helal olsun sana, sevgili Carey...


Yarın: Mutluyuz

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...