DEADPOOL 2 X X X ½ Yönetmen: David Leitch Fox- Marvel Entertainment filmi |
Marvel Comics’in hazineleri tükenecek gibi değil. Hele bu çizgi-roman, süper-kahraman ve sınırsız fantastik çağında...
Benzer sözleri hemen her Marvel uyarlamasında ediyoruz. Ama bizler de olasılıkla akıl yaşı artık geri dönülemez biçimde küçülmüş/ küçültülmüş bir çağda, bu filmleri ayran budalası gibi ağzı açık izleyen ve sonunda ‘modaya uymak’ için övmek zorunda kalan takıma katılmaktan kaçınamıyoruz.
Biraz abartmış olabilirim, kusura bakılmasın!.. Bu yeni bölümde durum değişmiyor. Başkahramanımız, o unutulmaz X-MEN dünyasının anti-hero (karşıt-kahraman) denen yan figürlerinden biri:
X-Men: Origins filminin finalinde kafası kesilerek öldüğü izlenimi verilen Wade Wilson ya da Deadpool adlı paralı silahşor. (Gerçi o filmin son jeneriklerinde de seyirciye sesleniyor ve ikinci filmi haberliyordu!)
Çizgi-romanın iki yaratıcısı ve üç kişilik senaryo ekibi sayesinde yeniden –hayli çirkinleşmiş biçimde de olsa- karşımıza gelen ve mütevazi kahve garsonu kariyerini sürdürürken, nişanlısı Vanessa ile evlenip yuva kurma hayallerine dalan Wade, kadının vahşi bir saldırıya kurban gidip öldürülmesiyle yeniden şiddete sürükleniyor.
Bu kez karşısında, her kendine saygısı olan üstün-adam gibi iki adı olan (Nathan Summers/ Cable), gelecekten çıkıp gelmiş bir dev adam var gibidir. Ama onunla giderek yakınlaşıp neredeyse komik bir ikiliye dönüşürken, Juggernaut adlı yine Marvel evreninden (X-Men filmlerinden ve bir Örümcek Adam serüveninden)) çıkagelmiş bir robot-adamla takışacaktır.
Ve ayrıca Mutant Yetimhanesi’nde işkence gören 14 yaşındaki tombiş deha, alev fışkırtan yeni-yetme Russell’i himayesi altına alacak ve bunun için de bir özel X- Force takımı kuracaktır.
İlk Deadpool filmi Şubat 2016’da çıktığı zaman X X X verdiğim yazımda dediğim gibi:
“Kahramanlar sürekli konuşup absürt espriler yapıyor: sanki bir Tarantino filminden fırlamışçasına…Aşırı bir cinsellik ve görselden sözele uzanan bir edepsizlik, filmin diğer ögeleri.
Böylece film, bizim Kedi Şerafettin gibi küçüklerden çok büyüklere, hem de espri seven akıllı büyüklere sesleniyor sanki.”
Bu filmde de durum değişmiyor. Bu gözü pek, küfürbaz, deli-dolu, üstelik konan kanser teşhisiyle ölüme mahkum gözüken ve suratı peksimete dönüşmüş asker, yine savaşırken güldürmeyi, devlere karşı koyarken espri yapmayı ihmal etmiyor.
Ama sanki ağzı daha kalabalık, küfürleri daha çok. Cinsellik ise daha belirgin. Takımın tek kadını Domino bir tür siyahi “Wonder Woman” olurken, bir lezbiyen ikili de var.
Ve gerçek bir mizah filmin dokusuna ustaca yerleştirilmiş. Örneğin Y Kuşağı, Papa, Karma, Uber, Jared Kuschner (Trump’ın damadı!) gibi günümüz kültüründen sözler yağıyor. Wade ölüm sahnesinde “umarım Oscar jürisi bizi seyrediyordur!” diyor. Ve ‘rakip şirket’ D. C. Comics ya da ünlü fast-food markası Arby’s anılıyor!..
Yine popüler kültürden özenle seçilmiş isimler filmin her yerine serpiştiriliyor: David Bowie’den George Michael’a, Barbra Streisand’den Beatles’e, Beyonce’den Justin Bieber’e...Star Wars’dan elbette X-Men’e, Robocop’dan Temel İçgüdü’ye, Terminator’dan Winnie the Pooh’a...Hatta Yentl filminin ünlü şarkısı Papa Can You Hear Me bir ara sıkça duyuluyor.
Ve biri kahramanımıza ‘avokado suratlı’ derken, sık sık “bu bir film yahu!” lafı ediliyor. Ve şu deyiş de birden çok söyleniyor: “Kalbin doğru yerde değil!”
Gerçi filmin erdemleri kadar kusurları da gözden kaçacak gibi değil. O hınzır, küstah ve mizah yüklü yapıya yüklenmek istenen yoğun duygusallık, aile ve bağlılık kavramları abartılmış duruyor. Aşk tam zirvedeyken en hain biçimde yitirilen bir eş ve onun intikamını alma çabası, bu tür filmlerde kaçıncı kez kullanılıyor?
Ve ailenin, bağlanmanın onca vurgulanmak istenen önemi, bunca patırtı arasında gürültüye gitmiyor mu?
Oyuncular ilginç. Son dönemde meydanı adaşı Ryan Gosling’e bırakarak biraz ortadan kaybolan Ryan Reynolds iyi oyunculuğunu bize hatırlatıyor. Cable’da birçok isim arasından seçilen bir dönemin yakışıklısı Josh Brolin göz dolduruyor.
Tombiş ergenç Russell’da Julian Dennison en iyilerden. Ve birçok sahneyi kurtarıyor. Kadın savaşçı Domino’da Zazie Beetz’e ise ‘hoşgeldin’ demek gerekiyor.
Gerek ön, gerekse son jeneriklerin de espri yüklü olduğunu söylerken, seyirciye en sona dek sabredip jenerik-sonrası sahneyi kaçırmamalarını öğütlerim.