ENTOURAGE X X X 1/2 Yönetmen: Doug Ellin |
Entourage adlı popüler TV dizisini hiç izlemedim. 2004-2011 arasında yayınlanan diziden uyarlanan bu film için de, yabancı kaynaklarda son derece farklı şeyler okudum: bayılmakla nefret arasında gidip gelen...Böylece filme hiç önyargısız, son derece bakir bir ruhla gittim.
Ve de beğendim. Özellikle batılıların ‘mood’ dediği ‘havaya girme’ olayını becerebilirseniz ve biraz mesafeli, incelikli, ama kaliteli komedi severseniz, siz de çok eğlenebilirsiniz sanıyorum.
Bu iş için eski menejeri, şimdi bir şirketin başında olan dostu Ari Gold’u ikna eden Vincent, ayrılmaz ekibini de işe katıyor: ağabeyi işsiz-güçsüz Drama, pizzacılıktan gelen Eric, herdaim güleç yüzlü Turtle (‘kaplumbağa!’).
Ama aradan aylar geçmiş, film bütçesini çoktan aştığı halde bitmemiştir. Asıl yatırımcı olan Texas ağaları, yeni sermaye taleplerine karşın filmi görmek isterler. Görkemli bir ön gösterim düzenlenir, ama film ortaya çıkmaz!...Bundan sonrası, filmin tamamlanıp seyirci önüne çıkma serüvenidir.
Film sinemanın geçmişinde kendi kendisine eğilmesi çabalarının sanırım hatırlanacak örneklerinden biri olacak. Bu eğilişi daha çok drama olarak yapan hayli film oldu: Sunset Bulvarı’ndandan Çıplak Ruhlar- The Bad and the Beautiful’a, Bir Yıldız Doğuyor’dan Sullivan’ın Yolculukları’na, Singin’ in he Rain- Yağmur Altında’dan The Wild Party’ye, The Day of the Locust- Çekirgelerin Günü’nden Harlow’a, Myra Breckinridge’den Küçük Bebeğe Ne Oldu’ya, Barton Fink’ten The Player- Oyuncu’ya ...
Entourage elbette daha modern çağların filmi. Öncelikle diziyi popüler kılan temel bir öge, o uçuk kankalar grubunun fiziklerinden esprilerine çok iyi çizilmiş olması, oyuncuların hemen tümünü korumuş olan bu filmde de var.
Ayrıca sinemanın o değişmez ilişkileri. Sermaye, şirketler ve diktatör patronları, vitrini oluşturan yıldızlar ve hepsini bir potada kaynaştırmaya çalışan yaratıcı zihinler: yazar ve yönetmen... Ve de aralarındaki o bitmeyen çelişki, giderek çatışma....
Film tüm bunları modern bir hamurla yoğrulmuş olarak şık, gösterişli, cilalı, ama kof olmayan bir yapı içinde sunuyor. Sayısız yarı çıplak kızın boy gösterdiği çılgın partiler, havuz başındaki film gösterileri, yıldız kaprisleri, magazin medyası küstahlığı, cahil yatırımcı şikayetleri.
Ve finalde, tüm yapay cilasıyla bir Altın Küre ödülü gecesi: Kırmızı Halı’dan geçen birçok ünlünün de katkısıyla... Zaten filmi kateden ünlü sayısı da hayli çok: sadece birer dakika gözükseler de...Aralarında Liam Neeson, Jessica Alba, David Arquette, Mike Tyson, Jon Favreau, Mark Wahlberg, Kelsey Grammer, Armie Hammer, Martin Landau gibi birçok ad var.
Ama ön plandakiler de parlak. Mr. Selfridge dizisinin baş oyuncusu Jeremy Piven, yapımcı Ari Gold’da döktürüyor. Ağabey Drama’da Kevin Dillon, kankalarda Kevin Connolly ve Jerry Ferrara var. Ayrıca Billy Bob Thornton, Texas’lı yatırımcıda iyi iş çıkarıyor. Onun şımarık oğlu Travis’deyse birzamanların çocuk yıldızı, özellikle Altıncı His’le tanınan Haley Joel Osment’i, hem de çok iyi bir karakter rolünde bulmak tam bir sürpriz.
Sonuç olarak, diziyi bilseniz de bilmeseniz de keyifle izlenebilecek hoş bir güldürü.
.
Prenses kardeşlerin kaçamak gecesi
KAÇAK PRENSES (A Royal Night Out) X X X Yönetmen: Julian Jarrold |
Yıl 1945. Savaş bitmiş, müttefiklerin zaferi kesin. Ve heryerde, bu arada Almanlara karşı her alanda (karada. denizde., havada) büyük savaşım vermiş İngiltere’de de V Day- Zafer Günü eğlenceleri yapılıyor. Ve herkes sokaklarda alabildiğine eğleniyor.
Ama iki prenses buna karşı çıkıyor. Elizabeth ve de Margaret. Aralarındaki yaş farkına karşın, ikisi de gencecik kızlar. Ve felekten bir gece çalmak onların da hakkı.. Hayatını o unutulmaz The King’s Speech- Zoraki Kral filminde izlediğimiz Kıral George ve kıraliçe Elizabeth, önce buna izin vermiyorlar. Ama özellikle Margaret’in israrıyla izin çıkıyor. Peşlerine izbandut gibi iki genç asker takılarak...
Ama işler planlandığı gibi gitmiyor. Bir Laurel-Hardy gibi çizilmiş iki görevli, kısa zamanda kızları kaybedip kendi eğlencelerine dalıyor: özellikle de yatak faslına...Belli bir sorumluluk duygusu taşıyan, tahtın adayı Elizabeth çok hoşlandığı, ama elbette kimliğini açıklamadığı bir pilotla kulüpleri arşınlasa da, hep uçarı Margaret’in izini sürüyor. Ve bu arada iki kardeş sokağı tanıyor, çılgınca danslar yapıp içki tüketiyor ve hatta aşık oluyorlar...
İngiliz toplumunun değişmez kurumu kıraliyete odaklanmış bu güldürü pek yükseklerde uçuyor denemez...Ailenin çok daha iyi ve gerçek biçimde tanıtıldığı birçok film vardı: yakın zamanda Kıraliçe, Genç Victoria ya da Zoraki Kıral gibi..Buradaysa maksat hemen sadece güldürmek olmuş. Ve komediyle fantezi ögeleri, aşırı biçimde ön plana çıkmış,.
Yine de gayet sempatik bir film bu...İngiliz toplumunun neredeyse bin yıldır ayrılmaz parçası olan mutlakiyet ve onun temsilcisi aileyle ilişkisi geniş biçimde sunuluyor. Kral ve ailesini hem seviyor, hem nefret ediyorlar. Hem büyük ilgi gösteriyor, hem alay ediyorlar. Bu sınıf toplumunda, aristokrasi hala dimdik ayakta ve toplumun temel direklerinden biri. Demokrasinin getirdiği tüm eleştiri, alay, yadsıma kanallarıyla birlikte...
Oyuncular hiç fena değil. Her nekadar Rupert Everett kıral George’da Oscar’lı Colin Firth’ü aratsa ve de hatırladığımız prenses Margaret, Bel Powley kadar komik suratlı olmasa da...
Ayrıca dönemi, zaferi ve onun getirdiği sevinci veren kalabalık sahnelerin de büyük ustalıkla çekildiğini eklemeliyim.
Yarın: Öldürmenin Üç Yolu ve İntikam