BEHZAT Ç - ANKARA YANIYOR
Yönetmen: Serdar Akar
Senaryo: Ercan Mehmet Erdem
Görüntü: İbrahim Güler
Oyuncular: Erdal Beşikçioğlu, Sanem Çelik, Nejat İşler, Aslı Tandoğan, Serenay Sarıkaya, Sadi Çelik Cengiz. Fatih Artman, İnanç Konukçu, Berkan Şal, Seda Bakan, Eray Eserol, Tuğrul Tülek, Ekim Mağden/ Adam Film, 2013
Behzat Ç’nin ikinci sinema macerası, özellikle bu ünlü dizinin artık TV tarihimizden silindiği günlere rastlaması nedeniyle ayrı bir ilgiyi hak ediyor.
Doğrusu dizinin tiryakilerinden olmadım. Kabaca son 8-10 yılda hiçbir Türk dizisinin olmadığım gibi...Çok kişisel olarak söylüyorum: benim için Türk dizi filmciliği, sürekli verdiği ve artık dönüşü olmayan biçimde vermeye mecbur olduğu tavizlerle, ciddi sinema seyircisini yitirmiştir, kolay kolay da kazanması mümkün değildir. Arada bir çakan parlak ışıklara ve karanlık göğü birden aydınlatan özel çıkışlara karşın...
Behzat Ç’nin temsil ettiği şeyler TV’ciliğimiz için hayli özeldi, hayli önemliydi. Öncelikle, belki hiçbir dizi veya film yönetmeninin baş starı yapmayacağı bir oyuncuyu, o uykulu bakışları, hep pasaklı gözüken hali, ezilmişliği ve küfürbazlığıyla ana kahraman olarak almak...Önce bu seçimi kutlamak gerekir. Çünkü kim ne derse desin, Erdal Beşikçioğlu oyuncu kumaşına sahip gerçek ve iyi bir oyuncudur.
Gerisi? Bizim ne yazın, ne film, ne de dizi olarak pek aşina olamadığımız polisiye alanına inatla demir atan, bunu yaparken Batı ürünlerinden esinlense de tümüyle bizden olmayı deneyen ve başaran, toplumun o dönemdeki sorunlarını, siyasal fonunu, güncel olayları da belli ölçülerde içeren bir tür alaturka ve gerçekçi polisiye türü. Özgünlüğü tartışılır mı?
Son macerada da tüm bunlar var. Bu kez fonda, Gezi olaylarını ve onu izleyen toplumsal çalkantıyı çok andıran hareketli bir siyasal ortam var. Ve hayli sağlam biçimde verilmiş. Üstelik toplumun gerçek nabzını tutan ve yaygınlaşan memnuniyetsizliği de yansıtan biçimde...
Ön planda ise has polisiyelere özgü bir entrika. Bir bakan, kalabalık bir açıkhava toplantısında gizemli biçimde öldürülür. Ayrıca iki apayrı cinayet olayı da gündemdedir. Biri bir bakkalın, öbürüyse Alman konsolosu mensubu bir yabancının öldürülmeleri.
İlk cinayet Terörle Mücadele Bürosu’nun, diğerleriyse Cinayet Bürosu’nun önüne gelmiştir. Ancak yeni müdür, Cinayet Bürosu’nu bakanın katili için yardıma çağırır. Ve işler büronun amiri Behzat’ın önüne gelir. Ancak bu hayli bağımsız birimin tam o sırada yukardan gelen baskılara ve sadece kendilerini kurtarmaya çabalayan müdürlere dayanması kolay değildir. Olaya konsolosluktan gönderilmiş Alman kızı, ama Türkçe’yi de ana dili gibi konuşan Ulrike ve resmi makamların gayri resmi olarak yardımını istediği gizemli Kıbrıs zengini Ercüment bey de karışır. Ve şüpheler giderek, yıllar önce (12 Eylül öncesinde) vahşice katldilmiş bir aileye ve onun intikamını almaya çalıştığı varsayılan bir isme yönelir.
Dizinin de yazarı olan Ercan Mehmet Erdem’in (kahramanı yaratan Emrah Serbes’in yapıtına dayanan) senaryosu, belli bir düzeye çıkmış iyi bir çalışmadır. Yönetmen Serdar Akar ise aradaki bir-iki faciayı atlatarak yeniden eski klasına yaklaşmış gibidir. İlk bakan katli sahnesinden başlayarak en zor çekimlerin hakkından gelir.
Oyuncular bildiğiniz gibidir: rahat, özgün ve kişisel. Özellikle ekibi oluşturan Harun, Hayalet, Akbaba ve Eda karakterleri aynen bıraktığımız gibidir. Yine herşeye kesin bir alaturkalık egemendir: rakı muhabbetinden sigara tüttürmeye, erkek-erkeğe öpüşmelerden alaturka şarkılara, ofisin yerini alan meyhaneden maço tavırlara. Ve de oyuncuların çoğunluğunun inatla yapıştıkları Anadolu lehçelerine...Ama tüm bunların ve o bol küfürlerin dizinin de temel özellikleri olduğu ve seyirci ilgisinin büyük ölçüde bunlara dayandığı yadsınabilir mi?
Takıma yeni katılan Sanem Çelik de, Nejat İşler de gayet iyidirler. Ve sonunda filmdeki adıyla Ayşe’nin ülkeye ve (hadi Gezi demeyelim ama) toplum olaylarına şu bakışı da kolay unutulamaz: “Kaos iyidir. Sokaktakiler çok savaştılar, eninde-sonunda kazanacaklar”. Öyle mi olacak dersiniz?