KOD 999 X X X 1/2 |
Dekor: ABD’nin Georgia eyaletinin başkenti Atlanta.
Zaman: Belli değil, günümüz olabilir.
Ve kahramanlar… Öylesine kalabalıklar ki, tanımak ve izlemek kolay değil… Gerçekten de bir ‘puzzle - bulmaca’ gibi inşa edilmiş bu filmin hayli geniş bir kadrosu ve aralarında kaçınılmaz olarak karmakarışık ilişkiler var.
Özetlersek; bir yandan kentteki latin, zenci vb. azınlıkların alabildiğine isyankar, giderek yasadışı eylemlerine son dönemde katılan Rus mafyası – üstelik Yahudi kökenli Ruslardan oluşuyor!
Ve başındaki kadın yönetici İrina. Ki kız kardeşi Elena bir zenci polisle evlidir ve bir küçük çocukları vardır.
Öte yandan, kentte giderek artan suçları izlemek için kurulmuş bir özel ekip var. Ayrıca da kimileri o ekipte yer alan, ama aslında yasadışılığa kaymış ve sonunda tümüyle yozlaşmış bir grup polis. Tüm bu küçük gruplar, anlaşılan kapitalizmin çöplükleri içindeki bir toplumsal düzen(sizlik) ortamında, aralarında boğuşup duracak ve çıkar sağlamaya yönelik kanlı bir savaşıma girişeceklerdir.
Film 2005’lerden beri yaptığı The Proposition- Kanlı Teklif, The Road- Yol, Lawless - Kanunsuzlar gibi filmleriyle ilgi çeken 1961 doğumlu Avustralyalı yönetmen John Hillcoat’ın imzasını ve damgasını taşıyor. Onun şurup gibi akan pürüzsüz temposunun, gerekli ve ölçülü kamera hareketlerinin, sağlam kurgusunun izleri var.
Bu şık görsel fasadın arkasında ise, o modern Amerikan polisiyelerinin (sinema veya TV, fark etmiyor) vurucu biçimde hep işleyegeldikleri bir ana tema; adına ABD denen dünyanın en güçlü devletinde hala kesin biçimde varolan yoksulluk, sınıfsal bölünmüşlük, ırklar-arası sürtüşme, giderek nefret duyguları. Görevini gereğince yapamayan yozlaşmış kanun adamları. Ve toplumun diplerinden gelip yüzeyine yansıyan bir huzursuzluk, suç ve yasadışılık çarkı…
Burada da tüm bunlar var. Hem de fazlasıyla, hatta çok fazlasıyla… Öyle ki filmin tüm kişiliklerini tanımak kolay olmuyor. Örneğin finale damgasını vuran ‘kötü adam’ film boyunca bir gölge gibi, ama birden ön plana fırlıyor. Veya iki ana roldeki siyahi oyuncuları sonuna dek karıştırmak mümkün!..
Tüm bu kusurlara karşın, film belli ölçüde işliyor. Western ve vahşi batı dönemlerinden gelen şiddeti hala yaşayan bir dev toplumun pislikleri, yasanın iki yanındakilerin bitmeyen mücadelesi, kara-filmin o buruk tadı,
Ve arada parlayan oyuncular. Michael ve Marcus kişiliklerinde iki başarılı zenci oyuncu: Chiwetel Ejiofor ve Anthony Mackie. Haşin komiser Jeffrey’de özlediğimiz Woody Harrelson. ‘Namuslu polis’ Chris Allen’de hep sevegeldiğimiz Casey Affleck.
Ve mafyacı Rus kız kardeşlerden İrina’da sonuna dek tanıyamadığımız Kate Winslet. Bu kadın artık herşeyi oynar, her kılığa girer…dedirten bir kompozisyon. Ve kardeşi Elena’da güzel yeni aktris Gal Gadot. Daha ne olsun?…
Bu modern polisiye, türün meraklıları için görülmesi gereken bir film.
Kung Fu Panda 3 X X 1/2 |
Sevimli, tombiş yaratıkların dönüşü
2008’deki ilk Kung Fu Panda filmi egzotik ögelerle bezeli hikayesi, üstün teknolojisi ve seslendirme kadrosundaki ünlülerle büyük ilgi görmüş, 2011’de ikinci bölümü yapılmıştı.
Şimdiyse yeni bir bölüm var. İkinci filmin yönetmeni Jennifer Yuh, bu kez yanına Alessandro Carloni’yi almış. Senaryo yine baştan beri çalışan Aibel- Berger ikilisinin. Müzikse yine emektar Hans Zimmer’in…
Ayrıca tipik Çin kültürüne sırtını dayayan filmin bu kez Çin’in büyük katkısıyla, tam bir ABD - Çin ortakyapımı olarak karşımıza geldiğini de belirteyim.
Film, sempatik panda karakteri Po’nun bu kez yıllar önce çekip gitmiş babası Li’yle yeniden buluşmasını anlatıyor. Baba-oğul birlikte uzaklardaki panda cennetine gidiyor ve ırklarının sayısız yüzüne katılıyorlar. Çekici bir dişi, Po’nun gönlünü çalmayı da başarıyor!..
Bu arada camianın manevi lideri, görevini genç Po’ya devrediyor: artık pandaların geleceğinden o sorumludur!.. Tam o sırada uzay canavarı ‘yak’ Kai, panda ülkesine ayak basıyor. Ve emrindeki ‘yeşil yaratıklar’la birlikte pandaları yok etmeye sıvanıyor. Artık savaş kaçınılmazdır.
Yüzlerce teknisyenin çağdaş teknolojiye sırtlarını dayayarak oluşturdukları film, kaçınılmaz olarak ilk filmlerin yenilik ve tazeliğini taşımıyor, biraz görülmüşlük duygusu içeriyor. Özellikle ikinci filmin içerdiği, Yıldız Savaşları serisini andıran fantastik duygusu eksik. Ayrıca yer yer aşırı bir ‘küt-pat-çat‘ havası var.
Yine de görevini yapan bir film bu… Yeterince oyalıyor ve güldürüyor. Aslında baştan beri seslendirmeye katılan Jack Black’dan Jackie Chan’a, Dustin Hoffman’dan Angelina Jolie’ye o efsanevi ekip yine işbaşında…
Bizdeyse seslendirilmiş olarak oynuyor; hem de gayet başarılı biçimde… Ne yazık ki bizim kadroyu öğrenemedim: Okan Yalabık’ın dışında… (Ne jeneriklerde, ne de firmanın basın bülteninde bu bilgi yoktu!)
Filmi 3D olarak izlerseniz daha da keyif alabilirsiniz. Ve küçüklerinizi çekincesizce götürebilirsiniz.