VİCTOR FRANKENSTEİN X X Yönetmen: Paul McGuigan |
Frankenstein için yeni ne söylenebilir? İngiliz kadın romancısı Mary Shelley’in 1816 yılında, aralarında Lord Byron’ın da bulunduğu dört kişiyle birlikte Cenova’da bir yaz boyu kapandıkları Diodati şatosunda, iddia üzerine her birinin birer ‘hayalet öyküsü’ yazması sonucu ve bir gençlik rüyasına başvurarak yazdığı roman, iki yıl sonra yayınlanmıştı. Ve dünya edebiyatı fantastik roman türünün bir başyapıtına kavuşmuştu.
Demek ki iki yüzyıldır ilgi görmeyi sürdüren ve İngiliz edebiyatının 19. yüzyıl boyunca seçkinleşeceği bir türde zirve oluşturan bir ölümsüz eserle karşı karşıyayız. Sinema da bu türe ve onun yapıtlarına baştan beri eğilmiş ve bu arada Frankenstein da birçok kez filme alınmıştı. Sesli dönemin başında, 1931 yılında James Whale’in çektiği Boris Karloff’lu versiyonu bir başyapıt sayarım ve 100 Yılın 100 Filmi kitabıma da almışımdır.
Anlaşılan günümüzde bu yapıt yeniden moda oldu. Yakın zamanda iki yeni yorum geldi: Stuart Beattie imzalı I Frankenstein- Ölümsüzlerin Savaşı (2014) ve Bernard Rose imzalı Frankenstein (2015). Ne rastlantıdır ki eserden uyarlanan bir oyun da bu akşam İstanbul’da gala yapıyor: Kerem Alışık’ın canlandırdığı canavarla!...
Şimdiyse bambaşka bir yorum geliyor. Asit Evi’nden Wicker Park- Hep Seni Aradım’a, Şanslı Slevin’den Push- Darbe’ye bir avuç ilginç filmi bulunan İskoç yönetmeni Paul McGuigan, klasik hikayeye bir başka açıdan yaklaşıyor. Bu açının doktor Frankenstein’ın yardımcısı İgor Strausman’ın açısı olduğu söylenebilir.
Böylece öykü/film, bir büyük sirkte palyaço olan ve bedeni baskı ve eziyetle bükülmüş İgor’la açılıyor. Onun, sirkin insanlık-dışı yönetiminin elinden doktor Frankenstein tarafından kurtarılmasını izliyoruz: çünkü doktor, ondaki bilim adamı erdemlerini ve insan bedeni üzerindeki derin bilgisini keşfetmiştir. Ve yaptığı araştırmalar için İgor ideal bir asistan olacaktır.
Bu ‘araştırma’nın ceset parçalarından bir beden yaratmak ve sonra ona ‘ruh vermek’ olduğunu biliyoruz. Yani doktor bir açıdan Tanrı rolüne soyunmakta ve ölümün yerine hayatı geçirmeyi arzu etmektedir.
İgor önce ona minnet borcu nedeniyle yardım edecek, sonra daha sirkteyken aşık olduğu genç trapezci Lorelei’ya tutkunluğunu sürdürürken, doktorun giderek çılgınlığa kayan araştırmalarını dengelemeye çalışacaktır.
Film görsel açıdan çok şık duruyor, açık bir sinemasal bir güç taşıyor. Sirk sahnelerinden doktorun ev/laboratuarına tüm setler harika. Londra sokaklarındaki kaçıp kovalamacalardan finaldeki neredeyse uçurum üzerinde duran İskoç şatosuna, her şey ikna edici.
Ancak film birtürlü sağlam bir tempoya erişemiyor, etkileyici bi fantastik lezzete kavuşamıyor. Her şey çok naif, çok çocuksu kalıyor. Gerçek bir dehşet duygusu ise ancak finalde, o klasik filmlere yaklaşan sahici bir canavar ortaya çıktığında duyulur gibi oluyor. Ama artık çok geç!...
Böylesine bir klasiğe al atmak elbette zor iş. Sinema tarihindeki bir düzine kadar yorumdan sonra...İşin içine yepyeni kişilikler katmak ise bunun için iyi bir yöntem değil. Hernekadar Daniel Radcliffe İgor rolünde, doktoru gayretle oynayan James McAvoy’un karşısında hiç ezilmeyerek o karakteri doldursa da...
Ancak güzel trapezci Lorelei’dan ‘İngiltere’nin en zengin üç ailesinden biri’nden gelen melek yüzlü, ama az şeytan olmayan Finnigan’a yeni karakterler, hikayeye bir fayda getirmiyor.
Ve böylece Mary Shelley klasiği, tüm görsel zenginliğine karşın doyurucu olmadan ve belleklerimizde pek yer etmeden geçip gidiyor.
Yarın: RÜZGARIN HATIRALARI
HAFTANIN YILDIZ TABLOSU
CASUSLAR KÖPRÜSÜ X X X X
UZAKLARDA ARAMA X X X X
SAKİN BATI X X X X
ANNEM X X X X
RÜZGARIN HATIRALARI X X X 1/2
ALİ BABA VE 7 CÜCELER X X X 1/2
GİZLİ DOSYA X X X 1/2
ABLUKA X X X 1/2
STEVE JOBS X X X
MACBETH X X X
LİFE X X X
PAN X X 1/2
GİZLİ GERÇEK X X 1/2
VİCTOR FRANKENSTEİN X X
HAYATIN KIYISINDA X X