Atilla Dorsay

28 Nisan 2023

Karmaşık, çok kişili, ama ilginçlikleri olan bir deneme

Kusursuz bir film değilse de, birçok ilginçliği olan kendine özgü bir film bu...

OREGON X X ½

Yönetmen: Kerem Ayan
Senaryo: Ümit Ünal
Görüntü: Barış Aygen
Müzik: Cüneyt Çağlayan
Oyuncular: Aslı İnandık, Serkan Çayoğlu, Ferit Aktuğ, Selen Uçer, Nevra Serezli, Zihni Göktay, Nejat İşler, Burcu Biricik, Nazlı Bulum, Özgür Emre Yıldırım, Onur Gürçay, Billur Melis Koç

NuLook (UİP) yapımı, 2023

Önce yönetmenini biraz tanıyalım. İstanbul doğumlu Kerem Ayan (doğum tarihini bulamadım) Yıldız Teknik Üniversitesi'nde makine mühendisliği okumuş. 1992'de Paris'e giderek Görsel İşitsel Yönetmenlik Yüksek Okulu ESRA'da ve Denis Diderot- Paris 7 Üniversitesi'nde sinema eğitimi almış. 2006 yılından bu yana İstanbul Film Festivali Direktör Yardımcısı olarak çalışan Ayan, 2015 yılından beri Festival Direktörü olarak çalışıyor.

Benim başından beri İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na (İKSV) katkılarımı bilenler bilir. Onca yıl kaç ünlüyle konuşup basın toplantılarını yönetmişimdir; festival kitaplarına, jürilerine katkıda bulunmuşumdur... Dolayısıyla Kerem'le de tanış olduk, giderek dost olduk. Ama bir yerde bir şey oldu. Benim WhatsApp'ta dostum sayıp yazılarımı yolladığım onca isim (100 kadar) arasında Kerem Ayan'ın, tek birini bile açıp bakmayan bir 'garip dost' olduğunu fark ettim. Ve onu listemden çıkardım, kendisine de bunu söyleyerek...

Ama neyse... Zaman geçiyor, ilişkiler değişiyor. Sonraları onun sinema festivalini yönetişini de, tiyatroya olan içten merakını da ilgiyle izledim. Ve bir iki kısa filmden sonra gelen bu ilk uzun filmini de merakla seyrettim. Üstelik senaryo da takdir ettiğim bir yazar-yönetmene, Ümit Ünal'a aitti. Hemen söyleyeyim: Kusursuz bir film değilse de, birçok ilginçliği olan kendine özgü bir film bu...

Oregon, 1980'li yıllarda (TV'de Turgut Özal'ı görüyoruz), tek bir gün içinde yaşanan olayları konu ediyor. Hayatlarını Bodrum'da geçiren Gaye ve Hakan, yakın arkadaşları Selen'e bir kaset teslim etmek için İstanbul'a gelmişlerdir. Ancak İstanbul'da kendilerini beklenmedik olayların içinde bulurlar. En başta Selen söz verdiği halde onları beklememiş, kalkıp Kapadokya'ya gitmiştir. Onun için, o müzik kasedini dairelerinin tepesinden içeriye atmayı denerler. Ama öfkeli kapıcı Durmuş onları engeller. Bu arada aynı binada yaşlı bir çift vardır: Burhan ve eşi Fazıla... Yıllar sonra bile 'sizli' konuşan; Burhan Bey'in kızdığı zaman yukarıdaki boş katlarına çıkıp tek başına uyuduğu...

Öte yandan, işin içine tipik bir polis örgütü ve merkezleri olan yine çok tipik bir eski karakol binası girer. Duvarlarında Atatürk ilkeleri, onun resimleri ve deyişleri asılı olan... Masalarda eski usül radyolar... Hakan-Gaye ikilisinin orada uzun saatleri geçecektir. Her şeyden şüpheci başkomiseri Şevket'le birlikte... Ki o örneğin şöyle der: "Türk polisi tüm cihana korku salmıştır!"

Sonra muhtelif kişiler ve değişik karakterler tanırız. Bunlardan biri yaşlanmış olsa da hem dişiliğini, hem de mizah duygusunu korumuş olan eski fahişe Şermin'dir. Öyle ilginç laflar eder ki... Örneğin Şevket komiser için şöyle der: "O solculara apayrı bir şefkat gösterir." O şefkati komiserin biri çok yaşlı eşcinsel bir çifte muamelesinde de görürüz!..

Sonra başkaları da işe karışır. Sadece 5 yıllık bir geçmişleri olan genç bir çift... Vaktiyle Türkan Şoray'la bile film çevirmiş (bir afişini görürüz) eski Yeşilçam aktörü Orçun Kanat... Ama bu adeta resmi geçit yapan kişilere rağmen, Hakan-Gaye çifti en baştadırlar. Bu görünürde birer 'hippie' olan ikili aslında hayli ilginçtir. Hakan sinema okumuştur; umudu iyi bir film çekmektir. Gaye ise Mimar Sinan Üniversite'sine gitmiştir; asıl marifetiyse hediyelik eşyalar yapmaktır!.. Ama tüm bunlar, içine sokuldukları durumdan hemen kurtulmalarına yetmez. 

Ve bu tuhaf film böylesine akıp gider. Oldukça karışık olduğu, ana temalarını iyi seçemediği ve hayli kafa karıştırdığı söylenebilir. Öte yandan, öncelikle şu kaset konusuna değineyim: tam şu günlerde, İngiltere'de eski müzik kasetlerinin birden çok rağbet gördüğünü okudum. Rastlantıya bakar mısınız?

Ayrıca oyuncuları da çok beğendim. Hemen hepsini... Ama özellikle seçmek gerekirse, en başta iki çifti: Hakan ve Gaye'de Serkan Çayoğlu ve Aslı İnandık... Burhan ve Fazıla'da özlediğimiz Zihni Göktay ve Nevra Serezli... Ayrıca Şermin'de enfes kompozisyonuyla Selen Uçer; kapıcı Dursun'da Onur Gürçay; Orçun'da Nejat İşler ve komiser Şevket'te Ferit Aktuğ da anılmaya değer.

Öte yandan, bazı görüşlerin tersine, ben filmde cinselliğin ustaca ve kişisel bir bakışla kullanıldığını düşünüyorum. Yönetmenin tüm konuşmalarında bu filmde sanat açısından iddialı olmadığını, sadece 'iyi vakit geçirtecek bir film' yapmayı söylediğini de ekliyorum. Son olarak, Oregon'un ne olduğu da ancak finalde ortaya çıkıyor. Haberiniz olsun!..

BURSA'DA İMZA GÜNLERİ

Sevgili okurlarım;

Bu hafta sonu, cumartesi - pazar günleri Bursa'da açılan TÜYAP Kitap Fuarı'na katılacağım.

Cumartesi sadece imza, pazar 15.00'de bir konuşmayla...

Sonraki hafta sonu, yani 6-7 Mayıs'ta yine son kitaplarımla imza için orada olacağım.

Yolunuz düşerse beklerim efendim!..

 

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...