YEDİNCİ HAYAT (What Happened to Monday) X X X ½ Yönetmen: Tommy Wirkola İngiliz-Belçika-ABD yapımı. |
Şaşırtıcı bir distopya filmi. 2070’li yıllarda geçiyor, ama gösterdiği dünyayı hem daha önceki kimi filmlerden tanıyoruz. (Soylent Green’den Chlildren of Men’e, Blade Runner’dan Equilibrium’a...) Hem de gayet özgün kimi tadlar da içeriyor.
O artık yakınca bir gelecekte, dünyamız aşırı nüfus ve doğa sorunlarından bunalmış, kentlerin kalabalıktan yürünmez hale gelen sokakları acil önlemleri kaçınılmaz kılmıştır.
Avrupa Birliği’nin belki gelecekteki hali olan bir Avrupa Federasyonu içinde, kadın bilim insanı Dr. Cayman’ın önerisiyle ‘tek çocuk politikası’ yürürlüğe girmiştir. Hem çocuk yapmak isteyen aileler bunun için yeterli maddi imkanları olduğunu kanıtlamak zorundadır. Hem de ikinci çocuk, zenginler dahil herkes için yasaktır.
Ve geçmişte iki ve fazlası çocuk yapmış olanların çocukları ellerinden alınıp ‘dondurularak uyutulur’: mutlu bir gelecekte uyanmak üzere...
Ama Settman ailesinin başı Terrence, doğum yapan kızının tam yedi kız çocuk doğurup hastanede ölmesiyle şaşkına döner. İmkanları vardır, hepsini alıp geniş bir daireye kapatır, onlara haftanın günlerini ad olarak verir. Ve orada gizlice büyümelerini sağlar: Eğitimlerini de yüklenerek...
Ve her gün sadece birinin, o günün adını taşıyan çocuğun dışarıya adım atmasına izin vererek...Yalnız tek koşulla: Aslında farklı fizikler (ve elbette farklı karakterler) taşıyan çocukların sadece aynı ve tek kimlikle dolaşmasına izin verdır: Karen Settman....
Ve 30 yıl sonrasına geliriz. Çocuklar büyümüş, yedi farklı kadın olmuşlardır. Ve hapishane hayatı sürmektedir. Bir pazartesi günü Pazartesi eve dönmeyinceye dek!...
Bu karmaşık öykü doğrusu çok iyi başlıyor. O geleceğin yaşanmaz kenti, Romanya başkenti Bükreş’te çekilmiş dış mekan sahneleriyle gayet inandırıcı. Ve insan nasıl oluyor böyle şehirler kurulabiliyor diye hayret ediyor!..
Sonra geçmişle şimdiki zaman çok iyi harman edilmiş. Çocuklardan büyüklere (veya tersi) geçişler ustalıkla yapılmıış. Yönetmenin açık bir aksiyon duygusu da var.
En büyük sürpriz, yedi kişiliğin de aynı oyuncular tarafından canlandırılması. Çocukluk döneminde Clara Read. Çok daha uzun olan büyüklük dönemindeyse ise Noomi Rapace.
Üstelik sahnelerin birçoğunda yedisi birden gözüküyor. Ve bu bölümlerde şaşırtıcı bir teknik olgunluğa ulaşılıyor. Noomi Rapace, İsveç-İspanyol kırması olan genetiğinin de katkısıyla, bu zor işin altından çok iyi kalkıyor. Başarısı sanırım ki yakın zamanda Manifesto adlı filmde 13 ayrı kişiliği oynayan Cate Blanchett’inkinden daha büyük. Çünkü o hiç olmaza bu kişileri ayrı bölümlerde canlandırıyordu.
Ve Rapace’nin önümüzdeki Oscar’larda önde gelen bir aday olacağı da kesin gibi. Ayrıca özlediğimiz iki oyuncu, Dr. Caymann rolünde Glenn Close ve büyükbaba Terrence Settman rolünde Willem Dafoe işlerini çok iyi yapıyorlar. Adnan Knowles rolünde Hollandalı Marwan Kenzari ise kesinlikle yükselen bir genç oyuncu.
Yine de filmi kusursuz saymak kolay değil. En büyük sorun, biz seyirciler için yedi ayrı karakteri yeterince tanımak ve takip etmek. Hele sonlarda, çarpıcı final gereği ikisi tümüyle aynı kılığa bürününce...
Bence yedi kadın yerine diyelim ki üç kız kardeş olsa ve onlara yoğunlaşılsa daha iyi olurdu. ‘Yedizler’ biraz aşırı olmuş!...Gerçi filmin bir romandan yola çıktığı ve orada da yedizler olduğu belirtiliyor. Keşke öyle yapmasalardı...
Yine de özellikle bilim-kurgu severlerin merakla izleyecekleri bir film...