Atilla Dorsay

17 Ağustos 2019

Kalabalık, sorunlu ailenin ‘happy end’ şansı var mı?

Guillaume Canet, 010’da çektiği Küçük Beyaz Yalanlar’dan tam dokuz yıl sonra bu kez de devam filmiyle karşımızda

KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR-2      X  X  ½

(Nous Finirons Ensemble/Little White Lies)

Yönetmen: Guillaume Canet
Senaryo: G. Canet, Rodolphe Lauga
Görüntü: Christophe Offenstein
Oyuncular: Francis Cluzet, Marion Cotillard, Gilles Lellouche, Laurent Lafitte, Benoit Magimel, Pascale Arbillot, Clementine Baert, Valerie Bonneton, Jose Garcia, Mikail Vattincourt, Hocine Merabet

Fransız filmi

 

Guillaume Canet Fransız sinemasının sempatik figürlerinden biri. Öncelikle oyunculuğuyla sivrilmiş: 1990’ların başından beri 70’i aşkın film (kısa, uzun TV yapımı, dizi, vs.). Sonra on kadar yönetmenlik; bir o kadar da senaryo. En çok hatırladıklarımsa 2006’dan itibaren Kimseye Söyleme, Küçük Beyaz Yalanlar, Kan Bağları, Rock’n Roll...

Bu kez 2010’da çektiği Les Petits Mouchoirs-Küçük Beyaz Yalanlar’dan tam dokuz yıl sonra, yönetmen bir devam filmine sıvanmış. O filmi görmüş ve hayli sevmiştim. (Eleştirisi Hayatımızı Değiştiren Filmler/ 2005-2015 kitabımda yer alıyor).

Hikaye yine olayların ana kahramanı Max’ın ünlü sayfiye sahili Cap Ferret’deki büyük yazlık evinde geçiyor. Sekiz yıl sonra, bir düzineyi aşkın arkadaş grubu; kadın, erkek, heteroseksüel, gay, hepsi yine orada... Ve o filmde yaşanan kopuşun ve parçalanmanın bir devamını getiriyorlar.

Onca gerginlikten, tartışma ve kavgadan, nefret ve ihanetten, kaza ve intihar girişiminden sonra acaba yine normale dönebilecek ve bir ‘happy end’ yaşayabilecekler mi? Bunu filmi görürseniz anlayacaksınız.

Fransızlar bu kez filme değişik bir ad koymuşlar: ‘birlikte bitireceğiz’ anlamına gelen... Bizdeyse o zaman verilen ad korunmuş; 2 (ikinci bölüm) lafı eklenerek... Ama bunun, yani Küçük Beyaz Yalanlar’ın başta Dijitürk’te ikinci bölümü gösterilen (ve çok düzeyli bulduğum) bir dizi olmak üzere, o kadar çok benzeri çıktı ki, son zamanlarda....

Neyse... Film fena değil; ama bence ne ilki kadar, ne de Canet’in saydığım diğer filmleri kadar iyi değil. Öncelikle, o kalabalığın arasındaki gerçek ilişkiler veya akrabalıklar tam olarak belirmiyor. İlk filmi görenler için öyle olmayabilir. Ama doğrusu ben unutmuşum; birçok kişi de tam hatırlamayabilir. Ya da bu filmi ilk kez görenler ne olacak?  Bu doğrusu önemli bir eksiklik.

Öte yandan, film sanki skeçler halinde ilerliyor. Ve tam bir bütünlüğe ulaşamıyor. Komedi-dram dengesi ise fena değil.

Ve oyuncular. Elbette yine iyi bir kadro var ve yine herkes görevini yapıyor. Özellikle erkeklerden Francis Cluzet, Gilles Lellouche, Laurent Lafitte çok iyiler. Bir dönemin (yakın bir dönem) parlak jönü Benoit Magimel’inse biraz yaşlandığı gözden kaçmıyor.

Aynı şey unutulmaz Marion Cotillard için de söylenebilir. Biraz içimiz burularak da olsa... Pascale Arbillot, Clementine Baert, Valerie Bonneton ise yetenekli ama çizgileri yeterince belirmeyen karakterler olarak kalıyorlar. 

Böylesine tipik Fransız bir filmde tek bir chanson’un (yani Fransızca şarkının) yer almayıp tüm parçaların tipik Anglo-Sakson popu olması da şaşırtıcı. Gerçi arada David Bowie, Damien Rice, Janis Joplin, Bonnie Tyler, hatta Nina Simone gibi harika isimler de var. Ama çokluk diskoya yakın gürültülü bir müzik. Ve filmin ihtiyacı olan o “French” atmosferi veremiyor.