JOHNNY ENGLISH: TEKRAR İŞBAŞINDA Yönetmen: David Kerr İngiliz (UIP) filmi |
Johnny English dönüyor. Bu süper-tipik İngiliz sözümona ajanı, ilk kez 2003 yılında karşımıza gelmişti. Sonra onu 2011’deki ‘dönüş filmi’yle bulduk. O filmi hayli sevip X X X vermiştim. Ve şöyle demiştim:
“Film ilerledikçe komedinin hemen her alanına dalıyor: parodiden farsa, vücut dilinden mimiğe, düşüp kalkmadan durum komedisine. Ayrıca mantık, zeka, kavrayış, sağduyu gibi şeyleri de sürekli püskürterek”.
Ve eklemiştim: “Yer yer o Bob Hope, Danny Kaye, Jerry Lewis gibi büyük komedyenlerin filmlerini hatırlatan bir şamata”.
Tüm bu filmlerin kahramanı olan Rowan Atkinson’u benim yaşımdakiler, aslında 50’li yıllarda eski Yeni Ar (sonrasının Sinepop, şimdilerinse yıkıntı!) salonunda, asıl filmin önüne konmuş 12 dakikalık bir kısa filmde tanımıştık. Daha sonra yine çok komik olan Mr. Bean komedi serisinde karşımıza çıktı. Ülkesi İngiltere’de özellikle TV filmi ve dizileriyle ulusal bir yüz olan 1955 doğumlu oyuncu, bu filmle yeniden tüm dünyaya sesleniyor. Ve hala formda olduğunu kanıtlıyor.
Hikâyeye göre bir siber saldırı tüm İngiliz ajanlarının kimliğini ortaya dökmüştür. Ünlü İngiliz Haberalma Servisi, bir zaman önce emekliye çıkarılmış Johnny English’e başvurmak zorunda kalır. Johnny beceriksizlikte kendisine rakip olabilecek kafadarı Bough’la birlikte hem ‘kötülere’, hem de kendisinin (görünürde yakalanmamak için!) reddettiği tüm bir modern teknolojiye karşı savaşıma girecektir.
Yepyeni bir yönetmen ve o filmlerden gelen bir yazar ikilisinin elinde, film kaçınılmaz olarak içerdiği “James Bond parodisi” yanıyla birlikte uluslararası dengenin yeni gelişmelerini de hesaba katıyor. Her şeyiyle “İngiliz kalması” aslında asıl erdemi: o tipik mizahı; siyasete en keskin bir alaycılıkla bakışı; Chaplin’vari sahneleri: O da ‘aslen’ İngiliz değil miydi?
Özellikle (adı verilmeyen) başbakan da Emma Thompson bizlere Margaret Thatcher’le Theresa May arasında (veya ikisinden de esinlenen) öyle bir kompozisyon sunuyor ki...Onu ne denli özlediğimizi hissediyoruz.
Ve Atkinson yine beceriksizliği bir sanat, sakarlığı bir erdem haline getiriyor. İster kalabalık bir Londra’da araba kullansın...İster turistik Cote d’Azur’de lüks bir lokantayı alevlere boğsun....Ya da hiç bilmediği Fransızcayla masalara servis yapsın. Hiç fark etmiyor.
O girdiği her yeri yangın yerine çevirecek ve yaptığı her işte panik yaratacak tam bir sakardır. Ve gelecek macerası için o kadar beklenmese daha iyi olur!..
Yarın: VENOM- ZEHİRLİ ÖFKE
Not: Haftanın ilgiye değer Türk filmi AYDEDE eleştirisi ortakoltuk.com sitesinde yer alıyor.