Ölümler, ölümler... Yine yağmur gibi yağmaya başladı. Çoğunu yazamadım, hatta kimi cenazelere bile gitmek istediğim halde gidemedim. Modern hayatın, gitgide birer toplama kampına dönüşen büyük kentlerde yaşamanın ve insan ilişkilerinin giderek yıpranması olgusunun, hepsi birden birleşerek yarattığı acıklı sonuç...
Bugün bu iki dostu (uzaklardaki insanları da dostumuz saydığımız olmaz mı?) birden anmak istedim. Hiç anamadığım kimi ölümlerden sonra, hiç olmaza yıllar önce biraraya geldiğimiz Christopher Lee ve de sevgili Sümer Tilmaç’ı birlikte anmak için...
Christopher Lee, Sir ünvanı alan ve 93 yaşına kadar film çevirmeyi sürdürmüş bir oyuncuydu; çok az görülen iki özellik... İtalyan kökenli Christopher Frank Carandini Lee, 1922’de Londra’da kontes Estelle Marie (Carandini di Sarzano) ve profesyonel asker Geoffrey Trollope Lee’nin oğulları olarak dünyaya geldi. İkinci dünya savaşında orduya katıldı, savaş sonrasında ünlü Rank stüdyolarına girerek oyunculuk eğitimi aldı. 1948’den başlayarak küçük roller aldı. Bunlardan biri, Sir Laurence Olivier’nin ünlü Hamlet filmiydi (1948). Ve rol arkadaşlarından biri, sonradan sayısız filmde birlikte oynayacakları Peter Cushing idi.
1950’lerden itibaren çok yoğun biçimde çalıştı. Upuzun boyu ve esrarengiz bakışları neredeyse aleyhine oluyordu, çünkü filmlerin asıl starları bu kendilerine iyice yukardan bakan bu adamı pek istemiyorlardı!. Asıl ününü 1957’deki Hammer yapımı (korku filmleriyle ün yapan bir küçük İngiliz şirketi) The Curse of Fransenkstein- Frankenstein’ın Laneti ile yaptı. Hemen ardından Hammer’in diğer ünlü filmleri geldi: Dracula, Mumya, Şerlok Holmes hikayesi Baskerville’lerin Köpeği, vs...
60’larda Dracula’yı bir seriye dönüştürecekti. Ardından da 1965’de the Face of Fu Manchu ile başladığı Fu Manchu hikayelerini... 70’lerde ise çoğu yine fantastik türde olsa da çok farklı filmlere açıldı: Nothing But the Night, To the Devil A Daughter, Richard Lester’in iki filmlik Üç Silahşörler serisi ya da James Bond serisinden Altın Tabancalı Adam gibi...
O yıllarda Hollywood’a gitti ve önemli-önemsiz birçok filmde oynadı. Aralarında onu yeni kuşaklara da tanıtan modern klasikler olmak üzere: örneğin Star Wars serisinde, ikinci film olan Attack of the Clones’dan başlayarak sinsi Kont Dooku oldu.
Sonra Yüzüklerin Efendisi serisinde Saruman rolünü kaptı ve üç film boyunca sürdürdü. Ben onu bu filmlerin ilki için Cannes 2001’de yapılan özel partide tanıdım, konuştum ve resimlerini çektim. Benim için unutulmaz bir hatıradır.
Lee sonuna dek çalıştı. Tim Burton’un Charlie ve Çikolata Fabrikası ve Dark Shadows’undan Chris Weitz’in Altın Pusula’sına, birçok filme kişiliğiyle lezzet kattı. 2010’lu yıllarda bile aktifti: Martin Scorsese’nin Hugo’su, Bille August’un Lizbon’a Gece Treni, Peter Jackson’un son iki Hobbitt macerası...
Bu inanılmaz çabaları gözden kaçmıyor ve İngiliz ödül geleneğinde yerini buluyordu: 1997’de Commander of the Order St. John, 2001’de İmparatorluk Commander nişanları, 2009’da ise kıraliçenin önemli bir yıldönümünde özel nişan.
Lee özel fiziği sayesinde en çok gizemli, kuşkulu ve şeytani kişiliklerde başarılı oldu. Ünlü Guinness rekorlar kitabında en uzun boylu baş oyuncu olarak geçer. 230 filmi de ayrı bir rekordur. Hemen her yıl en az bir film çekmiş, 1955 ve 70 yıllarında ise dokuzar filmle bir başka rekora imza atmıştır.
Ve Sümer Tilmaç
Sevgili Sümer Tilmaç da gitti. Son dönemde geçirdiği kimi rahatsızlıklara karşın öylesine genç ve enerjik dururdu ki, gerçekten sürpriz oldu. 1948 Malatya doğumlu Sümer, 1960’larda genç yaşta başladığı kariyerinde, 200’e yakın film ve TV dizisinde rol aldı. Hangi birini saymalı?
Ön planda hep sempatikliği ve mizah duygusu vardı. Ve bu onu kısa zamanda komedi ağırlıklı rollere yöneltmişti. Gırgıriye serisi, Kahpe Bizans’dan Osmanlı Cumhuriyeti’ne komedi ağırlıklı tarihsel taşlamalar. Ve de Kuruluş, Dönemeç, Karaoğlan, Süper Baba, Kurtuluş, Bekarlar, Zoraki Koca gibi popüler TV dizileri...
Tilmaç biraralar Levent’te bir restoran açmıştı, biz de gitmiştik. Ama böyle işlerin adamı değildi, kısa zamanda bıkıp yine denizlerin yakınına, Antalya’ya döndü. Yıllar boyu Antalya festivaline gelen konukları daha uçak inişinden itibaren bizzat karşılaması unutulamaz.
2002 yılında Son filmindeki rolüyle Sadri Alışık ödüllerinde en iyi yardımcı oyuncu seçilmişti. Tilmaç, son olarak Çakallarla Dans, Pak Panter ve Olur İnşallah filmlerinde oynadı. Son zamanlarda hiç görüşemediğimiz için şimdi ne kadar pişmanım!...Allah rahmet eylesin...