Atilla Dorsay

11 Aralık 2020

Hollywood tarihine kapsamlı ve iddialı bir bakış

Şunu söyleyeyim; bu film özellikle has ve koşulsuz sinemaseverler için... Onu geçmişiyle, efsaneleriyle, masallarıyla sevenler için... İçerdiği belgesel havası kitleleri kolay kolay çekebilecek gibi değil. Has sinefillerin aldığı keyfi normal seyirci almayacaktır, bu kesin...

MANK

X X  X

Yönetmen: David Fincher
Senaryo: Jack Fincher
Görüntü: Erik Messerschmidt 
Müzik: Trent Reznor, Atticus Ross
Oyuncular: Gary Oldman, Amanda Seyfried, Arliss Howard, Tom Pelphrey, Charles Dance, Lily Collins, Tuppert Middleton, Joseph Cross, Sam Troughton, Tom Burke, Ferdinand Kingsley, Toby Leonard Moore, Monika Gossman, Jamie McShane

Netflix yapımı, 2020

David Fincher gözde yönetmenlerimdendir. 1980'lerde kısa filmler, belgeseller ve TV filmleriyle başlayan kariyerinde 90'lı yıllarda Alien-3, Seven- Yedi, The Game- Oyun, Fight Club- Döğüş Kulübü, Zodiac, Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi, The Social Network- Sosyal Ağ, Gone Girl- Kayıp Kız, hemen hepsi başyapıt sayılabilecek yapıtlardır. Özgün, yenilikçi, tür sinemasıyla olduğu kadar sürekli bir fantastikle de flört eden; çok-anlamlı, yoğun ve karmaşık filmler...

Son yıllarda 7 bölümlük Midhunter dizisinden başka bir şey yapmayan sanatçı, bu filmle dönüş yapıyor. Ve bizi gerçekten şaşırtıyor. Çünkü bu film öncekilere hiç benzemiyor. Ama hiç mi hiç!.. O özelliklerin hiçbiri yok bunda... Ama farklı açıdan da olsa hayli ilginç olduğu söylenebilir. Üstelik anlaşılan film David için bir misyonmuş; çünkü artık yaşamayan babası Jack Fincher'in vaktiyle yazdığı bir senaryoya dayanıyormuş. Bakalım o zaman...

Film bize Hollywood fonu önünde tümüyle gerçek kişilikleri ve onların kariyerleri içinde yaşadıkları ilişkileri anlatıyor. Yıl 1940'tır; sinema yeni bir çağa geçmektedir. Tıpkı bir yıldır savaşmakta olan tüm dünya gibi, ama en azından ABD'den uzaklarda yaşanan...

30'ların en ünlüleri bir arada

Ana kahramanımız yazar Herman Mankiewicz'dir. Ünlü yönetmen Joseph Mankiewicz'in kardeşi; yakınlarınca kısaca Mank diye çağrılan... Aslında hep geri planda kaldığı için pek tanınmayan ama sinema kılavuzlarının geniş yer ayırdığı, çok çalışmış, çok üretmiş bir adam. 1926'da başlayıp 1953'teki ölümüne dek süren uzun ve verimli bir kariyer; bir Oscar ödülü, bir de adaylığı.

Ancak film tüm bu yaşamı değil, onun efsanevi ve klasik Citizen Kane - Yurrtaş Kane filmiyle olan macerasını anlatıyor. Zaman zaman 1930'lı yıllara da dönüş yaparak: 1930, 34 veya 36 en çok ziyaret edilen yıllar... Ve böylece film sürekli geriye dönüşlerle bir mozaik-anlatıma kavuşuyor; biraz da kafa karıştıran....

Etrafta kimler yok ki... Bizzat gözüken veya adı geçen; tüm bir Hollywood tarihçesi... En çok gözükenler büyük yapımcı David'O Selznick, MGM'nin efsane patronu Louis B. Mayer, gencecik yapımcı İrvin Thalberg (o yaşta ölüp gidecektir)... Senaryo yazarı Ben Hecht;,yapımcı John Houseman, yönetmen Joseph Von Sternberg, oyuncu Eddie Cantor, oyuncu John Gilbert... Kadın oyuncular Marion Davies, Rita Alexander... Ve de çok ünlü bir basın kralı: William Randolph Hearst...

Ve de gözükmese de adı geçenler: Yazar Scott Fitzgerald, dedikodu yazarı Louella Parsons, bir diğer yazar olan Upton Sinclair... Jungle, Şikago Mezbahaları, There Will Be Blood'un yaratıcısı... Sinclair'in sosyalist olduğu halde siyasete atılıp San Fransisco belediye başkanlığına oynamasıysa 1930'ların Amerika'sında kıyameti koparıyor.

Dahi çocuk Orson Welles sahneye giriyor

Öte yanda az gözükse de büyük Orson Welles var. "NewYork'lu dahi çocuk..." 20 yaşında kendi tiyatrosunu kurup Shakespeare oynamış, 23'ünde radyodan yaptığı Merihliler Geliyor yayınıyla tüm ülkeyi paniğe uğratmış bir genç dahi. Bunun üzerine RKO şirketinin eşi görülmemiş bir kontratla bağladığı. Orada hayalindeki ilk filmine hazırlanan... Ve bunun için de Herman'a baş vuran...

Böylece serüven başlıyor. 40'lı yaşlarını süren, yeteneğine karşın sayısız insancıl kusuru olan (alkol, kumar, tembellik, küfürbazlık, vs.) Herman, üstelik o aralar geçirdiği araba kazası nedeniyle yatağa bağlı. "Tükenmiş haldeyim, yıllardır böyleyim" diye yakınan Herman, oradan söz verdiği senaryoyu zamanında bitirmeye çalışıyor: Bir basın kralının yükseliş ve düşüş öyküsü.

Ve o basın kralı da gerçek bir kişilik, aralarında dolaşıp duran, birlikte içtikleri William Randolph Hearst değil midir? Sonunda bir araya gelip tanışan ve konuşan Herman ve Orson birlikte çalışabilecekler midir? Ve de sinema tarihini değiştiren bu filmin Oscar'da alacağı senaryo ödülünü, ikisinin de adı geçtiğine göre, nasıl paylaşacaklardır? 

Bu uzun film bunları ve başka şeyleri anlatıyor. Daha özel olarak Yurttaş Kane denen başyapıtın ortaya çıkmasının öyküsü. Tümüyle bu temaya yoğunlaşmış değil, ama sürükleyici motifi bu... Ve önemli bir yapıtın yaratılmasındaki zorluklar, giderek avantür dozu bu filmde hayli güçlü biçimde beliriyor.

Hollywood neydi, kimlerin elindeydi?

Ama daha önemlisi, o dönemin yalnız ABD değil, dünya çapındaki rüyalar başkentine getirdiği tanıklık. Hollywood neyin nesiydi, kimlerin elindeydi? Onların nasıl, ne tür bir kültürü vardı? Tüm dünyaya rüyalar satan bu zümre, bu sorumluluğu hak ediyor muydu? Ki bu bu Hollywood'a en alaycı bir bakışı yine sarhoş Herman getiriyor: "40 yaşındaki Mary Pickford'u bakire diye sunan bir sanayi!.."

Ve de o içki sofralarında kendilerini kaybeden tüm o ünlüler, bulundukları yeri gerçekten hak ediyorlar mıydı?

Kadrosu benzerlikler dikkate alınarak özenle oluşturulan filmde özellikle Herman Mankiewicz olarak Gary Oldman göz dolduruyor. Uzun zamandır göremediğimiz Oscar sahibi oyuncu zor bir rolden alnının akıyla çıkıyor. Marion Davies'de Amanda Seyfried, Louis B. Mayer'de Arliss Howard, William Randolph Hearst'de Charles Dance diğer öne çıkan oyuncular. Siyah-beyazın ise döneme çok iyi uyduğu söylenebilir

Ama şunu da söyleyeyim; bu film özellikle has ve koşulsuz sinemaseverler için... Onu geçmişiyle, efsaneleriyle, masallarıyla sevenler için... İçerdiği belgesel havası kitleleri kolay kolay çekebilecek gibi değil. Has sinefillerin aldığı keyfi normal seyirci almayacaktır, bu kesin...