FANTASTİK CANAVARLAR NELERDİR, NEREDE BULUNURLAR? X X X |
J. K. Rowling, tam adıyla Joanne Rowling ne talihli ve ne becerikli kadınmış!.. 1965 doğumlu İngiliz yazarı, 2000’lerin hemen başında sıvandığı Harry Potter karakterini ve onun kahramanı olduğu masal dünyasını başlıbaşına bir sanayi haline getirdi. 2001’den itibaren her romanı hemen filme alındı: H.P. ve Felsefe Taşı, H. P. ve Sırlar Odası, H. P. ve Azkaban Tutsağı, H. P. ve Ateş Kadehi.
Son 4 bölümü yönetmekse vatandaşı David Yates’e kısmet oldu: 2007-2011 arası H. P. ve Zümrüdü Anka Yoldaşlığı, H. P. ve Melez Prens, H. P. ve Ölüm Yadigarları-1 ve de H. P. ve Ölüm Yadigarları- 2.
Ayrıca da yine o tarihlerde başka tüketim biçimleri: Uzun bir TV dizisi, TV filmleri, kısa filmler, bir müzikal, video oyunları... Daha ne olsun?
Bu seriyi uzunboylu anacak değilim, meraklıları yeterince bilir. Benim naçizane sevdiğim ve fantastik duyguma hitap eden bir seri oldu. Ama özellikle son iki bölümde hayli düşkırıklığına uğradığımı ve eskisi gibi ‘büyülenmediğimi’ söylemeliyim (ana teması büyü olan bir seri için ne eksiklik!)
Rowling şimdi yeni bir maceraya atılıyor. 2016’da ‘textbook’ olarak yayınanan bir metni kendi eliyle senaryolaştırıyor. Bunun da tam beş filmlik bir seriye yol açacağı anlaşılıyor. Hayırlısı olsun, kasalar parayla dolsun!...
Bu kez bambaşka bir öykü ve yepyeni kahramanlar var. Harry Potter döneminden 70 yıl önce, 1924’lerde ve bu kez New York’tayız. Eddie Redmayne’in şaşkın bakışlarını taşıyan İngiliz bilgini, gezgini ve yazarı Newt Scamander, dünyayı dolaşıp topladığı olağanüstü ve yok olmaya aday hayvan türlerini sırrı onda gizli olan biçimde bir çantada toplamıştır. ABD’den de bir hayvan (devasa bir kartal türü!) alıp ülkesine dönecektir.
Ama gümrükten geçmeyi başarsa da (çok komik bir bölüm!) içinde canlıların kıpır kıpır olduğu çantası başına bela olmakta gecikmez. Özgürlüğü seven hayvanlar kaçıp olmadık yerlere sığınırlar: Banka kasasından kuyumcu vitrinine...
Ama asıl sorun şudur ki, Amerika’da da aynen İngiltere gibi iki grup insan vardır: Büyücüler. Ve büyü-dışı (Non-Maj) olanlar... İlk grup çok iyi örgütlenmiştir, konseyleri, toplantıları ve törenleriyle... Öbür grubu sevmezler, ama kader kahramanlarımızı onlardan biri olan ‘tatlı ustası’ Yahudi Jacob Kowalski’yle bir araya getirecektir.
Ayrıca büyü grubunun peşinde düşman bir çete vardır: onları tümüyle yok etmek isteyen...Ve bir yandan bu düşman grupların kentin göbeğinde çatışmaları, öte yandan ortalığa dağılan türlü-çeşitli yaratıklar tam bir panik yaratacaktır.
Film tam bir masal. Ve tümüyle görselliğe ve de özel efektlere dayanıyor. Bunların genelde son derece başarılı olduğunu söylemeliyim. Ayrıca dev kent New York, 1920’lerde olabileceği haliyle öylesine inandırıcı ve etkileyici biçimde karşımıza geliyor ki, sanki zaman içinde bir yolculuğa çıkıyorsunuz.
Rowling’in biraz uzaktan da olsa yine büyü ve büyücülük temasına döndüğü anlaşılıyor. Eski filmden (bir kez adı anılan profesör Albus Dumbledore dışında) başka kahraman yok!.. Ama Potter’ın ünlü ‘sihir okulu’ Hogwarts anılmadan olur mu?
Ancak işler o efsanevi Harry Potter serisi kadar iyi yürümüyor. Öncelikle gerçekten sevip ısındığımız ve yeniden görmek isteyeceğmiz karakterler pek yok. Eddie Redmayne’e genç Harry’deki Daniel Radcliffe gibi hemen ısınamıyorsunuz. Tanınmaz bir Johnn Depp ve o tuhaf rolünde biraz şaşkın gözüken ve sanki “Ben bu filmde ne arıyorum?” diyip duran Colin Farrell de öyle...
En iyileri yine Kowalski’de Don Fogler, Mary Lou’da Samantha Morton, belediye başkanında Carmen Ejogo. Yani pek ünlü olmayanlar...
Ayrıca hayalgücüyle teknolojinin birleşmesinden fırlamış onca garip yaratık ve onların ‘çanta maceraları’ giderek yoruculaşıyor. En bol özel efekt içeren kimi bölümlerin biraz karanlık olması ise beni rahatsız etti. Hem de Philippe Rousselot gibi müthiş bir görüntü ustasına karşın....
Yine de özellikle fantastik tutkunları görmeli. Bu yeni ve iddialı macerayı başından reddetmek yakışık almaz!.. Hem belki ilerde açılır...