Atilla Dorsay

21 Ağustos 2016

Gözümden yaş getiren sözler, eylemler, kararlar…

Keşke şu ‘darbe sonrası’ oluşur gibi olan aklın, mantığın, sağduyunun ve demokrasinin egemenliği artık bir nebze kurulabilse…. Ne iyi olur!

Elbette memleketin genel hali üzücü, olup bitenler keder verici. Sadece hemen her gün yaşanan terör olayları ve bunun aldığı canlar, genç-yaşlı, kadın-erkek, çoluk-çocuk ayırt etmeden ölüp giden onca insan…Yeterince acıklı değil mi?

Ama benim gözlerim kimi zaman olumlu şeylerden de doluveriyor. Hiç beklemediğim bir olay, sürpriz bir gelişme, yüreğimi birden ferahlatan bir siyasal karar gözümden yaş getiriveriyor. Boşuna sulu göz demezler yakınlarım!...

 

Hakkâri ve Şırnak olayı

 

Örneğin Hakkâri ve Şırnak’ın il olmaktan çıkarılıp ilçeye dönüştürme kararı. İkisini de görmedim. Aslında Türkiye’nin her yanını görmüş olmakla övünürüm. Ama Doğu’da birkaç yer kalmıştır. Batı’da da elbet: Örneğin Datça’ya bir türlü adım atamadım!...Ama  bunlar sayılıdır.

Yine de, ben görmesem de bunu o yöreye yapılmış öylesine büyük bir haksızlık saydım ki… Zaten o çileli halka verilmiş bir hakkı elinden alıvermek… Ayıp değil miydi, günah değil miydi?

Ama yaşadığımız OHAL fırtınası, KHK- Kanun Hükmünde Kararname çılgınlığı ve ‘torba yasa’ anlamsızlığı içinde bile, en azından bu konuda akıl galip geldi. Ve TBMM bir oturumda kararı düzeltti. Sempatik başkan vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın o gerçek sevincini unutmayacağım. Kim bilir o yörenin kara bahtlı insanları da nasıl sevinmiştir.

 

Erdoğan’a özel bir teşekkür

 

Bu vesileyle Erdoğan’a da teşekkürler. Pardon, yani Yılmaz Erdoğan demek istiyorum. Hakkârili olduğunu unutmayarak kalkıp meclise giden ve Başbakan’dan kararın gözden geçirilmesini rica eden…

Gerçi sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür de gerekir:  Aslında her önemli karar ondan geçmiyor mu? Ama ben ona asıl teşekkürü erteliyorum: Topçu Kışlası’ndan vazgeçip Taksim parkını korumaya karar verdiğinde!...

 

Haydarpaşa da kurtuldu –şimdilik! 

 

Bir başka sevinci Haydarpaşa için yaşadım. Otel-motel derken, birden Haydarpaşa bölgesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin katılımı ile yürütülen Koruma Amaçlı İmar Planı çalışmasında karar verildi: Gar yine gar olarak kullanılacaktı.

Aynı akşam Kanal  D Haber, geniş biçimde duyurdu: yapımı yüklenen İspanyol firmasının iflası yüzünden yarım kalan banliyö tren hattı inşaatına yeniden hız verilecek, Gebze-Halkalı arası 220 km’lik yol üç yıl içinde bitecek ve 105 dakikada alınacaktı. Ayni biçimde, Avrupa’ya hızlı tren projesi de yapılacaktı.

Bende yine ıslak gözler…Niye bu kadar etkilenmiştim? Öncelikle tren sevdam yüzünden…Belki rahmetli babamın bir DDY müfettişi olmasından.. Buna ek olarak, çocukluğumdan beri görüp unutamadığım onca tren filmi yüzünden… Tren benim için hem akılcı bir kitle ulaşım aracı, hem de görkemli bir nostalji nesnesi olmuştu.

 

Anılarımızın eşsiz mekanları

 

Haydarpaşa ise artık Yeşilçam’dan edebiyatımıza, o nostaljiyi görkemli bir mimariyle birleştiren eşsiz bir anıt-binaydı. Nasıl sevinmem?  Aynı şeyi Sirkeci Garı, Kuleli Lisesi, kapalı duran Alkazar’dan Elhamra’ya eski sinemalar, yine kapalı duran AKM’den Muammer Karaca’ya tiyatro salonları için de söyleyebilirim.

Çünkü, şunu anlamıyorlar: Tüm bu andıklarım ve daha bu kentin ve bu ülkenin sathına yayılmış onca salon, bina ve  mekan, artık bu kentin, bu vatanın ve bu kültürün -bizim kültürümüzün- ayrılmaz parçalarıdır. Her biri yine unutulmaz, unutulmaması gereken kültür ve sanat olaylarına sahne olmuşlar, kuşaklar boyu sanatsal ve toplumsal anıları bağırlarında toplamışlardır.

 

Askeri okullardan tiyatrolara

 

Örneğin, ben bilemem ama sayısız kuşaktan genç -o zaman genç, şimdi belki yaşlı- asker çok iyi bilir: Kuleli Lisesi’nden Heybeliada Hava Harp Okulu’na tüm o yapıların yaşamlarındaki önemini… Ben iyi bilirim: Örneğin Karaca Tiyatro’da yıllar boyu başta Muammer Karaca, ama ayni zamanda Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör veya Genco Erkal’ın onlarca, yüzlerce oyununu… Ya da Alkazar’dan Yeni Melek’e kapalı duran salonlarda biriktirdiğimiz onca sinemasal anıyı…

Nasıl hatırlamayalım, nasıl etkilenmeyelim, bu mekanların akıbetinden, kaderinden, kapalı durmalarının temsil ettiği kültürel boşluktan….Vatanseverlik bir bütündür. Askeri okullar kadar tiyatroları da, eski garlar ve iskeleler kadar sinema salonlarını da sevmeyi ve hatırlamayı gerektirir.

 

Çevre bakanından özlü sözler

 

Ve benim gibi yaşlı bir nostalji tutkunu da bu yüzden sulu göz olup çıkar. Her şeyin hızla yok olduğu ve yok edildiği bir ortamda, bir bakan (Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki) çıkıp da boşaltılan askeri alanların ilke olarak yeşil kalacağını müjdelerse…

Ve o arada hızını alamayıp kentsel dönüşümün getirdiği felaketleri, sorumsuzca yapılan imar planlarıyla çıldırtıcı biçimde artan betonlaşma oranlarını, özellikle son dönemin Kadıköy faciasını örnek vererek anlatırsa…

Benim de gözümden yaş gelmeye başlar. Keşke her sorumlu böyle davransa…Keşke o bir türlü kurulamayan diyaloglar  kurulsa… O gerekli fikir ve görüş alış-verişi ciddi olarak başlayabilse…

Ve keşke şu ‘darbe sonrası’ oluşur gibi olan aklın, mantığın, sağduyunun ve demokrasinin egemenliği artık bir nebze kurulabilse…. Ne iyi olur!.