Gizli Dünya X X X X |
Room, adı gibi bir film sanki. Yani bir tür ‘oda filmi.’ Ama bu tanımlamayı rahatça aşan bir güce sahip olduğu da yadsınamaz.
Bir kadın yazarın romanından uyarlanan filmin ne kadarının ‘gerçek öykü’ olduğu bilinmez. Ama sanki bu hikaye yaşanmadan icad edilemez gibi geldi bana…
Bir anneyle, upuzun saçları ve narin fiziğiyle kız gibi duran, ama aslında oğlu olan beş yaşına yeni basmış Jack’in ilişkisiyle açılır film… Bir küçük odada yaşamaktadırlar: Dışarıya açılan tek boşluğu bir ‘tepe penceresi’ olan… Tüm yaşamları burada geçmektedir: dışarı adım atmadan hep konuşur, yemek yapıp yer, oyunlar oynarlar.
Sonra ‘yaşlı Nick’in ilk ziyaretiyle durum yavaş yavaş açığa çıkar. Nick yıllar önce, bizim sadece Ma (anne) diye bildiğimiz genç kızı kaçırıp bu küçücük eve hapsetmiştir: kapının yalnızca dışardan özel bir anahtarla açıldığı…17 yaşında bu odaya giren genç kız, orada oğlu Jack’ı doğurmuş ve onunla, sadece onunla yaşamaya mahkum olmuştur.
Bu elbette sıradışı bir ana-oğul ilişkisi yaratmıştır. Ama kim bunun sağlıklı bir ilişki olduğunu söyleyebilir? Ma sonunda küçük oğlanı ikna ederek hasta, giderek ölü numarasına yatmasını ve evden çıkar çıkmaz kaçarak polise gitmesini sağlar. Ve macera başlar.
Ancak bu bir aksiyon filmi değildir. Çok özel bir ana-oğul ilişkisi olarak başlayan film, giderek bir kara-filme meyleder. Ama o yolu da tutmaz. Ve sonunda, yine kadınla oğlunun yeni bir hayata, gerçek bir dünyaya uyma çabalarını ana tema alan incelikli bir psikolojik drama dönüşür.
Sonunda bir ölçüde dışarı açılsa da bu, temelde bir kapalı mekan hikayesidir. Öyle ki yeni evine, ailesine ve hayatına alışamayan Jack, sonunda o odaya dönmek ister: sadece ziyaret için olsa da… Çünkü bilinir ki uzun süre içinde kalınıp yaşanan bir mekan, o kişi için (çocuk veya büyük) hep demirbaş bir hayat parçası, yeri doldurulamaz bir mekandır, bir özlem nesnesidir.
Bana biraz Amerikan ustası William Wyler’ın The Collector- Korkunç Koleksiyoncu başyapıtını hatırlatan film, özellikle ilk yarıda son derece etkileyici. Gerek yavaş yavaş çözülen düğümleri, gerekse ana-oğulda Brie Larson-Jacob Tremblay ikilisinin oyunları nefes kesici düzeyde…
İkinci yarıda film biraz gevşiyor, temposu düşüyor. Özellikle hemen alışamadığımız yeni kişilerin katılmasıyla…Ama bunlardan en azından büyükannede, çok uzun süredir özlediğimiz usta oyuncu Joan Allen’e kavuşmak az şey değil.
Sonuç olarak Kanada’dan gelen bu film, görülmeye değer bir dram. Ve sadece ödülleri üstüste yığan ve belki Oscar’larda da malı götürecek olan Brie Larson için değil…