KULÜBEYE TIKLA X X (Knock at the Cabin) Yönetim: M. Night Shyamalan Universal filmi, 2023 |
Kendine özgü yönetmen M. Night Shyamalan 1970 yılında Hindistan’da doğdu; ama ABD’de yetişti ve eğitimini aldı. 1990’larda başladığı kariyerinde tam 1999 yılındaki The Sixth Sense- Altıncı His filmiyle şaşırtıcı bir başlangıç yaptı. O filmi zamanında çok sevmediysem de sonradan takdir etmiştim. Ardından gelen Unbreakable- Ölümsüz, Signs- İşaretler, The Village- Köy, The Happening- Mistik Olay, After Earth- Dünya- Yeni Bir başlangıç, Split- Parçalanmış, Glass gibi filmlerinin hepsini değilse de kimilerini çok sevmiştim. Ve birçok sinefil gibi benim de kafamda onun adıyla birlikte koşut bir gerilim ve gizem tadı kalmıştı. En son 2021’de pek ses getirmeyen Old filminden sonra, üstat bu filmle karşımıza çıkıyor.
Film Amerikan korku romanları yazarı Paul Tremblay’ın Dünyanın Sınırlarındaki Kulübe adlı romanından uyarlanmış. Başta bizzat yönetmenin bulunduğu üç kişilik bir ekip tarafından... Ormanlardaki bir evde, 8 yaşındaki küçük bir kız olan Wen iki babasıyla birlikte yaşamaktadır. Yani aslında eşcinsel bir çift olan ve küçük kızı evlat edinen Andrew ve Eric’le birlikte... Doğayı çok seven, sık sık dışarılarda dolaşan, bu arada kelebeklere ve çekirgelere özel bir ilgi duyan küçük Wen, bir gün gezerken iri-yarı bir adamı karşısında bulur. Adı Leonard olan adam genç kızı hali ve sözleriyle ürkütür; o da kaçıp evine sığınır.
Ama Leonard ve birden yanında beliren ikisi kadın üç kişi, aileyi tam bir teröre uğratacaklardır. Sözcü sayılan Leonard, onlara gurubun son derece önemli bir misyon yüklendiğini, özetle dünyayı kurtarmaya geldiklerini, yoksa gerçek kıyametin kopmasının yakın olduğunu söyler!... Bunu önlemek için en kestirme yol da evdekilerden birinin kendisini feda ederek öte yana çekip gitmesidir!...
Yönetmenin birçok filminde gizemli konular, temalar ve kişilikler varolmuş ve dinsel (özellikle de Hristiyan) motifler filmin yapısında yer almıştı. Ama bu kez doğrusu tüm hikâye yapısı hayli zayıf gözüküyor ve korku-gerilimin bile en azından görece olarak sağlam bir temele dayanması gereği dikkate alınmıyor. Bol bol (bence fazlasıyla bol) yakın çekimler kullanan film, kişilerinin ruhuna bize bu yöntemle mi yaklaştırmaya çalışıyor? Ama bu yetmez ki...
Eşcinsel çift belki yakın zamanda perdede gördüğümüz en ilginç ‘gay’ ilişkiyi bize sunuyor. Andrew güçlü, Eric ise yumuşak bir karaktere sahip. Bu rollerdeki iki oyuncunun önemli katkıları var filme: Ben Aldridge ve Jonathan Groff.....Çin ifadesi taşıyan (zaten adı da Çin adı) küçük Wen de çok inandırıcı. Özellikle Leonard’da Dave Bautista çok iyi oynuyor. Ama bu ‘7 milyon insanı kurtarma’ serüveni, bunun ‘eşsiz bir sağlık krizi’ doğurması, bunların da dünya çapında TV ekranlarına yansıyan facialar yaratması, doğrusu inandırmıyor. Global trajedi, düşen 200 uçak; iptal edilen uçuşlar; birden başlayan siber saldırı gibi olaylar da, taş yüreklerimizi umulduğu kadar etkilemedi!..
Hele o dört ziyaretçinin bir yorumla ‘Mahşerin Dört Atlısı’ diye anılmaları... Bir yerde okudum: film ABD’de genelde beğenilmiş ve övülmüş. Ama görebildiğim kadarıyla Avrupalı eleştirmenler sevmemiş. Acaba gerçekten de ABD’ye ve onun dinsel hassasiyetlerine daha uygun bir film mi olmuş bu?
Sonuç olarak, belki birisinin yazdığı gibi, bu ‘Shayamalan’ın en kötü filmi’ mi? Öyle olmasa bile tam bir fantezi; sağlam bir zemine oturmamış bir fantastik film denemesi sayılabilir. Ötesi yok...
NOT: Sevgili okurlar. Bu ayki MİLLİYET-SANAT dergisinde geleneksel Sinemanın Hazineleri köşesine unutulmuş, ama hatırlanmaya değer bir filmi yazdım: MY GEİSHA- SEVGİLİ GEYŞAM. 1962 yapımı filmi Jack Cardiff yönetmiş. Oyuncularsa Shirley MacLaine, Yves Montand, Edward G. Robinson, Robert Cummings, Yoko Tani. İlginize sunarım.