EYVAH EYVAH 3
Yönetmen: Hakan Algül
Senaryo: Ata Demirer
Görüntü: Gökhan Atılmış
Müzik: Fahir Atakoğlu
Oyuncular: Ata Demirer, Demet Akbağ, Özge Borak, Serra Yılmaz, Salih Kalyon, Tanju Tuncel, Teoman Kumbaracıbaşı, Tarık Ünlüoğlu, Ayşe Nil Şamlıoğlu, Meray Ülgen, Şener Kökkaya, Hazım Körmükçü, Caner Alkaya
Yapım: BKM
Yazar ve star Ata Demirer’le yönetmen Hakan Algül, üçüncü Eyvah Eyvah’la dönüyorlar. Ve bana kalırsa hazırdan yemeye başlıyorlar.
Hikayenin, Geyikli’li ana kahraman klarnetçi Hüseyin Badem’in yeni serüveni olarak sürmesi doğal. Seri filmlerde hep olduğu gibi... Ama filmin komediye, hem majör bir sanat, hem de bir eğlencelik olarak ne kattığı sorusu önemli. Bu açıdan film çok parlak gözükmüyor. Kendi açımdan, ilk ikisinden çok daha az güldüm çünkü...
Bu kez, ikinci filmin sonunda vuslata eren ve evlenen Hüseyin-Müjgan çiftinin çocuk serüveni üzerine kurulu macerasını izliyoruz. Ültra-klasik bir doğum sahnesinden sonra, gerçekten de şirinler şirini bir bebekleri oluyor: çifte adlı Bayram Berk. Hayat akışını izlerken, Hüseyin kırılan klarneti yüzünden işini kaybediyor. Mecburen belediyeye başvurup zabıta olurken, ablası, sahnelerin büyük yıldızı Firuzan da uzatmalı sevgilisinden tokat yiyip Geyikli’ye dönüyor. Ailenin karmaşık sorunlarına, yerel ve
Filmin erdemleri, aynen ilk iki bölümünkiler. Yani, hiç abartmayan ve bayağılaşmayan bir güldürü anlayışı, ciddi bir karakter yaratma çabası, çok kalabalık bir kadroyu iyi seçilmiş oyuncuların da katkısıyla, bir orkestra şefi gibi yönetme becerisi. Bunlar Demirer- Algül ikilisinin olumlu puanları.
Peki ya komedi? Kimi zaman abartmak, adileşmek veya saçmalamak pahasına da olsa güldürme ve bu yolla insanlara en iyi tedavi yöntemlerinden biri olduğu bilinen ‘gülme yoluyla boşalıp rahatlama’ sunma olayı? İşte o yok... Neredeyse bir saati aşkın süre benden ve bizim sınırlı eleştirmen taifesinden
Ama Allahtan durum sonra biraz toparlanıyor. O ‘hayvan hırsızları’ bölümü tümüyle süper. İçerdiği tüm kara mizah ögeleri, replikleri ve fiziksel güldürü anlarıyla...
Finaldeki festivalin açılış gecesiyse, gerçek bir güldürü zirvesi. Burada zaten film boyunca süren ‘kasabalarda festival yapma tutkusu’ alayı, artık son noktasına ulaşıyor. Türk ve Yunan komşuların birden patlayan polisiye olaylara aldırmaksızın bir araya gelişi kadar, antik Yunan tragedyasıyla bizim en alaturka gazino kültürümüzün şaşırtıcı ‘izdivacı’ da unutulacak gibi değil!.. Tek sorun şu: böylesine bir güldürü başarısı niye bu kadar geç geldi?
Ayrıca, genel olarak bakıldığında, kasabayı bir güldürü mekanı olarak onca sık ve iyi kullanan başta Atıf Yılmaz klasik ustalardan sonra, günümüz sinemacıları da bunu çok iyi başardılar: Yılmaz Erdoğan’dan Çağan Irmak’a, Yüksel Aksu’dan bizzat Ata Demirer’e...Bu filmin onlara hiçbir önemli katkıda bulunduğu söylenenemez.
Ata Demirer ve Demet Akbağ elbette iyiler. Ama ne Demirer’in klarnetçi Badem’e, ne de o abartmalı solist karakterini Neredesin Firuze’den beri sürdüren Akbağ’ın bu yeni filme kattığı pek bir şey yok. Özge Borak, bana hep Jennifer Lopez’i hatırlatan hoşluğunu sürdürüyor.
İlk kez bu kadroya dahil olan Serra Yılmaz ise ilk başlarda harcanmış gibi duruyor: mükemmel Türkçe konuşan İspanyol kadını (!) rolünde... Ama ne zaman ki kaçarken dengesi bozulup tepe-taklak düşüyor ve o sayısız taklaları atıyor... İşte orada filmin ilk gerçek kahkahası da kopuyor. Böylece o ‘düşüp kalkma’ denen fiziksel komedinin ölümsüzlüğü de bir kez daha ortaya çıkıyor. Komedi sinemasının daha Chaplin ve Keaton döneminden (hatta daha öncesinden) beri bildiği bu gerçek, günümüzde biraz unutuldu. Hatırlamakta yarar var!..
Filmin Fahir Atakoğlu imzalı çok kıvrak müziğini de pek sevdiğimi bir son not olarak eklemek isterim. O bebekse gerçekten dostlar başına!..