X X X Yönetim ve senaryo: Harry MacQueen BBC yapımı, 2020. |
İşte Digiturk'te izlenen bir film. Sinemaseverler için, yine kısır bir haftanın tesellilerinden...
Sam ve Tusker eski iki arkadaştır. Daha doğrusu iki sevgili... On yılı aşkındır süren bir eşcinsel tutkuyu yaşamışlardır. Ama özellikle Tusker'ın giderek bozulan sağlığı ve hastalığının ağırlaşan belirtileri, onları yeniden -belki son bir kez- bir araya getirmiştir. İngiltere'nin Lake District denen göl yöresinde, trafiğin bize göre tam ters aktığı bir ortamda, bir yolculuk vagonunda, o eski günleri yeniden anmak için buluşmuşlardır.
Tusker'ın hastalığının adı bizde bunama, dışarıda 'dementia/demence' denen o tedavisi olmayan hastalıktır. Buluşmaları ise habire tartışmaya dönüşür. Ama esprili, alaycı, sarkastik bir üslupla tartışma... Sam albümleri olan bir piyanisttir. Ve uzun zaman sonra vereceği 'veda konseri' onu beklemektedir.
Öbürüyse bir yazardır. Ama her ne kadar Sam ısrar etse de, artık tek satır bile yazmaya hevesi kalmamış... Sam, Tusker'ın çıplak kafasını öpecek, koyun koyuna ya da elele yatacak kadar da ona tutkundur.
Bu Demir Lady, yani Margaret Thatcher dönemidir. Siyaset ateşlidir, gay'likse siyasetin hoşuna hiç gitmez. Ama dostluklar ölümsüzdür. Nitekim çiftimiz sadık köpekleri Ruby'nun yanı sıra, yıllanmış dostlara da sahiptir. Bir çiftin evinde kalır, güzel yemekler yer, sürpriz partilere katılırlar. Ve acılı sona doğru yaklaşmayı sürdürürler. Diyalogları ise giderek patetikleşir: "Artık hayatımın kontrolünü kaybediyorum. / Seninle birlikte sonuna dek gitmek istiyorum. / Ne olursa olsun, yalnız kalmak istemiyorum" ya da "Beni bırakman lazım. / Yapamıyorum." türünden...
Film her şeyiyle tipik İngiliz olmayı başarıyor. Bir BBC yapımından bekleneceği gibi... Doğası, trafiği, mizahı, gay'liğe karşı siyasal değilse de toplumsal hoşgörüsü ve de vicdan sahibi gerçek entelleriyle... İkilimiz yıldızlarla dolu bir gökyüzünde 'Celestial Chart'ı ya da Samanyolu'nu aradıkları kadar, kalabalık bir evde eş-dostla günlük olayları da tartışabilirler. Ve sırası geldiğinde birbirleri için en büyük özveriyi de yapabilirler...
İki büyük İngiliz oyuncusu, filmin akıcılığını sağlamakta büyük bir misyon yüklenirler. Ve görevlerini başarırlar. Colin Firth 1960 doğumludur. 2010'da ilk Oscar adaylığını A Single Man filmiyle almış, ama ancak ertesi yıl The King's Speech adlı ünlü filmiyle kazanmıştır.
Stanley Tucci de 1960 doğumludur. Amerikalı oyuncu görecelikle daha alçakgönüllü bir kariyer yapmıştır. Ama bu filmdeki rollerinin ikisi için de kariyerlerinin doruğu olduğu sanırım yadsınamaz bir gerçektir.