Atilla Dorsay

15 Aralık 2023

Galiba yapageldiğimiz en etkili savaş filmi

Bu görkemli bir savaş filmi. İnsanı gerçek anlamıyla savaştan nefret ettiren... Ve bu açıdan günümüze gayet uygun düşen...

NEFES: YER EKSİ İKİ

X X X ½

Yönetmen: Ozan Uzunoğlu
Senaryo: Hakan Evrensel
Görüntü: Murat Akar
Müzik: Ali Saran
Oyuncular: Murat Yıldırım, İlker Aksum, Şahin Kendirci, Arda Aranat, Bestemsu Özdemir, Begüm Akkaya, Burak Sergen, Cezmi Baskın, Erdal Cindoruk, Yasin Çam, Bulut Akkale

TRT - Orgino Media Production yapımı, 2023

TRT'nin ana yapımcılığını yüklendiği, son derece iddialı bir savaş filmi. Ama tanıtımında öylesine ifadeler var ki, insanı şaşırtıyor... En basidinden şöyle: "Birkaç ayrı dönemde geçen hikâyelerin bir arada buluşması" Şaşırmaz mısınız?

Biraz araştırınca şunlar anlaşılıyor: Film daha önce, 2009 yılında çekilmiş Nefes: Vatan Sağolsun filminin devamı. 2007 Dağlıca saldırısının ardından alınan bir kararla Levent Semerci yönetiminde çekilen film, büyük başarı elde etmiş. Bu film ise yepyeni bir kadroyla karşımıza geliyor. Ve 1990'larda Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bir sınır karakolunda geçen olayları ve kesişen hayatları anlatıyor.

Tayfun yüzbaşı 1992-93 yıllarında, 2000 metre yükseklikteki bir karakolun komutanıdır. Cesur, sevilen, kararlı, evde doğum yapmak üzere olan (ve de yapan) eşiyle bile uzun uzun konuşmaya vakit ayıramayan gerçek bir vatansever... Alayını yönetimi, pratik zekası ve alçakgönüllü tavırlarıyla herkesçe seviliyor.

Ama savaş öylesine acı, dramatik ve merhametsiz bir şeydir ki... Şu günlerde Ukrayna'da, hemen sonra Gazze'de tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan ve tüm o sözüm ona medeni ükelerin bir araya gelip önleyemediği korkunç katliamları düşünün... Onca büyük savaştan, onca soykırımdan sonra, böylesi hiç akla gelir miydi?

Ama işte, filmde yaşanan da budur. Karşı yanda çok belirli değilse de, anlaşılan PKK denen terör çeteleri vardır. Hemen hepimiz için "PKK eşit terör"dür, biliyorum. Ama bunu tüm Kürt vatandaşlarımız için düşünmek istemiyorum. Kürtlerin de barış isteyen geniş bir kesimi olduğuna inanıyorum. Yeter ki onlara da eşit vatandaşlık hakları verilsin, varlıkları legal biçimde kabul görsün...

Her neyse... Buradaki savaş ölümcüldür, ve film bunu öylesine iyi yansıtır ki... Sanırım bizde yapılagelmiş en etkileyici savaş filmidir bu... Aynı ölçüde de ürküten, korkutan, dehşet veren...

Hikâyedeki ikinci önemli portre gazeteci-fotoğrafçı Ufuk'tur. Kadronun en tanınmış oyuncusu olan İlker Aksum'un ustalıkla canlandırdığı... O bu savaşa kendi isteğiyle gelmiştir. Kapağında onun çektiği, Gazze faciası resimlerini hatırlatan bir çocuk resminin yer aldığı ve hep yanında taşıdığı FotoHaber dergisinin gösterdiği gibi, savaş da onun mekanı olmuştur ve olacaktır. Ama o, resmini çektiği çocuğu elini uzatıp kurtarmadan çekip gitmiştir. Ve bunun verdiği vicdan azabını da hiç unutmayacaktır.

Ve de gencecik Salman... Kendi gibi genç bir kıza aşık olan, ama görevine fazlasıyla bağlandığı için ona yüz veremeyen o arı genç yürek... Ve tam mutluluğa erişebileceklerinde onu bekleyen acı sürpriz... İnsana işte hayat böyle bir şeydir dedirten...

Evet, bu görkemli bir savaş filmi. İnsanı gerçek anlamıyla savaştan nefret ettiren... Ve bu açıdan günümüze gayet uygun düşen... Gazeteci Ufuk'ta İlker Aksum, Tayfun yüzbaşıda Murat Yıldırım, genç Salman'da Şahin Kendirci gayet iyiler. Asker Ali'de Arda Ararat da... Kadınlarda ise Bestemsu Özdemir ve Begüm Akkaya da duygularımıza seslenmeyi bilmişler. Ve bu erkekler filmine özel bir incelik katmışlar

Bu etkileyici filmin yönetmeni Ozan Uzunoğlu, senaryo yazarı Hakan Evrensel, görüntüleri çeken Murat Akar da anılmaya değer. Bence filmin temel kusuru, aşırı biçimde melodrama kayması. Bunda müziğin de rolü var. Aslında Ali Saran'ın müziği hiç fena değil; ama aşırı kullanımı eleştirilebilir.

Sonuç olarak, şu günlerin önemli filmlerinden ve geçip gitmekte olan 2023'ün en iyiler listesine yazılacak bir yapım...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...