Evet, Kiev. Başka kentleriyle birlikte tüm dünyanın dikkatini üzerinde toplamış, bizlere unutuldu sanılan o en korkunç savaşların kabusunu yeniden duyuran zavallı Ukrayna ve onun başkenti.
Bu konuda naçizane geçenlerde de bir yazıcık yazmıştım. Ama aklımda şu vardı: Ben bu kenti görmüştüm, resimler çekmiştim, üzerine yazmıştım. O yazıyı yeniden gündeme getirsem fena mı olurdu? Aradım ve yazının birkaç gezi kitabımın biri ve en sonuncusu olan Hindistan Sıcağından Norveç Buzuluna: Yeni Gezi Notları kitabımda olduğunu buldum (Türkuaz Yayınları, 2009).
İşte o yazı ve bir avuç resim. Bu talihsiz ülkeyi kuşku yok ki yetersiz, ama sevgiyle anan bir kalemden... Ama bence şu yararı olabilir: Bu ülkeyi, bu kenti birazcık daha tanımamızı ve yaşanan dramın boyutlarını daha iyi kavramımızı sağlayabilir. Hele o birbirinden güzel yapıların da nasıl amansız bir hücuma uğradığını düşününce... İşte bu umutlarla sunuyorum.
Ben Kiev'deyken...
Büyüleyici bir şehir
"Yıllar yıllar önce, sinemalarda Kiev'deki Adam adlı bir film oynamıştı. Filmden aklımda çarın zulmü altında ıztırap çeken Alan Bates kadar, göklere uzanan rengarenk kubbeleriyle büyüleyici bir şehir kalmıştı.
Ve işte, geçen günlerde hep görmek istediğim Kiev'e kavuştum. İstanbul'dan THY ile sadece bir saat 45 dakika süren bir uçuştan sonra, benim görebildiğim en yeşil şehir olan, bir orman deniziyle çevrili o rüya kente ulaştım.
Kiev 1991'de Sovyetler'in dağılmasıyla bağımsız olan Ukrayna'nın Karadeniz'e dökülen Dinyeper nehri kıyısında kurulu başkenti. Sivastopol, Odesa gibi hep tarihimizle iç içe kentleri olan Ukrayna, Fenerbahçe renklerini taşıyan bayrağı ve Türkiye'ye sık sık gelmeye çalışan ve de gelen insanlarıyla sempatik bir halk; dost bir ülke...
Kiev'de yeni evliler...
Kapitalizmi öğrenmek
Elbette çok şey günlük güneşlik değil. Sovyetler'den miras bürokrasi henüz kırılamamış. Gümrükte pasaportlarımıza nedense takılıyor, çeşitli incemelerden ve fotokopi işlemlerinden sonra, yarım saatten önce bırakmıyorlar. Ziyaret nedenimiz olan sinema festivali, çeşitli açılardan tam bir organizasyon eksikliği örneği. Tüm eski sosyalist ülkelerde olduğu gibi, insanları uzun bir dönem ezik kalmış, kişilikleri gelişememiş, kişisel bir insiyatif, sorumluluk alma, karar verme gibi yetenekleri henüz çok güdük. Ama olacak, elbette olacak. Kapitalizm de kolay öğrenilmiyor!..
Nitekim kapitalizmin penceresi dükkanlar çok az, güzel vitrinler hemen hiç yok. Akmerkez tipi kimi büyük alışveriş merkezlerinde gençler yerel mutfağı değil, McDonald's vb. yabancı fast-food'u tercih ediyor. Az sayıdaki lüks mağazalarda çok az ziyaretçi var: yabancılar ya da mutlu azınlık mensupları... Buna karşılık yeraltındaki geçitler, örneğin Lev Tolstoy meydanının altı, sayısız küçük ve ucuz dükkanla kaynıyor. Soğuk iklim, belki de alışverişin yeraltına kaymasının nedenlerinden biri.
Ama insanlar kültürlü, gençler iyi bir eğitim almış. Derin yoksunluğa karşın, giyim-kuşamda yoksulluk ve sefalet yok. Tersine, özellikle genç kızların giyimi son derece güzel. O soğukta kısacık etekleri nasıl giyiyor, bellerini açıkta bırakan giysilerle nasıl geziyorlar; anlaşılır şey değil!.. Kızları öylesine güzel ki, sayısız Türk'ün Ukrayna'dan gelin alması ve sürekli gidip gelmesi anlaşılır şey oluyor.
El işi pazarında...
Türklerin yaptığı otel
Dinyeper kıyısında mütevazi bir gemi-otelde kalıyoruz. Çünkü turistik olanaklar gelişmemiş; çok az otel var. En ünlüsü dev Ukrayna Oteli. Bir diğerini, ünlü Aya Sofya kilisesinin bulunduğu Sofiska meydanında Türkler inşa ediyor: İntercontinental Oteli. İnşaatın levhasında Türk olan mimarın ve de şirketin adı açıkça görülüyor. Adını Bizans'ın Aya Sofya'sından almış olan 11. yüzyıl kilisesi ve çevresindeki kompleks ise gerçekten görülmeye değer bir güzellik oluşturuyor. İçi fresk ve mozaiklerle dolu görkemli bir yapı.
Kiev'de görkem ve güzellik iç içe. Uzakta gözüken mavi ve altın sarısı renkleriyle bir rüya kadar güzel Aziz Mikael kilisesi, aslında yepyeni. Son kalıntıları Sovyetler tarafından 1930'larda yerle bir edilen kilise, tümüyle yeni baştan inşa edilmiş ve tam 2000 yılında açılmış. Hiç üşenmeden, koca binayı planlarına göre yeniden yapmışlar. Zaten Kiev'i gezerken, şu soru hep akla geliyor: Bu kadar çok kilise yapan böylesine dindar bir halkı, Sovyetler nasıl olmuş da komünizme zorlamış? Aslında hiç gerçek komünist olmamışlar ve inançlarını hep korumuşlar, belli...
Kiev'den bir manzara
Lavra kompleksi ve ideal alışveriş yeri
Lavra manastır kompleksi başlıbaşına bir kent. Görkemli bir kapı-çan kulesi; inanılmaz güzellikte bir asıl kilise ve çevresinde sayısız dinsel amaçlı yapıdan oluşan külliyeyi gezmek saatler istiyor. Çoğu yapılarda küçük müzeler kurulmuş. Lavra'yı görmeden, adına Ukrayna ruhu denen şeyi anlamak olanaksız. Manastırın hemen yanıbaşında, göklere uzanan kılıcıyla anavatanı simgeleyen 63 metre yüksekliğindeki kadın heykeli, Ukrayna halkının ikinci büyük savaştaki özverisini anlatıyor. Tüm Rusya'daki en yüksek heykel bu...
Kentin kurucu azizi Andre'nin adını taşıyan görkemli bir kilisenin yanıbaşında, ünlü Andrivski yokuşu var. Birbirinden güzel yapıların hemen dibinde her gün kurulan sayısız tezgahta Rus işi bebekler, kutular, yontular, ikonlar ve başka güzel şeyler satılıyor. Cıvıl cıvıl bir pazar ve el işleri almak için en iyi yer.
Bir başka kilise
Geceleri ışıl ışıl bir kent
Azize Meryem'e adanmış iki ayrı kilise; ilk resmi saray olan Marinsky; Aziz Volodomir katedrali, kentin en eski merkezindeki Altın Kapı; parlamentonun da yer aldığı güzel evlerle dolu Bankovaya caddesi ve oradaki her yanı havan yontularıyla kaplı ünlü Hayaller Evi. Herbiri müze gibi evleri barındıran sokaklar, geniş yollar, bol bol park. Kiliseler, manastırlar, katedraller...
Ve geceleri ışıl ışıl aydınlatılmış, bir başka güzel Kiev... Belli bir yoksulluğu yaşayan ve kesinlikle zengin olmayan bu kentin gece aydınlatması, dev bir bütçeye sahip, ama geceleri karanlığa teslim olan, ana meydanı Taksim'i bile aydınlatamayan İstanbul adına üzüntü veriyor. Tüm belediye başkanlarımızı toplayıp sadece Kiev‘in gece aydınlatmasını görmeye yollasak... Ne iyi olur!..
Yanıbaşımızdaki bu güzel kenti ilk fırsatta görün, bu sıcak halkı tanıyın derim."/ 2003.
İşte yaklaşık 20 yıl önceki Kiev izlenimlerim. Bu talihsiz ülke umalım ki yeniden normal bir yaşama dönsün.